Faturalar
“Faturanızı almadınız” der kasadaki kadın. Dalgınlığınız geçer, ansızın hatırlarsınız. Aldıklarınızın geri dönüşü var. Her sahip oluşun bir ödemesi, her mülkiyetin bir karşılığı… Poşetteki nesnelere karşılık bir kağıt verir size... Harcadığınız emeklerin kağıt üstündeki yansımaları… Her nesneye karşılık gelen rakamlar, o rakamları karşılayan yorgunluk halleri… Yüzünüzde her acıya bir çizgi, gözlerinizde her ayrılığa bir gri… Eksik girdiğiniz yere tamamlanmış çıktığınızı düşünürsünüz. Evet, elbette çoğaldım ben, dersiniz. Hafif girdiğiniz yerden ağır çıkarsınız… Her fatura bir eksik giderirken ağırlık da yükler insanın sırtına. Karşılıksız hiçbir şey yoktur. Hayat böyle ister. Aldığınız her nefese karşılık bir nefes vereceksiniz. Baktığınız her görüntüye karşılık retina tabakanızdaki sinirlerden biri epriyecek. O ölecek, yerine yenisi gelecek. Sizden habersiz, sizin adınıza çalışan, didinen, mücadele eden hücreler ölecek, onların bıraktığı yerden ötekiler başlayacak mücadeleye sayısız fatura eşliğinde.
Doğmak bir fatura ödemektir. Sonrasında aldığın her nefese karşılık bir nefes vermek zorundasın. Üstelik aldığın ilk nefesin faturası verdiğin son nefes olacak… Yediğini çıkarmak, dokunduğundan uzak kalmak, tattığını unutmak, hatırladığının altında ezilmek zorundasın. Hepsi faturadır bunların, doğmuş olmanın, burada yaşamanın kendine gizli, sana açık faturaları… Aynalardan önce, faturalardan geçer insan. Anılar, geleceğe konmuş küçük aynalar değil mi?..
Her şeyin bir faturası vardır. Yaşamanın faturası ölüm, ölümün faturası yaşadıkların… Ölümü hak etmek için yaşamak gerekiyor, ölümü hak edecek kadar… Güzel bir ölümü hak etmek için güzel bir hayat… Geriye dönüp baktığında, ağaçtan dökülen yaprakların gülümsemesi gerekiyor her şeye rağmen dallara ve gövdeye. Vakti geldiğinde ayrılmanın, kopmanın da kendine mahsus bir tadı var. Oraya tutunmuş olmanın, o dalı süslemenin, o ağaca gölge bahşetmenin faturasıdır günü geldiğinde bırakıp gitmek. Yeşilin turuncuyla, tazeliğin çürüyüşle, yukarıdan bakmanın aşağıya düşüşle takası… Bir yere bağlı olmanın, ürpertiyle salınmanın düşmekle, rüzgarın önünde salınmakla, uçsuz bucaksız dağılışla yer değiştirmesi… Faturasından razı olduktan sonra varsın dağılsın yaprak; bütün bir yaz orada, durduğu yerde görevini layıkıyla yaptı ya?.. Faturaların en soylusudur yorulmak yine de…
Bütün girişler çıkışlar, bütün inişler yokuşlar faturaya tabidir. Yaşadığın az bir huzur gelir bulur sıkıntı olarak seni, iyi hissedişlerin faturası kapıda beklemektedir, bazen hemen ardından, bazen yıllar sonra… Çalıştın, kazandın, bir gün kaybedeceksin. Bulduğunla yetinsen bile bulmuş olmanın da kendine göre faturası var. Tezgahın başında bekler ölüm, kasanın cızırtıları döner durur insanın etrafında. Orada, yakınlarda bir yerlerde düzenleniyordur faturalar. Alacaksın, almadan geçmek yok, ansızın sirenler, ansızın alarm zilleri yoksa, kulakları sağır eder. Bütün bunlardan habersiz, gezip dolaşmak bile faturaya tabidir. Yürümek, bakmak, koklamak, hissetmek… Ve ölüm gelip durduğunda yanı başında ve baktığında gözlerinin içine ve burnunu diktiğinde gözeneklerine ve oymaya başladığında bedenini, ruhunun tam da çıkacağı yerden işte o zaman bir toplama dönüşür fatura. Hayat boyunca yaptığın alışverişin ağırlığı altında öyle bir ezilir ki insan, bir daha doğrulmak ne mümkün?
