Farklı İslam(lar)
Din, insanoğlunun tarihsel süreçte ve bugün ajandasında yer bulmuş ve hatta varoluş bakımından önemini hiç kaybetmeyen bir olgu ya da fenomendir. Her ne kadar bugün kurumsal dine olan referanslar azalmışsa da ve hatta yeni nesilde dinin önem kaybettiği şeklinde tezler öne sürülse de, bunun böyle olmadığı gelecekte anlaşılacaktır.
Modernliğin
doğuşundan sonra da buna benzer ve hatta çok kuvvetli bir dalga kendisini
göstermişti. Nitekim dini, bireysel yaşama teorisyenleri; insanoğlunun
keşfettiği alanlar arttıkça, dünyayı giderek açıklayabildikçe dinin işlevini
kaybedeceğini öne sürdüler ve böyle bir beklentiye girdiler. Ancak bu teori
doğrulanmadığı gibi tam tersine “din” fenomeni farklı versiyonlarıyla dünyaya
bocalanmaya başladı. Mitolojiler, dinimsi yapılar, yeni dini hareketler, dinsel
formattaki dünyevî ideolojiler, yeni paganizm bilhassa postmodernlikle birlikte
dünyada arz-ı endam ediyorlar.
Bu minvalde
şunu söylemek mümkündür: İnsanlar ya sahih bir din bulup ona inanmaktalar, ya
da bir Tanrı ve inanç icat ederek hayatlarına devam etmektedirler. Elbette
ortaya çıkan tüm bu çeşitliliği, bir yandan insanların arayışları diğer yandan
dinlerin mevcut duruma cevap kapasitesi bağlamında ayrıca değerlendirmek
gerekmektedir.
İslam’ın temel metinleri
Bu girişten
sonra sosyolojik olarak İslâm üzerinde durmak istiyorum. Hiç şüphesiz İslâm,
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet (hadis) gibi temel metinleri olan bir dindir. İçindeki
umdelere göz gezdirildiğinde tek bir Allah’a (CC) iman ve diğer inanç esasları
görülecektir. Dolayısıyla itikâdî bağlamda yaklaşıldığında tek bir İslâm’dan
bahsedilebilir.
Fakat İslâm,
Hz. Muhammed (SAV) ve vahiy üzerinden toplumla buluştuğu andan itibaren süreç
içerisinde farklı anlama biçimleri kadar, bunların ete kemiğe büründüğü dini
grupları da ihtiva etmektedir. Bugünden bakıldığında sayısını hemen
veremeyeceğimiz çoklukta İslâm anlayışı ile dini grupları rahatlıkla
görebiliriz. İşte sosyolojinin dinle ilişkisinin ilk kesişme noktası burasıdır.
Tarihsel
süreçte ve bugün farklı ekonomik, sosyal, siyasi vb. sebeplerle İslâm’ın farklı
anlaşılma biçimleri oluşmuş, bu bağlamda ihtilaflar ortaya çıkmış ve neticede
farklı mezhep, tarikat ve cemaat yapıları içerisinde farklı İslâmlar görünür
olmuştur. Bu farklılıklar artık din sosyolojisinin inceleme konusudur.
Farklı anlama
biçimleri ile dini gruplar kendi bünyesinde farklı tasavvurlar, anlayışlar ve
hükümler geliştirmişlerdir. Dolayısıyla İslâm’ı ve temel metinlerini okuma
şekilleri de değişmektedir. Farklılıkları dini yorumlama farklarından
kaynaklandığı gibi, sosyal, siyasal, ekonomik sebeplere de dayanmaktadır.
“Farklı İslâmlar”
kavramını bir başka zaviyeden halk İslâmı ve ulema İslâmı şeklinde kabaca ikiye
ayırabiliriz. Daha çok kitabi bir İslâmı tanımlayan ulema islâmı karşısında
daha törenci bir İslâm anlayışını muhtevi halk İslâmından söz edilebilir.
Aslında her iki İslâm anlayışı da birbirini kontrol eden bir işleve sahiptir.
Ulema toplum için bir yol gösterici olarak
olması gerekene işaret ederken, halk islâmı atadan dededen miras
kalan geleneksel bir islâmı anlatmaktadır.
Burada önemli bir nokta da, din sosyolojisinin yaşayan islâm
üzerinden hareket etmesidir. Bir başka deyişle, toplumda varolan, insanlar
arası ilişkilerde hakim olan İslâm anlayışı üzerine odaklanır; yoksa idealize
edilen İslâm üzerine değil.
Elbette teorik
islâm önemlidir ancak ulemanın yaşayan İslâm’ı sürekli atlayarak analiz
geliştirmesi bir problem alanı olarak görünmektedir. Şunu da özenle belirtmek
gerekir ki, sonraki nesiller yaşayan islâma tevarüs (mirasçı olmak) etmektedir.