Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.94
Gram Altın
2323.56
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Aralık 2021

Faizle mücadele!

Faizle mücadele, sadece faiz oranlarını düşürmekle mümkün olmayacaktır. Faizci sistemin bizzat kendisi ıslah edilmeden bu sistemin değişmesi mümkün değildir.

Faizci düzeni ayakta tutan en temel kurum ise bankalardır. Bankalar adeta milletin iliğini sömürmekte, büyük miktarlarda haksız kazançlar elde etmektedirler. Faaliyet dışı gelirlerinin faaliyet gelirlerinden dönem dönem fazla olması bunun en büyük kanıtıdır. Dosya masrafı, hesap işletim ücreti, başka şubeden para çekme, havale ücreti gibi ücretler adı altında vatandaşlardan büyük miktarlarda paralar toplanmaktadır. Devlet ortaya irade koyarak bu haksız kazancın önünde durmalıdır. Maalesef bunu devlet bankaları da yapmaktadırlar.

Devlet bankalarının da özel sektöre ait bankaların da haksız kazanç elde etmelerinin önüne geçmenin tek yolu bunların elini kolunu bağlayacak yasalar çıkarmaktır. Çıkarılacak kanunlar yoluyla ve akabinde sıkı bir denetimle bankaların başta yüksek faiz olmak üzere faaliyet dışı gelirlerinden elde ettikleri haksız kazancın da önü alınmalıdır. Katılım bankalarının sayısı artırılmalı, çalışma sistematikleri vatandaşların kafalarında soru işareti oluşmayacak şekilde tamamıyla faizci sistemden ayrıştırılmalıdır. Kur, borsa ve faiz üçgenine hapsolmuş bir ekonomik yapının hâkim olduğu ülkelerde servet adil şekilde dağılmaz, dağıtılamaz. Zenginlik belli zümrelerin elinde toplanmaya devam eder. Paradan para kazanmanın önünün alabildiğine açık olduğu bir sistemde kimse sermayesini riske atarak, üretim, ticaret ve yatırıma yönelmez. Üretimin olmadığı yerde istihdam, ihracat ve yatırım olmaz. Yatırım az olunca dışarıya bağımlılık devam eder. İthal ikameci modele geçmek zorlaşır.

Türkiye’de temel problem, sistemin tümüne yönelik bir ıslah çabasının olmayışıdır. Devleti yönetmek üzere program belirleyerek halkın karşısına dizilen siyasi partiler günlük tedbirlerle işi geçiştirmekte, sorunun ana kaynağına inmekten çekinmektedirler. Geçmişte bazı siyasetçiler Türkiye’deki faizci sistemle mücadele etmeye çalışmışlarsa da cesur adımlar atatamamışlar, her defasında geri adım atmak zorunda kalmışlardır. Oysaki devlet gücünü arkasına alarak iktidara gelen partiler meşruiyetlerini sadece halktan almış olduklarına hakkıyla inansalar ve toplumu yeterince ikna edebilseler sistemin tamamının ıslah edilmesi için harekete geçebilirler. Siyasetçi bir taraftan yüksek faizle mücadele ederken devlet bankaları milletin cebindeki 3-5 kuruşa göz dikmeye devam ediyor. Faizin düşürülmesi için mücadele yürütülürken bankalar eliyle kurdaki oynaklıktan dolayı zarar edenlerin zararları faizci sistemin içindeki enstrümanlarla telafi edilmeye çalışılıyor. Faizden, kurdan ve borsadan elde edilen kârlar yeterince adil ölçülerde vergilendirilmiyor. Kasasında birkaç milyon doları olan insanlar işyeri açmak yerine parasını faize yatırıyorlarsa burada bir yanlışlık var demektir. Bir tarafta cebindeki sermayeyle iş açarak parasını yatırıma kanalize eden vatandaş; vergi, sigorta primi, stopaj gibi yükler altında ezilip tüm mesaisini üretime harcarken öbür tarafta bir başkası aynı parayla bankadan aldığı faizle ya da rant geliriyle geçiniyor. Öyleyse yanlışlık nerededir? Yanlışlık sistemin tamamındadır.

Ülkedeki ekonomik düzenin, bankasıyla, borsasıyla, bürokrasisiyle, tümden ıslah edilmesi, belki de reformize edilmesi gerekiyor. En azından ülkede paradan para kazanma yöntemlerinin cazip olmaktan çıkarılması gerekiyor. Rant gelirleri sağlam bir şekilde vergilendirilip cazip olmaktan çıkarılmazsa bankalar da kur spekülatörleri de bu işten kazançlı çıkmaya devam edeceklerdir. Böyle bir ekonomik denge içerisinde ise ezilen sadece ve sadece sıradan vatandaşlar olacaktır. Vatandaşları bu sistem içerisinde ezdirmeden refah içerisinde yaşatacak bir düzen ise ancak güçlü devlet iradesiyle olur. Devletin emekli ve çalışanlarına yaptığı zamlar refahın adil bölüşümü için yeterli bir girişim değildir. Ücretli kesimin üretilen refahtan daha fazla pay alabilmesi için reel sektöre bolca yatırım yapılması gerekmektedir. Ülkede kamunun omzundaki yük ne kadar azalırsa toplumdaki refah o oranda artar.

Özel sektör yatırımlarının güçlü olduğu bir ülkede kamu milyonlarca insanı besleyip bakmak zorunda kalmaz. Özel sektörün, üretimden, yatırımdan, ihracattan yüksek ama hakkaniyetli gelirler elde ettiği bir ülkede insanlar kamuyu bir istihdam alanı olarak görmekten vazgeçerler. Bizim gibi memur cumhuriyetlerinde özel sektörün ürettiği birikim ve enerji maalesef devlet aygıtı tarafından yutulmaktadır. Dolayısıyla hem sistemin hem de zihniyetin değişmesi gerekiyor ki müreffeh bir ülke haline gelebilelim.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan