Fatma Girik, Sezen Aksu, Sedef Kabaş… Ve Kültürel İktidar Meselesi!
Güne, daha doğrusu düne, Fatma Girik’in vefat haberi ile başladık.
Çocukluk günlerimizin
dört büyük kadın sinema oyuncusundan biri.
Türkan Şoray, Hülya
Koçyiğit, Filiz Akın ve Fatma Girik.
Sonrasında siyasetçi
olarak gündemimize girdi Fatma Girik, sosyal demokrat görünümlü bir partiden
belediye başkanı olarak.
O vakitler de politikacı-gazeteci
karşılaşmalarımız oldu.
İlginç hatıralarım var,
kısmetse anlatırım.
Sevenlerinin başı sağ
olsun.
Rabbim amelince rahmet
eylesin.
Gündemde “sanat dünyası”ndan bazı isimler…
Geçen hafta boyunca Şarkıcı
Sezen Aksu’nun Hazret-i Adem ve
Hazret-i Havva’ya “hakaretine” dair değerlendirmeler, tepkiler, savunmalar dikkat
çekti…
Sezen Aksu benim hiç
gündemimde olmadı, şahsi bir husumetim, kızgınlığım da yok…
Bu hakaret olmasaydı,
muhtemelen hiç bahsini etmezdim.
Bana ne!..
Biz daha çok “reel sektör”, “sokaktaki vatandaşın sıkıntıları”, “ülkemizin bazı alanlarda kaydettiği ve kaydedemediği gelişmeler”,
“eğitim,
kültür ve aile hayatındaki sıkıntılar” mevzularıyla
ilgileniyoruz malûm.
Bir de siyaset dünyası
işte.
İstiyoruz ki hep “reel
meseleleri” konuşalım, sıkıntılara çözüm tekliflerine odaklanalım…
İstiyoruz ki,
memleketimizdeki kamplaşma, kutuplaşma havası dağılsın…
Sakin sakin konuşalım…
Biz istiyoruz da, olmuyor
işte!..
Dönüp dolaşıp, “lâiklik,
antilâiklik” meselesine varan konulara getiriliyoruz ve oralarda
tıkanıyoruz.
Şu lâikliğin genel kabul
gören bir tanımı yapılsa da, kurtulsak artık!
*
Evet…
Son günlerde sanat
dünyasından bazı isimler “İslâm’a, sevgili
peygamberlerimize, diğer mübarek zatlarımıza hakaretleriyle gündemimizde.
Bunlar gerekli cevapları
verdik.
Bazıları, “Büyük sanatçıdır, dolayısı ile dedikleri
müsamaha ile karşılanmalıdır!” yollu savunma işlerine girerken…
Daha da fenası…
“Cahil”
hakaretini alenen savunurken…
Biz, tepkilerimizi,
hakaret etmeden dile getirdik.
Sonra…
Birden “Sedef Kabaş” adlı “gazeteci” çıktı piyasaya…
O da, canlı yayında Sayın
Cumhurbaşkanı’na ağır hakaretler savurdu hakaret etti.
Bu “meslektaşımızın” üslup
seviyesine düşmemeye özen göstererek, gerekenleri söyledik.
Sonrasında gözaltına
alındı Kabaş.
Hiçbir meslektaşımızın
gözaltına alınmasını istemeyiz de, kimsenin hakaret etmek gibi bir lüksü olmasa
gerek.
Hani...
Ağzından çıktı, ağızdan kaçtı
diyelim…
En azından bir “özür”
dilersin, hayır o da yok.
İşte öyle oldu böyle
oldu…
“Ters
kelepçe” numarası ile algı oluşturmaya çalıştı, fena
yakalandı.
Sonra tutuklandı.
Tutuklandıktan sonra da
özel hayatına dair bir şeyler yazıldı, söylendi…
“Mesele
özel hayat değil, Cumhurbaşkanı’na hakareti!” dedik, bu konuya
hiç girmedik..
Bana ne Sedef Kabaş’ın
özel hayatından, kime ne!..
Neleri tartışıyoruz değil
mi?..
*
Neyse, her konuda
söylememiz gerekenleri söyledik, söylemememiz gerekenleri söylememeye özen
gösterdik.
Fatma Girik’in vefatının
ardından gördüğümüz kimi nahoş paylaşımların sahiplerine de “Ölüm, hastalık hepimiz için.
Öleni
sevmeyebilirsiz ama acılara saygılı olun!” diyerek, tavsiyemizi ilettik.
*
Bugün buradan demek
istediğimiz bir çift lâf var esasında.
Bakın, böyle mukaddesâta,
mukaddes şahıslara hakaretler ediliyor…
Ya da, bu ülkenin
milletin doğrudan oyuyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı’na hakaretler ediliyor…
Sonra…
Hakaretlere karşı
çıkanlar ve destek verenlerin tartışması…
Bakıyoruz, “vatandaş”, yani “sokaktaki vatandaş”,
yani “gariban vatandaş” hakaretlere çok güzel, çok sağlam cevaplar
veriyor.
Amma velâkin, sokaktaki
vatandaşın oylarıyla, destekleriyle, kaynaklarıyla bir yerlere gelenler ve bir
yerlerde duranlar, -istisnalar müstesna- oralı olmuyor.
Hazret-i Meryem’e iftira
atılıyor, hakaret ediliyor, bunlar yoklar!..
Hazret-i Adem’e Hazret’i Havva’ya
hakaret ediliyor, yine yoklar…
Mukaddesât karşıtı politikacılar,
sanatçılar, sözde sivil toplumcular
hakaretleri savunurken…
“MuhafazakaKÂR”
takımının üst taraflarındaki çok az kişiden tepki görüyoruz.
Çoğu sessiz kalmayı
tercih ediyor.
Bazıları da, (bizim yaptığımız gibi) bütün hakaretlere
karşı çıkmak yerine, sadece Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaretlere tepki gösteriyor ama Hazret-i
Meryem’e, Hazret-i Adem ve Hazret’i Havva’ya hakaretlere ses çıkartmıyor!..
Onları görmezden geliyor…
Neden acaba?
Olması gereken, hem Hazret-i
Meryem’e, Hazret-i Adem ve Hazret’i Havva’ya…
Hem de, Sayın
Cumhurbaşkanı’na hakaretlere tepki göstermek değil mi?
*
Üzerinde tefekkür
edilmesi gereken meseleler…
Başka meseleler de var…
“Sanat
dünyası”nda niçin “radikal
sol” hakimiyeti var, mesela…
Bunun üzerinde tefekkür
etmeyelim mi?
İsmi mahfuz bir sanatçı
ile konuştum..
Ak Partililerin çok
sevdikleri bir sanatçı ile…
Dedi ki, “Bizde, bizden olmayana iltifat geleneksel
bir sıkıntıdır! Nerede bir Gezi destekçisi varsa, el üstünde tutulur… Bizler
ise…
İşte…
Malûm… Çok iyi bilirsiniz bu işleri!.. Sık sık ‘bizim tarafın’ bu sıkıntısına,
kompleks meselesine dikkat çekersiniz. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu camiaya, bu
ülkeye özgüven aşılamaya gayret ediyor ama daha o noktaya gelmemize çok var
demek ki!..”
Evet, çok var.
2071’i bekliyoruz!
Anadolu’nun Kültürel
İktidarı, 2071’de!