Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2021

Fareler, çuval ve İslam Dünyası

Mekke ve Medine’si, Kahire’si, Buhara’sı, Bağdad’ı, Kudüs’ü ile birlikte bir de İstanbul’u olan İslam Alemi nasıl bu hale gelmişti?

Hadi geldi diyelim, nasıl 2 asıdır bu hale razı oldu?

Hocalardan, okumuşlardan sorar sebebini, ama onu tatmin etmez aldığı cevaplar.

Neden İslam dünyası birbiriyle kavgalı, neden bizler ülkelerimizde kardeş kavgasındayız?

Aklını kurcalayan sorulara cevap bulamıyor, bulamayınca da üzüntüsü katlanıyordu.

Derdi vardı 70 yaşındaki Arif Amcanın.

İlkokul dışında okumamıştı ama adı gibi arif idi.

Soruyordu, sorguluyordu:

Neyimiz eksikti? Neyi paylaşamıyorduk?

Müslümandık, ilk günkü gibi Kur’an’ımız vardı ve onu kâmilen yaşayan bir Resul’e (as) inanıyorduk…

Aziz ve mübarek İslam’a inanan insanların ülkelerinin her alanda geri kalmalarına anlam veremiyordu: neden?

Camilerde vaizlerinden, dergâhlarda şeyhlerinden duyduğu güzellikler beynini kemiriyordu:

Alemlerin Rabbi bizi kardeş kılmış ve 1400 yıl önce: Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmüş gibidir! fermanından bizleri haberdar etmiş, uyarmıştı.

O halde neden?

Şeyh Abdulhadi Efendi’den 50 yıl önce dinledikleri geldi aklına:

Açı biz doyuracaktık, “Allah’ı cc doyurmuş gibi olurduk.”

Borçluya biz yardım edecektik, “Allah’a en güzel şekilde borç vermiş gibi olurduk.”

Hastayı ziyaret edecektik, “Yanında Allah’ı bulur gibi olurduk.”

Sonra 1965-66’ları hatırladı; gaz lambasını kendisi tutmuş, Seyda Mela Said Efendi’den Sahih-i Buhari’yi okuyordu:

“Ben ve yetimi kollayıp gözetleyen kimse cennette (işaret parmağıyla orta parmağını biraz açarak) şöyle beraberce bulunacağız”, Hadis-i Şerif-i geldi aklına.

Yüreği yanıyordu Arif Amcanın, söyleniyordu:

Bugün Rasulullah sav yaşasaydı ziyaret edeceği yerler: yetimhaneler, yaşlı bakımevleri, hastaların, engellilerin, kimsesizlerin evleri olacaktı.

Ya bizler?

Bizler bayramlarda selfie çekmek dışında uğramaz olduk Allah’ın cc ve Resulü’nün emanetlerine.

Değerlerimizden koptuk! Kardeşliğimizi unuttuk! Ne oldu bize?

Aynı ülkede yaşayan Müslümanlar neden birbiriyle kavgalı?

Bir zamanlar bizim yönettiğimiz Avrupalılar huzur içinde, ya biz?

Biz nasıl bu hale düştük?..

Sorularına cevap bulamamanın ıstırabıyla kavruluyordu.

Derken geçen yaz köyüne gitmişti. Bir gün köyden kasabaya gitmek için trene bindi. Camdan dışarıyı seyrederken yine İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu düşünüyordu. Çok derinlere dalmış olmalı ki trenin sonraki istasyonda başka yolcuları almak için durduğunu fark etmedi. İstasyonda trene binen yolculardan biri kendisinin bulunduğu kompartımana gelip selam verdi, oturdu. Ne yolcuyu gördü ne de selamını duydu Arif Amca.

Epey yol aldıktan sonra dönüp yolcuyu fark etti. Mahcubiyetini dile getirip merhabalaştı.

Yaşıtı olan yeni yolcu adının Kerim olduğunu söyledi, Arif Amca da kendisini tanıttı.

Biraz sessizlikten sonra: sizi pek efkârlı buldum, bir derdiniz mi var? dedi Kerim Amca.

Arif Amca, gelirken fark etmediği için mahcup olduğu adama ters bir şey söylemek istemedi, ama sen nerden bileceksin dercesine, “Var, var da dermanını bulamıyorum!” dedi.

Kerim Amca kendinden emin bir edayla çuvalı gösterdi:

Görüyon mu bunu? Hı? deyip çuvalı gösterdi ve ekledi:

Bak bak! Eyicenem bak!

Arif Amca şöyle bir baksa da oralı olmadı, camdan dışarıyı seyretmeye devam etti. Ancak adamın, elinde sıkıca tuttuğu ağzı bağlı çuvalı iki de bir sallayıp tekrar yere bırakması ve çuvalın içinden gelen çıyaklama sesleri dikkatini çekiyordu.

Tren epey yol aldıktan sonra adam çuvalı tekrar tekrar sallayıp yere bırakınca dayanamadı Arif Amca:

Hayrola? Bu çuvalda ne var ki böyle iki de bir sallıyorsunuz?

Kerim Amca gülümseyerek cevap verdi:

-3-5 fare var.

Arif Amca hayretle:

Fare mi? Ne işi var farelerin çuvalda?

Kerim Amca muzip gülüşlerle:

-Heç, gezdiriyom işte.

Peki, neden sallıyorsunuz hayvanları, günah değil mi? dedi Arif Amca.

Kerim Amca’nın istediği an gelmişti ve tane tane anlattı:

-Tedbir alıyom, tedbir! Bu fareleri gendi haline bırakırsam rahat yüzü görürler. Rahatlayınca da düşünüp bu çuvaldan nasıl çıgacaklarının yolunu bulurlar. Belki de çuvalı kemirip çuvaldan gaçmayı bile becerirler keratalar. Ben de çuvalı arada böyle sallıyom ki birbirleri ile yer gapmak için gavga etsinler, kızışsınlar, ben çuvalı sallamasam da onlar birbiriyle uğraşsınlar ki kurtulma planlarını gerçekleştiremesinler yaramazlar… Arif Amca bu cevabı duyunca beyninden vurulmuşa döndü. Dakikalarca hiç konuşmadı, gözlerini kapatıp ellerini sıkıyor, dudaklarını ısırıp mırıldanıyordu:

Demek fareyiz ha!

Demek bizi fare gibi kapıştırıyorsunuz öyle mi gavurlar?

Tamam da, biz niye fare olmayı kabul ettik?..

Neyse gözlerini açtı, karşısında oturan Kerim Amca yok! Sağa sola bakındı, Kerim Amca’yı bulamadı, üstelik tren istasyona varmış, yolcuların neredeyse tamamı inmişti.

Arif Amca aldığı cevabı beynine kazıdı. Bakalım bu sonbahara neler anlatacak?