Ezber bozan felsefeci bir düşünür
EĞİTİM dünyasının duayen isimlerinden felsefe profesörü Teoman Duralı; eğitimden bilime, kültür ve medeniyetten İslamcılığa kadar bir çok konuda çarpıcı tespitlerde bulunmuş. Günümüzün bu önemli düşünürü çok önemli ve gerçekçi açıklamalar yapmış.
Teoman hocamız üniversitelerin çok daha ciddi ve derin müfredatının olmasını istiyor. Üniversite sayısının fazlalığına değil az ve kaliteli olmasına önem veriyor.
Hocamızın değindiği bir önemli husus daha var: Üniversitelere ruh kazandırmaku2026
Bunun da imam hatiplerinin müfredatının tüm okullara uygulanmasından geçtiğini ifade ediyor. Böylelikle herkesin din bilgisiyle donanmış olarak yetişeceğini, bunun sadece dindar yetiştirme babında değil, dinsiz olacaksa da niye dinsiz olduğunu bilmesi için gerektiğini ekliyor. "Şimdi tanıdığım dinsiz insanların hemen hepsi havadan laflar ediyor. Niye, dini bilmiyorlar. Mesela Avrupa'da, Amerika'da dinsizse dini çok iyi biliyor. Hıristiyanlığı, dine en çok yüklenen filozoflardan biri olan Feuerbach'ın kitabından öğrendim. Ancak bu şekilde sen dine karşı kanıtlarını ortaya koyabilirsin." diyor.
İslam'ın ülkemiz insanını birleştirdiğini belirterek, "Bizim en önemli birleşme noktamız, çimentomuz, harcımız dindi. Müslümanlığı gericilik, kötülük diye damgalarsan sonunda bu noktaya gelinir. Müslümanlığın yerini tutacak hiç bir harç yok." diye ülkemizdeki PKK sorununa göndermede bulunuyor.
Daha sonra İslam dünyasının zaaflarından olan Şiilik-Sünnilik ayrımından, Selefi / Vahhabi yanlış İslam anlayışından bahsediyor, açıklamalar getiriyor.
Prof. Dr. Teoman Duralı hocamızın bu derinlikli röportajını herkesin defalarca okumasını tavsiye ederim. Kendisini hararetle tebrik ederim ve sevgilerimi sunarım.
Bu önemli izahlara bazı medya organlarının çirkin bakış açısı ne kadar üzücü. Hocamızın dikkat çekici uyarılarından bir iki tanesini ele alıp çarpıtarak veren, hocamıza "medreseci" diyerek aşağılayan gazeteleri kınıyorum.
Hemşehrimden utanç duyuyorum
Gazeteci Cüneyt Ünal'ı zalim Esed rejimi 90 gün esir tutmuş. Kapalı 2 metrekarelik bir koğuşta kalmış. Kimseyle görüştürmemişler, hep tek kalmış, hiç kimseyle konuşamamış. Tek bir battaniye ile yerde, betonda yatmış. Bu 90 günü de sadece ekmekle patates yiyerek geçirmiş. Sıcak bir yemek kursağından geçmemiş. Bu zulmü ise hiç bir suçu olmayan, sadece gazetecilik yapan bir vatandaşımıza uygulamış.
Hatay CHP Milletvekili Hasan Akgöl ve berberindeki CHP'li ekibi Şam'a gazeteciyi kurtarmaya gitmişler.
Buraya kadar normal gelebilir. Ama bundan sonrası tiksinti uyandıran bir süreç: Hasan Akgöl ve ekibi tam bir buçuk saat kendi halkına bombalar yağdıran zalim diktatör Esed'le sohbet etmişler. Neymiş, Esed rahatmış, kendinden eminmiş. Hele o beraber poz vererek, tebessüm ederek çektirdikleri fotoğrafı görmek inanın beni kahretti. Bir de o rezil fotoğrafı medyaya servis etmeleri beni daha da üzdü.
Hemşehrim Hasan Akgöl'den Hatay adına utanç duydum. O resim Şamil Tayyar'ın dediği gibi hafızalara "cehennem hatırası" olarak geçecektir.