Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Ekim 2024

Farkına varmak

Fark etmekle başlıyor ve fark etmekle ayrılıyor özel olan. Görmek ve seçmek, ayırmak hepsi aynı eylemle başlıyor. Hayatın gizemi de böyle böyle çözülüyor. Sezmek ve anlamak yine fark etmek eylemiyle mümkün. Sevmek de öyle.

Farkına varanlar uyananlardır. Uyanan; görendir, bilendir, anlayandır. Hayatın inişli çıkışlı yollarında bizi nelerin beklediğini bilemeden yol alıyoruz. Fark etmek burada önümüzü açıyor. Geceleyin bir fener gibi. Gündüzü, geceden ayıran nedir? Güneş. Evet, güneş yoksa karanlıktasın. Peki, bunu fark ediyor muyuz? Yoksa dalıp gidiyor muyuz? Bir an içinde bile fark edemediğimiz neler yaşanıyor? Düşünmüyor, fark etmiyoruz. Bir uyku. Gaflet uykusu. Ve geçiyor ömür, kayıp gidiyor yıldızlar. İnsan en çok unutan, en çok uyuyan canlı.

Sevmek de fark etmek değil midir? Sevdiğinizi fark etmek, ona ayrı bakmak, ayrı değer vermek, ayrı zaman ayırmak, ayrı tutmak, ayrı görmek… Saymakla bitmez.

Farkına varanlarla karşılaşmak, yeni yollara çıkmak veya yeni yollar açmaktır. Yeni yol, tazelenmek ve keşfetmektir de. Can bulmaktır. Güçlenmektir. İçinizde biriken ne varsa ortaya çıkar. Fark bilindikçe keşif sürer. Karamsarlık yok olur. Sever ve sevilirsiniz; sevinirsiniz, sevindirirsiniz. Ömrünüzün meyvesi olur sevilmek.

Fark etmek daha çok sezmekle mümkün gibidir. Sezginin içinde de derin bir kavrayış ve anlayış vardır. Sezginin merkezi kalptir. His ile başlar, neticede akıl ile son bulur, bir kanaat hâsıl olur. Görülmeyeni, bilinmeyeni fark etmek bu durumda kalbin saflığına bağlıdır. Güzeli fark etmek yeterli sanılır ama çirkini de tamamıyla reddetmek gerekmez mi? İyiyi bilmek, doğruyu görmek yetmez, yanlışın da karşısında olmak gerektiği gibi.

Fark etmek bazen ağır yüktür. Bir güzelin güzelliğinin farkına varması öyledir. Güzel, güzelliğini biliyorsa en yüce ve en zor kale gibidir. Âşığın hâli perişandır. Karacaoğlan, “Benim mecbur olduğumu fark etti/Zalım garaz etti, kaçtı gelmedi” diyor. İşte bu dizelerde anlatılan güzel, kendi güzelliğini fark etmiştir. Kendi farkına vardıkça daha da kaçacaktır. Bir bakıma âşık, sevdiğine bir hakikati öğretmiştir. Güzel; farklıdır, erişilmesi zordur, ona ulaşmak meşakkatlidir. Aynı zamanda güzelin imtihanı da zordur. Çünkü o herkesten farklıdır ama bu rahatlık değildir, çetin yollara çıkmaktır. En güzel meyvenin en çok taşlanması misali.

Farklı isen tüm gözler senin üzerindedir. Seni fark edenlerin hücumuna uğrarsın. Ve cepheye döner hayat. Galip gelmek ne mümkün! Yenilirsin. Acımasızdır hayat. Mertebe katetmek şöyle dursun, yerini zor muhafaza edersin. Farklı olan kıskanılır da. Fark, üstünlüktür. Hayatın gizli mevzilerinden gelecek saldırılara karşı her zaman hazırlıklı da olmayı mecbur kılar fark. Farklı olanın hayatı gittikçe zorlaşır. Anlaşılması güçtür, onunla iletişim kurmak da ayrı bir meziyet gerektirir. Farklı olan kapatır kendini, kapanır içine. Bekler ki anlaşılsın. Mümkün mü bu? Bu hayatta zor.

Fark eden, fark edilmeyi bekler. Kapıyı çalan, kapının açılmasını beklemez mi? Böyledir bir kalbin, bir kalbe sızması da. Sezmek, bilmek, görmek, anlamak, ayırt etmek, seçmek ne dersek diyelim, muhatap olunmak ve bulmaktır derdimiz. Fark etmek, fark ettiğimizin dışındakileri bir tarafa bırakarak sadece ona odaklanmaktır. Bir tutku hâli belki. Farklı gördükçe gizli bir mübalağa başlar. Hatta abartma, ben de herkes gibiyim, der sevilen. Âşık ise sevdiğini öyle farklı görür ki bunu kabullenemez. İçine düştüğü durumun farkına varamaz ama sevmenin farkına varmıştır. Çileye razıdır, ağlamaya razıdır. Onun da tek gayesi aslında fark edilmektir. Bunun için rezil rüsva olmayı göze alır. “Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır/Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı” diyen çilenin büyük şairi Fuzûlî aslında anlaşılmayı, fark edilmeyi beklemiyor mu?

Fark etmek kadar fark edilmek de güzeldir. Elbette fark etmişseniz bir yüke talipsiniz demektir. Fark ettiğinizin uğruna neleri göze alırsanız o kadar ulvîdir hayat. Ve siz, o oranda yaklaşırsınız ona. Böylece fark edilir, anlaşılır, sevilirsiniz. Ayandır fark edene her şey. Perdeler açılır, hakikat ortaya çıkar.

Fark edilmemek ise ölümdür. Yok sayılmaktır. Sesiniz duyulmuyor ise bundan daha acı ne var? Ne diyordu Cahit Sıtkı? “Şayet sesimi fark etmezsen/ Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden/ Bil ki ölmüşüm” Öldürmek mi, yaşatmak mı? Sanırım seveni fark etmek…