False Flag Stratejisi
Dünyanın her döneminde ülke yönetimleri kendi ülkelerinde veya farklı ülkelerde toplumsal olayları yönlendirmek, yapacaklarına zemin hazırlamak ya da yaptıklarını meşru göstermek adına manipülasyonlar ve algısal temelli sahte bilgi ve belgeler yayınlar veya sahte delillerle iddialar ortaya atarlar. Bunun birçok örneğini yakın tarihte de genel dünya tarihinde de görmek mümkün…
Tanımsal olarak ülkelerin, gizli örgütlerin ya da istihbarat
örgütlerinin halkı kışkırtmak ya da yönlendirmek için kendi yaptıkları bazı
olayları hedefteki kişilerin üzerine yıkarak kamuoyunu aldatmak için
kullandıkları operasyonlar olarak literatüre giren bu tip olaylara “False Flag”
yani “Sahte Bayrak” denilmektedir. İfadenin kökeni deniz korsanlarına
dayanmaktadır. Denizlerde korsanlar ticari gemilerin menziline girebilmek için
o ülkenin ya da müttefik bir ülkenin bayrağını çeker yaklaştıktan sonra ise
korsan bayraklarını asar ve saldırmaya başlarlarmış.
Nazilerin Polonya işgalini gerçekleştirmek için Alman
Parlamento Binası’nı bombalaması, CIA’in 1950’de İran halkını kendi hükümetine
karşı kışkırtmak için bir grup İran’lıya komünist kılığında bombalı eylemler
yaptırması, ABD’nin Vietnam Savaşı’na girmesine sebebiyet veren Tonkin Körfezi
olayında Amerikan Siber İstihbarat Örgütü NSA’nın müdahilliği, Irak’ın işgaline
zemin hazırlamak için ortaya atılan biyolojik silahların varlığına dair
istihbarat raporları ilk akla gelen örnekler…
Halen aynı mantık ile gerçekleştirildiğine dair büyük
teoriler ortaya atılan, Afganistan ve Irak’a düzenlenen yeni saldırılara zemin
hazırlayan 11 Eylül olayları, Suriye’de toprak kazanmak, PKK/YPG’ye alan açmak
için “İslami Terör” bahaneli olarak kurulan DEAŞ yine konuya dair yakın döneme
ait diğer örnekler.
İşte hedefe gitmek için insanların hayatlarını, toplumların
birliğini, bölgesel istikrarları yok sayan bu algısal çalışma gelişen teknoloji
ve özellikle sosyal medyanın da yaygın olarak kullanılması ile çok daha etkin
olarak kullanılmaya başlandı. Artık istenilen, işlenmek istenilen konular
ülkelerin resmi açıklamalarına bağlı kalınmadan, resmi açıklamalara gerek
kalmadan, fısıltı gazetesi şeklinde, çoğu zaman kaynağa dahi ihtiyaç duyulmadan
ortaya atılıyor ve hedefe yönelik zemin hazırlıyor. Ne yazık ki yüksek yüzde
oranında da istenilen hedefe zemin hazırlıyor ve toplumsal kutuplaşmaları
körüklüyor.
Mesela Arap Baharı sürecinde (sosyal medya ve dijital yayın
organlarının belki de ilk defa etkin olarak kullanıldığı toplumsal olaylardır)
yüzlerce sahte algının insanlara gerçekmiş gibi yansıtılması olayların
büyümesinde ve taraflaşmada etkin olmuştu. Örneğin Arap Baharı’nın uğradığı
ülkelerin hemen hemen tamamında, ilk günlerde protestocular daha sonra gerçek
olmadığı ortaya çıkan ölüm vakası iddialarını yayarak insanları mevcut
hükümetlere karşı kışkırttırmaya çalışmıştı. Benzer bir durumu ülkemizde Gezi
Olayları’nda da bizlerde yaşamıştık. Polis aracı göstericinin üzerinden geçti
diyerek sosyal medyaya yansıyan ve infial oluşturan bir fotoğrafın bir-kaç yıl
önce gerçekleşen bir deniz kazasında pervane çarpması sonucu oluştuğunun ortaya
çıkışı hala birçoğumuzun aklındadır.
Dünya, gerek ülkeler arenasında gerekse ülkelerin kendi
içerisinde bu tür algı oyunlarını yaşıyor ve şüphemiz olmamalı ki her geçen günde
ivmelenerek yaşamaya devam edecek. Bizlere düşen; duyduğumuz olay; ideolojik
duruşumuz, dünya görüşümüz ya da siyasi aidiyetimiz açısından hoşumuza gitse de
gitmese de mutlaka haberin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyit etmektir.
Hemen akabinde, ortaya atılan olay gerçekte yalanda çıksa, olayın tüm olası
sonuçlarının kimlere yarayacağını analiz etmek ve son olarak da müteakip
hamleleri süzerek olayın hangi yeni gelişmelere sebep olarak kullanıldığını
takip ederek asıl amacı sorgulamaktır.
Sadece bize gösterilen bayrağa odaklanarak oyuna gelmeyelim.