Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.32
Gram Altın
2974.58
BIST 100
9638.84
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 May 2019

Ezik!

Mehmet Metiner, uzun yıllardır her fırsatta dile getirdiğimiz bir gerçeğin altını çizmiş…

Tek cümlesi yetiyor yazısını anlatmaya:

“Ey bir yerlere selam göndermek gayretine giren ezik ‘İslamcı’ kardeşim!”

Evet, mesaj net.

Buradaki mesajı gayet münasip bulmakla birlikte, “İslamcı” kelimesinin yerine oturmadığını düşünüyorum.

Tırnak içinde de olsa kullanılmamalı böyle.

Buradaki “İslamcı”nın yerine “muhafazaKÂR”ı koysak iyi olacak,

Sayın Metiner doğru söylemiş, “ezikler” çok…

Bu duruma tepki gösteriyorsak da, “ezikliğin” sebebini iyice anlamak lâzım ki, tedavi sağlam olsun.

Uzun yıllar boyunca “Rejimi biz kurduk, siz ise bize köle!” bakışıyla tepeden kesen “Tek Parti” elitlerinin karşısında “eziklik” duymaları tabii karşılanabilir.

Sonuçta, köyünden kopmuş ve bir dükkânın, bir apartmanın en izbe yerine “yatak” atmış…

Oradan bir hayat mücadelesine başlamış; uzun yıllar boyunca “Tek Parti” elitlerinin yanında uşak, kapıcı, hamal, hizmetçi, hizmetli…

“Gel bakayım Memet Efendi!”

Benim büyüdüğüm yerlerde, o zamanki

“Bizim Tek Particiler”, bakışlarıyla ezerlerdi “köylü takımı”nı.

Ne yapsın “Memet Efendi”..

Köyden gelmiş ve koca ailesiyle “kalorifer kazanı”nın yanındaki tek odaya sığınmış…

Orada tutunmak mecburiyetinde, yoksa fena, açlık var, sefalet var…

“Yukarıdakiler”in gücü karısına yetmeyeni hıncını “Memet Efendi”den ve “Memet Efendi”nin “evlâd-i iyâl”inden alır…

Kocasından dayak yiyen, “Memet Efendi”ye sataşır ve “Memet Efendi”nin zavallı karısına…

İşinde zarar eden “Memet Efendi”ye, otomobili bozulan “Memet Efendi”ye…

“Memet Efendi” mecburdur hepsini çekmeye, hazmetmeye, yutkunmaya, “öfkesini” içine hapsetmeye…

Çocukları da böyle büyür “Memet Efendi”nin, babalarının ezilişi onları da ezer, “diğer çocuklar” gibi değillerdir onlar, “bey çocukları”nın eskileriyle dolaşan “ezik” biçareler…

“Memet Efendi”, “Ben ezildim çocuklarım ezilmesin!” diyerek ve mesaisine “seyyar satıcılığı” da ekleyerek “okul” masraflarının altında “ezilmemeye” çalışır…

Karısı zaten “köle”; o da “ev işlerine” gider; “Bana bak, kıyı köşe temizle, kaytarma!” diye tembihleyen “çatık kaş bigudili”ye “Kokoş!” der de içinden…

Ne yapsın, virân olası hânede evlâdı iyâl.

Sonra sonra, “ezile ezile” büyüyen çocuklar, “ezile ezile” okudukları mekteplerden mezun olurlar..

Mühendis, mimar, doktor bile olurlar...

Bu arada “demokrasi mücadelesi” de “güzel” neticeler vermeye başlar…

Olur bir şeyler, çok şeyler…

Lâkin kolay mıdır onca “ezik” yılın , “ezik hatıranın” izlerini silmek, nasıl kolay olsun…

Zordur “Memet Efendi” psikolojisinden kurtulmak…

Zor…

Çok zor…

Onun için, “ezilirler” çoğu vakit, “şirinlenme” gayretlerine, “Ne olduğunu değil de ne olmadığını” izah çabalarına girerler…

Göz kırparlar “diğerleri”ne…

“Özeleştiri” kavramı ardına gizlenen “ezik” duygular…

Anlamak lâzım, anlamaya çalışmak…

Elin “sanatçı”sı (gazetecisi, politikacısı, vesaire, vesaire…) bu ülkenin “lâiklik mücadelesi” veren, ülkeyi “lâikleştiren” zümrenin evlâdı olarak bir yerde sağlam basıyor yere, “Ben buyum” diyor.

Memleketine “Fransız” kalan sanatçı ama olsun, bu da bir şeydir.

“Eğri” de olsa bir “çizgi”dir, yamuk da olsa bir “omurga”dır….

“Eziklik” ise ancak birkaç, belki de beş altı, belki de on veya on altı nesil sonra izleri silinebilecek bir duygudur.

Ben yaşananların son derece tabii olduğunu düşünüyorum; “insanımız” elbette imtihan edilecek, hepimiz zorlu sorularla karşılaşacağız, yoksa meselemiz zor mesele mi olurdu?..

“Ezik duruşların” bir işe yaramadığını, “karşı tarafın” cüretini arttırmaktan başka bir işe yaramadığını anlamak için birer vesile olur bakarsınız, bu günlerde yaşananlar…

Bugün her yerde “kendini arayış” çabası dikkat çekiyorsa, her yerde “Güzel Ahlâk”a giden yollar aranıyorsa, “Neyi niçin yaptık, yapıyoruz, yapacağız”ın tefekkürüne girişiliyorsa…

Bunlar güzel gelişmelerdir…

“Vay beee, senden bunu beklemezdim!” duygusallığına girmektense…

Niçin sürekli olarak “beklenmeyenlerle” karşılaştığımız üzerinde durmak iyi olmaz mı?..

Ya bizi anlamıyorlar ya da kendimizi anlatamıyoruz…

Ya kendimize güvenmiyoruz ya da kime güvenmemiz gerektiğini sağlıklı bir şekilde tespit edemiyoruz…

Ya birilerini bir yerlere sürüklüyor ya da rüzgâr önünde bir yerlere sürükleniyoruz…

Ya hep birlikteyiz ya da kalabalıklar içindeki yalnızlarız…

Bugün…

Elbette sandığa sahip çıkma günüdür…

Elbette “Refah” mücadelesinde alınan ağır yarayı tedavi etmek için gayret gösterme günüdür…

Bununla birlikte “kırgın gönülleri” alma günüdür…

Bu dönemde de “ezilen” milyonlarca Anadolu İnsanı’nın gönlünü alma günüdür.

“Ezmeye de ezilmeye de hayır!” diyerek bitirelim bu Pazar yazısını.