Ezik değil dik duruş
Hep merak etmişimdir; Firavunlar tarih boyunca ömürlerini nasıl uzatmışlardır? Egemenliklerini nasıl sürdürmüşlerdir?
Toplumları aptallaştırma politikaları ile
sistemlerinin beka sorununu çözme yoluna gitmişlerdir...
Hep aşağılanmış, asalak, aciz halklar
üzerinden sömürü düzenlerini pekiştirmişlerdir...
Belki de dünyanın en iğrenilesi
durumlarından biri, toplumların şahsiyetlerini kaybetmeleridir... Pasif,
pısırık, ürkek, korkak, ezik bir psikolojiye girmeleridir...
Sömürgeleşmenin, sürüleşmenin, sürünmenin
önü böylece açılmış olur...
Ezilmek ile eziklik ruh halini ayrı
düşünmek lazım...
Egemenlerin gözünde kendimizi ezik, aciz,
aşağılanmış görmeye başladığımız andan itibaren yozlaşma ve yok oluş başlamış
demektir...
Aşağılık kompleksi insanı eşreften esfele
çeker...
Özgüvenini yitirmiş aylak ve ahmak takımı
her türlü sefalet ve esareti hak etmiş demektir...
Sürüleşmeyi kader bilenlerin sonrasında ne
ortaya koyabilecekleri bir fikri, ne de söyleyebilecekleri bir sözü
kalır...
Evet, eziklerin gelecekle ilgili
kurabilecekleri bir cümleleri yoktur... Ne sorgulayacak bir aklıselimleri, ne
itiraz edebilecekleri özgün bir iradeleri ne de harekete geçebilecek sağlam
vicdanları vardır...
Düşünürümüz Malik bin Nebi’nin ümmet
gerçeğimize koyduğu teşhis tam da bunu ifade ediyor...
Sömürülmeye müsait ruh hali...
Sömürülebilirlik durumumuz...
Aşağılanmayı alın yazısı bilme algısı… Güdülmeye
gönüllü yığınlar uyuşumcu, ‘’evet efendim’’ci, idare-i maslahatçı, reel
politikçi kulvarlarda sürünüp dururlar…
Tükenmişlik sendromunun bilinçaltı kodları
tam da bu noktada kendini ele veriyor…
‘’Bizden bir şey olmaz’’la başlayan
analizler, ‘’gelene ağam, gidene paşam’’ temennaları… Edilgen, ezik, emre amade
nesiller…
Ve sonrası; ezik sessizlik, ezik yalnızlık
ve ezik sinmişlik…
Gücü dondurulmuş, gölge adamlar güruhu…
Sinik ve silik kişilerden dik duruş
bekleyebilir miyiz?
Evet, sorun bir zihniyet, bir şahsiyet ve
bir aidiyet sorunudur… Krizin kaynağı bellidir…
Konjonktüre göre esneyen, sürece göre şekil
alan; iddiası, ideali, iradesi alınmış kompleksli kitlelerle yol alınmıyor…
Hatta kitleler orada kalsın ezik entellerle, ezik kurumlarla, ezik âlimlerle
hangi sorunumuzu çözeceğiz?
Peki, ruhumuza sinmiş bu eziklikten nasıl
kurtulacağız?
Ezik şahıslar sefaletinden erdemli
şahsiyetler hedefine yönelik bir içsel hicret yürüyüşünü başlatmamız gerekiyor…
Bugüne kadar kariyer, koltuk, kapital,
konum, konfor kazanımlarımız bu ezikliği yenmeye yetmedi…
Güçlü bir karakter, onurlu bir kimlik, net
bir kişilik kaçınılmaz oluyor…
Yeniden özgürleşmenin şifreleri sanki
burada saklı…
Doğrusu iman zayıfladıkça endişe, korku,
kaygı artar ve eziklik nüks eder…
Rabbimiz eziklik kompleksine karşı bizleri
uyarıyor:
‘’Gevşemeyin,
üzülmeyin, iman ediyorsanız muhakkak üstün olan sizsiniz.’’ (Ali İmran, 139)
Kur’ani
bakış ve Nebevi duruştan koptukça her türlü eziklik ve eğiklik yakamızı
bırakmayacaktır.
Bugün dik, duru ve dinamik duruşlara
ihtiyacımız var…
Heybet, izzet ve asalet yüklü yürüyüşler
bizden bekleniyor…
Cesaret, şecaat ve direniş azmini
kuşanmamız aciliyet arz ediyor…
Efendimiz (sav) farkını şöyle ifade
buyuruyor:
‘’Benden
evvel hiç kimseye verilmeyen beş şey bana ihsan edildi;
Bir
aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmakla yardım edildim…’’ (Buhari)
Üretilmiş korkularımızı nasıl
aşabileceğimizi öğreniyoruz…
Mekke mektebinin müminlerde böylesi bir
ezikliğe hiçbir gün prim vermediğini görüyoruz…
Allah (cc)’ın biz müminlere yönelik
muradını şu ayette görüyoruz:
‘’Biz
de istiyorduk ki o yerde ezilenlere lütfedelim, onları önderler yapalım ve
onları ötekilerin mülküne mirasçı kılalım.’’ (Kasas, 5)