Fatih'in açtığı çağa küstüğü gün
18 Mayıs Cumartesi günü İnönü arenasında son raund. İstanbul'un kalbi burada atıyor. Meclis-i Mebusan'dan başlayıp, Dolmabahçe ve Beşiktaş'la devam eden ve Çırağan'da önü kesilemeyen bir insan seli İnönü Stadı'na akıyor. Adeta iğne atsan yere düşmüyor. Beşiktaş'ta yer gök siyah beyaz. Sloganlar Dolmabahçe'den Ortaköy'e "Meksika Dalgası" gibi yayılıyor.
Maç bitiyor, mabed yıkılıyor. Çimler, tabelalar, oturaklar, fileler kutsanmış birer ganimet olarak "İnönü Mabedi"nden sökülüp ellerde ve kalplerde neşet etmek üzere yeni bir serüvene çıkartılıyor. İnanmış bir yığın insan, "kapanan bir mabed"in burukluğuyla gecenin karanlığında kayboluyor...
***
Bugün 29 Mayıs. 560 yıl önce karanlık bir çağın kapanıp, aydınlık bir çağın şafak gibi söktüğü gün. Alem "Kul eu00fbzu bi-rabbi'l-felak..."a biat etmiş, yeni bir "Big Bang"a hazırlanıyor. Ezan sadaları semadaki yıldızlara değerek, tekerrüren "ölüm uykusu"nda olan İstanbul'un sokaklarına dönüyor.
Ni'me-l-emir(mutlu kumandan) ve askerleri "Konstantin elbet fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne iyi komutan ve onun askerleri ne güzel askerlerdir" müjdesine nail olmanın huzuruyla "hesap günü"nü bekliyorlar. Fatihin emaneti mabedin kapıları bu "büyük gün"ün sabahında yine ıssız, yine sessiz. Oysa medeniyetlerin geçit merasimi yaptığı, Ebu Eyyu00fbb el-Ensaru00ee Hazretleri'nin "Gül Yurdu"ndan kalkıp gelerek şereflendirdiği, dost-düşman herkesin hayallerini süslediği İstanbul; bu "büyük gün"de yine ölüm uykusunda.
Ne garip; "futbol mabedi"ne elveda demek için bütün işlerini bir kenara bırakıp "son maç"a tanıklık etmek için fevç fevç koşanların heyecanlarına imreniyor insan. Öyle bir yenilmişlik hissi ki, bütün selatin camilerinin cemaati bu sabah burada cem edilse, yine de huzurda mahcubiyet kemirir benliğimizi.
Akşemseddin'in makamına geçen hafız Osman Şahin'in hocaefendinin arkasında ve hem de her günü büyük olan bu alemin, "çağ kapatılıp, çağ açılan" bu büyük gününün sabahında "İKİBUÇUK SAF" huzura duruyor.
Akşemseddu00eenler, Molla Güranu00eeler, Ebu'l-Vefalar okunan "İnna fetahna leke fethan mubu00eena..." (Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik...) ayetine "amin" diyor.
Daha Fatih gibi sakalları yeni terleyen hafızların gönüllerinden dillerine firar eden dualar Fatih Camii'nin kubbelerini tir tir titretiyor.
Şafak söküyor. İstanbul fethedilişinin 560. yılında bir kez daha "Big Bang"a sahne oluyor.
Riyanın kapısından girmeye güç yetiremediği garip mabedden çıkılıyor, "Sonsuzluğun Sahibi"nin huzurunda uykuda olan Fatih Sultan Muhammed Han Hazretleri'nin makamında eller bir kez daha duaya kalkıyor.
***
Ve gecenin koynundan çıkan güneş bir kez daha İstanbul'un üzerine doğuyor. "Fethin Ruhu"nun üzerini örten keşmekeşlikler yeniden dökülüyor sokaklara. İstanbul değişiyor, gelişiyor lakin "tersine fetih"e direnemiyor. Festival alanında çalan kös, davul, zil, nakkare, zurna ve cevganlardan çıkan melodiler insanın "tüylerini diken diken" etmiyor. Fethin kapılarının aralandığı Haliç'te patlatılan havai fişekler, Urban ustanın surları dövdüğü "şahi"leri hatırlatmıyor.
Ezanları suskun Ayasofya, komutansız askere benziyor.
***
Bütün sıkıntılara rağmen yine de sevdaların kesiştiği şehirdir İstanbul. Tarihin asaletini ve ihtişamını yükselen minareleriyle gök kubbeye haykıran, gönüllere olduğu kadar gözlere de mutluluk ışıltıları yaktıran, saflarında cem olan müminleriyle, herkesin kalbinde bir başka resmettiği güzeller güzelidir İstanbul.
Fethin 560. yılı kutlu olsun.