Dolar (USD)
34.76
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2948.80
BIST 100
9879.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Ağustos 2023

Fahran Yaylası'nda 'Lal Yürek'ler

Geçtiğimiz gün Bingöl’e bağlı Fahran (Yukarı İçpınar) Köyü’nün yaylasında Sarıdağ Ailesi’ne misafirdik. Yüksekliği 2000 metreyi aşan yaylada ne havaya, ne yeme-içmeğe ve ne de muhabbete doyum olurdu.

Ev sahipliğini Hacı İzzettin Sarıdağ Bey’in yaptığı bu muhteşem davette,

Aramızda hepsi birkaç koldan akraba olan dostlar vardı:

Önceki dönem Ankara Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Cevat İşlek, Bingöl Üniversitesi İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Ali Rıza Kurtaran, Bingöl Üniversitesinden Öğretim Üyesi Dr. Mahmut Gider, İş İnsanları Hacı Ahmet Şenkaya, Hacı İlyas Şenkaya, Selahattin Yolcu, Şahabettin Yolcu, Kasım Yolcu, İngiltere’den M. Emin Aydın ve Bingöl Müftülüğünden davetin organizatörü İdris Gider Hocamlar vardı.

Muhterem Sarıdağ Ailesi’nin misafirperverliği dillere destan!

Sofralarının zenginliğinden kaynaklanan muhteşem ev sahipliğinden öte, misafirlerine içten hizmetleri ve bunu onlara hissettirmeleri nadir görülen hasletlerdendir.

Saygıdeğer hanımların, genç yaştaki dünyalar tatlısı kızların koşuşturmaları bizleri mahcup edecekti ama o kadar samimi ve riyadan uzaktılar ki rahat etmemize yetti arttı bile.

Yazı ve paylaşımlarımda yemekten hiç söz etmem, lakin bunu yazmazsam bir hakkı teslim etmemiş olurum.

Evde, işte, lokantalarda çok kere soğuk ayran içtik, lakin ikram edilen ayranın tadı bambaşkaydı. İki farklı şekilde pişirilen etin lezzetini ev sahibelerinin yüreğinin temizliği ve kalplerinin güzelliğiyle açıklayabilirim. Yoksa o lezzetin tarifi yoktur.

whatsapp-gorsel-2023-08-08-saat-164133_280340a51ef7c2b8335fa0f21e4fb262.jpg

Berivan ve Beritan kardeşler okullarını yarıda bıraksalar da dünyaya bakışları, geleceğe dair umutları şehirdeki pek çok okumuş gencimizin gerisinde kalmıyordu. Hele “Herkes yaptığı işi en iyi yapmalı, bizim de işimiz bu; yaylacılık, koyun besiciliği, et ve süt ürünleri ile uğraştığımıza göre bunu en iyi, en kaliteli şekilde yapmalıyız…” sözleri büyüklerinden aldıkları eğitim, iş ahlakı ve sorumluluk bilinci ile açıklanabilir.

Bu dünyalar tatlısı gençleri Dr. Mahmut Gider Hoca’m çok iyi anlatmış:

Lal bir yürek anlatır onları,

Onlar dağ çiçeği

Muhacir kızlar.

Tenleri bozkır ve çatlak,

Gözleri çay karası

Alınlarında kırmızı şal,

Ayaklarında şalvar

Ana gibi cefakâr.

Tay gibi deli bunlar,

Kaderlerinde göç

Dualarında umut var

Yeni hayatlar yüklenecek kadar

Büyümüş bunlar…

Evet bu kardeşlerimizi ancak bu dizeler anlatırdı…

Herkes yaşadığı anıları tazeledi, güldüğümüz, üzüldüğümüz, hayret ettiğimiz anılar oldu. Lakin;

Burada Ali Rıza Kurtaran Hocam’dan bahsetmek istiyorum. Zira girdiği her ortamı gülme krizlerine sokan bir değerdir Ali Rıza Hocam. Bizi ve mihmandarlarımızı güldürmekten öldürdü desem abartı saymayın. Son yıllarda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum çünkü bir ara boğulacak gibi oldum.

yy_a7dec70e7de16064244569fc7b5b67ed.jpg

Sadece anlattığı bir olayı paylaşayım siz gerisini düşünün:

Köyün birinde ikindi vakti ezan okunmalı ama imam köy dışında. Herkes köy yerindeki caminin etrafında oturup ezanı bekliyor lakin bir türlü kimse gidip de ezan okumuyor. Köylüler birbirlerine sen, yok sen ezan oku, derken akıllarına en yaşlıları olan Hacı amca gelmiş. Demişler ki Hacı amcaya, “En yaşlımız sensin, ne olursun sen ezanı oku…” Israrlara dayanamayan Hacı Amca da kabul etmiş ama Amca hem burundaki kemikten dolayı burnundan konuşuyor hem de sesi iyi değil.

Neyse Hacı Amca açmış mikrofonu, hoparlörden okumaya başlamış ezanı:

‘Allahu Ekber’le başlamış, ağır ağır ve çekine çekine “Eşhedu en-lailahe illallah” demiş iki kere. Buraya kadar her şey normal. Hacı Amcanın ezan okuduğunu duyan köyün yaramaz çocukları da camiye yaklaşmışlar. Burnundaki kemikten dolayı sesi iyi anlaşılamayan Hacı Amca, “Eşhedu enne Muhammed…” kısmını da kazasız okumuş. Çocuklar Hacı Amcalarının burnundan dolayı iyi anlaşılamayan ezanına gülmeye başlamışlar. Yaz sıcağında pencereler açık ve hemen pencerenin önündeki mikrofondan ezan okuyan Hacı Amca çocukların gülüşmelerine rağmen “Hayye ales-selah”ı da 2 kere okumuş, biraz duraksadıktan sonra üçüncü kez yine ”Hayye ales-selah”ı okumuş… ancak bir türlü ezanın devamı gelmemiş. Ara uzadıkça çocuklar da daha çok gülüyorlar. Hacı Amca “hayye ales-selah”tan sonrasını unutmuş. Terler içinde kıvranıyor ama Hacı Amca bir türlü “Hayye ale’l felah”ı hatırlamıyor.

Kızarıyor, bozarıyor ama ne yaptıysa da“Hayye ale’l felah” kısmı aklına gelmiyor.

Yok, günde beş kere duyduğu, ezbere bildiği ezanı unutmuş!

Kıvranıyor Hacı Amca ama ezanın devamını anımsamıyor…

Artık bıçak kemiğe dayanmış ezanı okuyan Hacı Amcanın.

Biraz öfke, biraz mahcubiyetle:

Ya Rabbi, bu ne afetti başıma geldi?! demiş ve köylülere seslenmiş:

(Hâşa ezan ve elfaz-ı şerifden)

Ya hu bu belanın devamı nasıldı? diye sormuş…

Bunu yazıyla anlatmak asla “aslı gibidir”e benzemez, Ali Rıza Hoca’dan başka kim anlatırsa eksik kalır.

Teşekkürler Sarıdağ Ailesi,

Teşekkürler Dezalar