Fatura bir bumerangtır ölümün olduğu her yerde. İleri doğru attığın her adımın geri dönüşü böğrünü delmemeli. En azından saçlarına şöyle bir dokunup geçen faturalara dönüşmeli her eylem, yüreğini yerinden sökmeye değil belki biraz kımıldatmaya elbet. İyiler, doğrular, güzeller, kötüler, yanlışlar, çirkinler iç içe geçer çoğu zaman, hangisinden nasıl bir fatura geleceğini bilmezsin. Fiyatına bakmadan zihin sepetine doldurduğun düşünceler, etiketi okumadan yüreğine yerleştirdiğin duygular… “İyi ama böyle olacağını bilmiyordum”lar… Onların da bir faturası var.
Zaman, bir posta kutusu… Bir gün önce yaptıklarını sabahında bırakır oraya. Kimi cesaretle yürür üstüne, açar, alır o kağıt yığınlarını, o ruhsuz yaşam çizgilerini, kimi yanından geçer, erteler bir süre. Birikir, birikir acılar orada, yüreğin köşesine konmuş o posta kutusunda. Bir gün çıkmak üzere, mutlaka bir gün, hem en beklenmedik zamanda. Kiminin sararmaktır faturası anıların, kiminin silikleşip neredeyse okunmaz hale gelmek…
Her ilişki bir faturadır. Kimi yumuşakça dokunur yüreğine, kimi balyoz gibi sert iner böğrüne, kemiklerini kırar. Gerisinde tebessüm ya da dudak bükmesi, fark etmez, her ilişki bir faturadır yürek kutuna bırakılmış, açılmayı bekleyen işlenmiş zarflar eşliğinde. Ah dersin, ah başka yerde doğsaydım ben, başka çevreler, başka insanlar daha yumuşak bakardı bana, daha yakından, daha gözlerimin içine bakarak uzatırdı faturayı hayat. Ah dersin ah, buradan değil keşke, yan taraftan yapsaydım bütün alışverişlerimi… Keşkeler faturaya dahildir.
Faturası olup kullanmadıklarımız da var elbet. Aldığımız, faturaya dönüştürdüğümüz, hiç kullanılmadan çöpe atılan nesneler, anılar, düşünceler… Büyük bir heyecanla alınıp dolaba konduğu halde oradan çıkarılıp hiçbir zaman tüketilmemiş. Kimi donup kalmış orada, kimi çürüyüp çöpe gitmiş. Bir şekilde faturası ödenmiş ama.
Bir de faturada yazıldığı halde alınmayanlar var. İşte, orada alındı görünüyor, karşılığı ödenmiş ama kendisi yok. Kaderin sersem kurşunları…
Ömrün faturası yaşlanmaktır. Çocukluk su gibi, gençlik deniz dalgası gibi geçip gider. Bir de bakarsınız zamanın tenha saçaklarından birine tünemiş, hayatın dışına atılmışçasına hayata yabancı, kısık gözlerle bakıyorsunuz geldiğiniz yere. Geldiğiniz ve bir daha dönemeyeceğiniz. Bu bir faturadır. Bulutların sürüklediği maviliklerin peşinden gitmeye çalışan kaygılı, yenik gözler… Kirpiklerin retinaya battığı, batırdığı faturaların…
Hayat bir alışveriştir, ölüm onun faturası. Aldığının karşılığını ödeyenler de vardır burada, almadıkları halde fatura gönderilenler de… Bazı hesaplar yarım kalıyor elbette, erteleniyor, adrese postalanmak üzere... Evet, elbette der, kasadaki adam, herkesin faturası kendine. Herkesin hatası, herkesin sevabı, az ya da çok, gelecek bir gün adresine, burada mürekkep bitse bile…