Eylem Planı değil, bir devrim
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsan Hakları
Eylem Planının” ayrıntılarını ve hedeflerini kamuoyuna açıkladı. Emin olun
açıklamayı dinlerken kendimi yeniden hukuk fakültesi yıllarımdaki öğrencilik dönemlerimde
buldum. Sanki bir hukuk hocasından Anayasa ve insan hakları evrensel
bildirgesini dinliyordum gibiydi. Müthiş güzellikler ve reformlar vardı. Güzel
bir ders gibiydi, heyecanlı ve takdire şayandı. “İnsan
haklarının, demokrasinin, hukuk devletinin oturtulmasına ilişkin” bu tür girişimlerin desteklenmesi gerekir. Bir
hukukçu olarak başta bizim gibilerin ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın
da bir gereğidir bu husus. İnsan onurunu ön plana çıkaran maddelerdi. Tarihi
bir ana tanıklık ettik. Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor.
****
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu alandaki konuşması aynı zamanda
iktidara geldikleri tarihten günümüze kadar ki icraatlarına ilişkin bir
tablonun çıkarılması, çıkan bu tablodaki birtakım eksikliklerin, aksaklıkların
altının çizilmesi ve bu eksiklikleri giderme iradesi de çok önemliydi.
Demokrasi açısından da “yönetenlerin,
yönetilenlere hesap verebilmesi” açısından da önemli husustu. Abartısız bir şekilde bir hukukçu olarak
ifade edebilirim ki eylem planı adeta bir manifestoydu, beklediğimden daha
kapsamlı ve daha ileriydi. Her maddesi de başlı başına manşetlikti.
Kadınlardan tutun da çocuklara kadar tüm kırılgan grupları hatta hayvan
haklarını kapsayan, sokaktaki herkesi ilgilendiren ve dokunan bir plandı.
Bunların tamamı değil de yarısı dahi yürürlüğe girse emin olun reform değil
devrim niteliğini kazanır.
****
İki yıllık bir gerçekleştirme süresi azami olarak öngörülmüş.
Okullarda dahi insan hakları dersleri çocuklarımıza verilecek. Adalete erişimi
kolaylaştırıcı mekanizmaların güçlendirilmesini çok önemli buldum. Bunlar
hayata geçerse yepyeni bir Türkiye karşımıza çıkar. Çok değerli bir metin
karşımıza çıktı. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan açısından pozitif bir
gündem oldu. Cumhurbaşkanı Sayın
Erdoğan’ın talimatlarıyla bu işe öncülük eden ve büyük emek veren Adalet
Bakanımız Abdulhamit Gül’ün çabaları, gayretleri ve çalışmalarının önemi Başkan
Erdoğan tarafından da konuşmasının başında teşekkürle takdir edildi. Sadece bu
plan çerçevesinde değil göreve geldiği günden itibaren yargı ve reformlarla
ilgili yine buna benzer kapsamı geniş paket ve hazırlıkların faaliyetleri
içerisinde oldu Sayın Gül. Bu eylem
planı kesinlikle buyurgan değil müzakereci bir anlayışla hazırlanmış. İşin
erbabından uygulamadaki sorunlar bizzat öğrenilmiş. Bakan Gül bunu yaparken en
geniş istişare mekanizmasını işleterek yani herkesten görüş alarak hareket
etti. Hayattaki bütün adalet bakanlarıyla görüştü. Onlardan görüş alarak bir
yol haritası çizdi. Gazeteciler ve STK’lardan da görüş aldı. Bu mükemmel metnin
arka planındaki temel gerçekler işte bu istişarelerdir. Metne değer katan
budur.
****
Dile kolay “yaklaşık iki
yıllık bir hazırlık, 2380 saatlik bir çalışma, 1570 kişinin katılımıyla 5 çalıştay”
yapıldı. Şu hususun altını çizmek lazım. Açıklanan ilkelerin kimileri Anayasamızda
ve yasalarımızda zaten var. Sorun kanunlardan ziyade kimi uygulamalarda.
Anayasamızda zaten yazıyor “ tüm mahkeme
kararları gerekçeli olacak.” Ama gel gör ki kimi mahkemeler karar verirken
bu hükme gerektiği gibi hassasiyet göstermiyor. Kimi mahkeme kararları
okunurken yazılan gerekçeler yeterli ve tatmin edici olmuyor. Yargı bizim en son sığınacağımız ve
popülist yaklaşımların olmaması gerektiği bir limandır. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın da bunu bu şekilde anlaması, anlatması ve kabulü bu açıdan çok
önemliydi. Bu hususu bizi hukuk devletinin kurumsallaşması açısından
rahatlattı. Özellikle AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarının önemine yaptığı
vurgu, hakim, savcı ve avukat adaylarına orada staj zorunluluğu getirilmesi
birçok tartışmaya da nokta koydu.
****
Dediğimiz gibi insan haklarından tutun da tutuklamaların şartlarına kadar birçok önemli başlık vardı. Türkiye’de mesai saatleri dışında, sabahın 3-5’inde çağırsanız gelecek insanları gidip evlerinden almak, onları komşuları önünde teşhir etmek, kelepçelemek büyük tepki çekiyordu. Bunlar AİHM nezdinde de başımızı ağırtıyordu. Bunların yasak olduğunun açıkça kanunlara yazılması sanki daha uygun olacak gibi. Ülkem açısından sevindim ve mutlu oldum. İnsan haklarına hassasiyet gösterecek kamu görevlilerinin de ödüllendirileceği düzenlemesi de çok hoşuma giden maddeden ziyade bir anlayıştı. Bakan Abdulhamit GÜL’ün dediği gibi hukuk ve demokrasi ekmek, su ve hava gibi zorunlu biri ihtiyaçtır. Demokrasi artarsa sofradaki ekmek de artar.