Ezan Günü
16 Haziran 1950'de Ezan-ı Muhammedu00ee'nin esareti sona erdi.
Ezanın bir vakitte defalarca gözyaşları içinde okunduğu gündür, bugün. Ülke bir ay önce (14 Mayıs) verdiği kararın sonuçlarını görüyordu. Hürriyet, istiklal işte buydu.
"ALLAHÜ EKBER
Allah'a yücelen ulu bir yolun
İlkin pillesidir Allahü Ekber
Hakk'ı donanların yüzüne değmiş
Hakk'ın sillesidir Allahü Ekber
Göklerin nidası yücelip yerden
Daim halas eder hayrı şerden.
Kudret-i Kamil'in minarelerden
Gelen neğmesidir Allahü Ekber ...."
Pille: Basamak, Danan: İnkar eden, Sille: Tokat, Halas etmek: Kurtarmak, (Bahtiyar Vahapzade, Gün Var Bin Aya Değer, Türkiye Türkçesine aktaran Beşaret İsmail, s. 3,4 Nil yay.1992 İzmir)
Rus işgalindeki Türk dünyası ne yaşamışsa, onları özünden koparmak için hangi asimile yöntemlere başvurdularsa, Türkiye'ye de aynısını yaşattılar, Bundan dolayı Vahapzade'nin şiirleri aynı zamanda Türkiye'yi anlatıyor. Bahtiyar Vahapzade 1977'de İstanbul'a geldiğinde ilk defa Ezan-ı Muhammedu00ee'yi duyar. "Allah u Ekber" şiirini İstanbul'da yazar.
Eğer, Vahapzade, İstanbul'a 16 Haziran 1950'den önce gelseydi Türkiye'de de ezanı duyamayacaktı.
1927'de Camilere sıra konulmasını, ayakkabılarla girilmesini teklif ediyordu, "İstanbul İlahiyat Fakültesi Reform Komitesi."
Yasak, 1931 Aralıkta dokuz hafızın, Dolmabahçe Sarayı'nda ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi için görevlendirilmesiyle başladı.
22 Ocak 1932'de İstanbul'da Kur'an'ın Türkçe tercümesi ilk kez Yerebatan Camii'nde Hafız Yaşar'a okutuldu. Bundan 30 Ocak 1932'de (8 gün sonra) ise Fatih Camii'nde Türkçe ezanı, ilk defa Hafız Rıfat Bey'e okuttular.
3 Şubat 1932'de Kadir Gecesi'nde de, Ayasofya Camii'nde Türkçe Kuran, tekbir ve kamet okundu.
4 Şubat 1932'te müftülüklere ezanı Türkçe okumalarını, buna uymayanların şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını bildirir bir tamim gönderildi.
18 Temmuz 1932'de Diyanet İşleri, ezanın Türkçe okunmasına kesin olarak karar verdi.
1941'de çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenerek Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenlere, üç aya kadar hapis ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası getirildi.
On sekiz yaşına gelmiş bir gencin ezanı hiç duymadığı bir Demirperdeydi Türkiye.
"Yeni bir ulus yaratma" projesi içindi, bunlar. İnancından, tarihinden koparılmak istenmiş, Mankurtlaştırılmaya tabi tutulmuş bir toplum.
14 Mayıs'ta millet, yirmi yedi yıllık diktatörlüğün boyunduruğundan kurtulmuş, demokrasiye adım atmıştı. Aydınlanmacılar boş durmadılar. Bugün nasıl ki gençleri sokağa döküp kanla saltanat kurmaya çalışıyorlarsa 1950'den sonra da aynen devam ettiler. On yıl sonra diktanın müntesipleri, vazgeçemedikleri dikta dönemine rücu ettiler. Milletine hürriyet tattıranları idamla katlettiler. Suçlamalardan biri de ezanın Arapça okutulmasıydı. Ezan, irticau00ee faaliyetten sayılmıştı. Bu hezeyanı daha sonraki darbe / muhtıra dönemlerinde de gündeme getirdiler ama hevesleri kursaklarında kaldı.
Camilerin ahıra, depoya, meyhaneye çevrildiği, haraç- mezat satıldığı, Allah ve ahlak kelimesinin yasaklandığı, Sultan Ahmet Camiin kışla ve ahır, Erzurum Ulu Camiin askeru00ee depo yapıldığı yıllardı, Şeflik yılları. Ayasofya ise seksen dört yıldır mahzun...
14 Mayıs 1950'den itibaren kutlu yürüyüş, yeniden diriliş mücadelesi devam ediyor, edecek. Kur'an'ın, ezanın yasaklandığı yıllardan, Kur'an'ın, Siyer-i Nebi'nin, Dinu00ee Temel Bilgiler'in, Osmanlıcanın okullarda ders olarak okutulduğu, başörtüsünün serbestleştiği yıllara geldik. Bunda emeği geçen herkese teşekkür borçluyuz.
Şimdi, yine milletin tarihu00ee silkinişini ve yeni anayasa yapmasını engellemek için özgürlükçü demokrasi adına liseli çocukları, "kanlı dayanışmaya" çağıran Şeflik artıkları, saldırıya hazırlanıyorlar.
Bu delikten bir daha ısırılmayacağız.
Toplumsal hafıza için 16 Haziran, Ezan Günü kabul edilmeli.