Fareler, çuval ve İslam Dünyası
Mekke ve Medine’si, Kahire’si,
Buhara’sı, Bağdad’ı, Kudüs’ü ile birlikte bir de İstanbul’u olan İslam
Alemi nasıl bu hale gelmişti?
Hadi geldi diyelim, nasıl 2
asıdır bu hale razı oldu?
Hocalardan, okumuşlardan
sorar sebebini, ama onu tatmin etmez aldığı cevaplar.
Neden İslam dünyası
birbiriyle kavgalı, neden bizler ülkelerimizde kardeş
kavgasındayız?
Aklını kurcalayan sorulara
cevap bulamıyor, bulamayınca da üzüntüsü katlanıyordu.
Derdi vardı 70
yaşındaki Arif Amcanın.
İlkokul dışında okumamıştı ama
adı gibi arif idi.
Soruyordu, sorguluyordu:
Neyimiz eksikti? Neyi
paylaşamıyorduk?
Müslümandık, ilk günkü
gibi Kur’an’ımız vardı ve onu kâmilen yaşayan bir Resul’e (as)
inanıyorduk…
Aziz ve mübarek İslam’a
inanan insanların ülkelerinin her alanda geri kalmalarına anlam
veremiyordu: neden?
Camilerde vaizlerinden, dergâhlarda
şeyhlerinden duyduğu güzellikler beynini kemiriyordu:
Alemlerin Rabbi bizi kardeş
kılmış ve 1400 yıl önce: Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmüş
gibidir! fermanından bizleri haberdar etmiş, uyarmıştı.
O halde neden?
Şeyh Abdulhadi Efendi’den
50 yıl önce dinledikleri geldi aklına:
Açı biz doyuracaktık, “Allah’ı cc doyurmuş gibi olurduk.”
Borçluya biz yardım
edecektik, “Allah’a en güzel şekilde borç
vermiş gibi olurduk.”
Hastayı ziyaret
edecektik, “Yanında Allah’ı bulur gibi olurduk.”
…
Sonra 1965-66’ları
hatırladı; gaz lambasını kendisi tutmuş, Seyda Mela Said
Efendi’den Sahih-i Buhari’yi okuyordu:
“Ben ve yetimi kollayıp
gözetleyen kimse cennette (işaret parmağıyla orta parmağını biraz açarak) şöyle
beraberce bulunacağız”, Hadis-i Şerif-i geldi aklına.
Yüreği yanıyordu Arif Amcanın,
söyleniyordu:
Bugün Rasulullah sav yaşasaydı
ziyaret edeceği yerler: yetimhaneler, yaşlı bakımevleri, hastaların,
engellilerin, kimsesizlerin evleri olacaktı.
Ya bizler?
Bizler
bayramlarda selfie çekmek dışında uğramaz olduk
Allah’ın cc ve Resulü’nün emanetlerine.
Değerlerimizden
koptuk! Kardeşliğimizi unuttuk! Ne oldu bize?
Aynı ülkede yaşayan Müslümanlar neden birbiriyle kavgalı?
Bir zamanlar bizim yönettiğimiz
Avrupalılar huzur içinde, ya biz?
Biz nasıl bu hale
düştük?..
Sorularına cevap bulamamanın
ıstırabıyla kavruluyordu.
…
Derken geçen yaz
köyüne gitmişti. Bir gün köyden kasabaya gitmek için trene
bindi. Camdan dışarıyı seyrederken yine İslam dünyasının içinde
bulunduğu durumu düşünüyordu. Çok derinlere dalmış olmalı ki
trenin sonraki istasyonda başka yolcuları almak için durduğunu fark
etmedi. İstasyonda trene binen yolculardan biri kendisinin
bulunduğu kompartımana gelip selam verdi, oturdu. Ne yolcuyu
gördü ne de selamını duydu Arif Amca.
Epey yol aldıktan
sonra dönüp yolcuyu fark etti. Mahcubiyetini dile getirip
merhabalaştı.
Yaşıtı olan yeni yolcu
adının Kerim olduğunu söyledi, Arif Amca da kendisini
tanıttı.
Biraz sessizlikten sonra: sizi
pek efkârlı buldum, bir derdiniz mi var? dedi Kerim Amca.
Arif Amca, gelirken fark
etmediği için mahcup olduğu adama ters bir şey söylemek istemedi, ama
sen nerden bileceksin dercesine, “Var, var da
dermanını bulamıyorum!” dedi.
Kerim Amca kendinden emin
bir edayla çuvalı gösterdi:
Görüyon mu
bunu? Hı? deyip çuvalı gösterdi ve
ekledi:
Bak
bak! Eyicenem bak!
Arif Amca şöyle bir baksa
da oralı olmadı, camdan dışarıyı seyretmeye devam etti. Ancak
adamın, elinde sıkıca tuttuğu ağzı bağlı çuvalı iki de
bir sallayıp tekrar yere bırakması ve çuvalın içinden
gelen çıyaklama sesleri dikkatini çekiyordu.
Tren epey yol aldıktan
sonra adam çuvalı tekrar tekrar sallayıp yere
bırakınca dayanamadı Arif Amca:
Hayrola? Bu çuvalda ne var ki
böyle iki de bir sallıyorsunuz?
Kerim Amca gülümseyerek
cevap verdi:
-3-5 fare var.
Arif Amca hayretle:
Fare mi? Ne işi var farelerin
çuvalda?
Kerim Amca muzip
gülüşlerle:
-Heç, gezdiriyom işte.
Peki, neden
sallıyorsunuz hayvanları, günah değil mi? dedi Arif Amca.
Kerim
Amca’nın istediği an gelmişti ve tane tane anlattı:
-Tedbir alıyom, tedbir! Bu
fareleri gendi haline bırakırsam rahat yüzü görürler. Rahatlayınca
da düşünüp bu çuvaldan nasıl çıgacaklarının yolunu bulurlar.
Belki de çuvalı kemirip çuvaldan gaçmayı bile becerirler
keratalar. Ben de çuvalı arada böyle sallıyom ki birbirleri
ile yer gapmak için gavga etsinler, kızışsınlar, ben çuvalı
sallamasam da onlar birbiriyle uğraşsınlar ki kurtulma planlarını
gerçekleştiremesinler yaramazlar… Arif Amca bu cevabı duyunca beyninden vurulmuşa
döndü. Dakikalarca hiç konuşmadı, gözlerini kapatıp ellerini
sıkıyor, dudaklarını ısırıp mırıldanıyordu:
Demek fareyiz ha!
Demek bizi fare gibi kapıştırıyorsunuz
öyle mi gavurlar?
Tamam da, biz niye
fare olmayı kabul ettik?..
Neyse gözlerini
açtı, karşısında oturan Kerim Amca yok! Sağa sola
bakındı, Kerim Amca’yı bulamadı, üstelik tren istasyona varmış, yolcuların
neredeyse tamamı inmişti.
Arif Amca aldığı cevabı beynine kazıdı. Bakalım bu sonbahara neler anlatacak?