Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2964.56
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Aralık 2022

Fas'ın galibiyeti

Fas’ın İspanya’yı yenmesi üzerine ortaya çıkan enstantaneler, her bakımdan ve özellikle islam dünyasının zihni krizleri bağlamında üzerinde durulmayı hak etmektedir. Futbolun bir seküler kutsal olarak insanları kitleselleştirdiği gerçeğini bir kenara bırakalım. Daha çok kitlelerde yarattığı sanal sevincin üzerinde en başta durulmalıdır.

Bu tür eleştirilerde bulunduğumuz zaman, “insanların sevinmek hakkıdır” türünden söylemlerle bir karşıt itiraz hemen gelmektedir. Ancak uzun vadede zihinsel sömürgeleştirmenin tam da bu noktalarda işlediğini hatırlatmak lazımdır. Bir öğrencim akademik çalışma için Ortadoğu ülkelerinden birine gittiğinde, üniversite gençlerinin büyük oranda iki Avrupa takımının formalarının gardroplarında bulunduğunu; bunlardan birinin galibiyetinden sonra o formayı giyerek dışarıda sevinç gösterisinde bulunduklarını söylemişti. Doğrusu tam bir zihinsel işgal durumu.

Bu anlamda Fas’ın galibiyetine sevinmenin iki olumlu boyutuna atıfta bulunabiliriz. Birincisi, burada alttan alta işleyen Müslüman dünyaya dair kimliğin kendisini gösterdiğini söyleyebiliriz. İkincisi de, bu tür sevinçlerde açık ve örtük biçimde bir yerliliğin de zihni arkaplanda işlediğini görmekteyiz.

Fas’ın İspanya’ya galibiyeti üzerine takımın sahada secdeye gitmesi, ardından Filistin için bayrağın açılması ve arkasından İstanbul başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde sevinç gösterilerinin yapılmasına şahit olduk. En başta söylemek gerekir ki, bu galibiyet duygusu nihayetinde ertesi gün insanlar uyandıkları zaman hayatın gerçeklerine yerini bıraktı: islam dünyasında yaşam eskisi gibi devam ediyor.

Müslümanların bugün davranış biçimlerini belirleyen kodlar farklı bileşenlerden oluşuyor. Öncelikle çok uzun tarihsel süreç içerisinden süzülüp gelen İslam kültürü gelenekle mezcedilmiş biçimde bir kod oluşturmaktadır. Hayata bakıştan sorun halletme biçimlerine kadar bu kod işlemektedir. Fakat önemli bir bileşen de müslümanların Batı modernitesi ile karşılaşmasından itibaren kendisini gösteren ve yenilmişlik duygusuyla karışık geri kalmışlık fikri. Bu durum psikolojik olarak müslümanların Batı(lı) karşısında duruş ve davranış kodlarını da belirlemektedir.

Doğrusu Fas’ın bir Avrupa ülkesi olan İspanya’ya galibiyetinin öncelikle yenilmişlik duygusunun bir rövanşı olduğunu görmekteyiz. Yani “biz de yenebiliriz.” Bu, müslümanların anlıksal olarak kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak bir duygu üretse de, şatah halinden uyanınca Batı’nın İslam dünyası için hala ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal açıdan ideal bir yaşam biçimini tanımladığı gerçeğini değiştirmemektedir.

Geçmişte Eurovision şarkı yarışmaları toplumun epey ilgisini çekerdi. Avrupa’da toplumu temsil eden kişi ya da grup ile seçilen şarkı bilhassa yerlilik bakımından tartışılır idi. Şarkıların özellikle Batı’ya bir öykünme olup olmadığı konuşulurdu. Fakat bu yarışmaların sonunda alınan mağlubiyet sonrasında en fazla dile getirilen söylem, bizim “müslüman bir ülke olduğumuz” üzerine idi. Zaten Avrupalılar bizi beğenmiyorlardı.

Tüm bunlardan sonra Müslüman toplumların anlaması gereken en önemli gerçek, Batı’nın önüne geçirecek bir ilmi müktesebattır. Bunun için üniversitelerin geliştirilmesi; evrensel bilgi üreten ve tartışma yapan kurumlar haline getirilmesi üzerinde durulmalıdır. Müslüman toplumların iyi bir gerçeklik yaratmak üzere sahip oldukları potansiyeller kuvvetlidir.

Müslümanların karşı karşıya kaldıkları sorunların farkındalığı kısmen ruh hallerinden anlaşılabilmektedir. Fakat anlık sevinçler ve duygusallık (bunlar insanlar için psikolojik olarak gerekli olsa da) yerini daha akılcı ve bilimsel bir yaklaşım ve düşünce biçimine dönüştürmelidir.