Ey gayret ehli ses verin
Son sözlerin bir kısmını öne alarak; ar namus, iffet hayâ, din iman, vatan ve bayrak sorumluluğu taşıyan tüm vatan evlatlarını, “İstanbul sözleşmesi” ilgili düzenlemeler, CEDAW, LGBTİ vb. ihanet ve ahlaksızlıklara karşı ses vermeye çağırıyoruz. Bakınız! Kaç defadır bu konuda ne zaman bir düzenleme gündeme gelse, Feminist, sosyalist, komünist, terörist, ateist vs. tüm karanlık cepheler; olanca güçleriyle harekete geçip gazi meclisi de milli iradeyi de adeta rehin alıyorlar. Doğruya, iyiye ve vatanın milletin maslahatına yönelik düzenlemeleri engelliyorlar. Böylece milli irade iktidar olsa da muktedir olamıyor.
Geri başa dönelim…
Şu kısa ömrümüzde nice tersyüz olmuş olaylara rastladık. Devlerin cüce, cücelerin devleştirildiği nice olaylar yaşadık. Akın kara, karanın ak, hakkın batıl, batılın hak, iyinin kötü, kötünün iyi gösterildiği nice olaylar… Nice azgın azınlıkların mazlum çoğunlukların ensesinde boza pişirdiğine şahit olduk. Küçücük bir Siyonist azınlığın dünyanın başına bela olması… Satılmış ve hain; azınlığın da azınlığı olan hanedan diktatörlüklerin, milyonlarca halklarının ve devletlerin başına bela olmaları vs…
Biraz daha özele gelecek olursak, kendi ülkemizde azgın azınlık, oran olarak belki % 5-10 dur. Ama çıkardıkları gürültü ve seslere bakarsanız. Sanki ülkenin mutlak sahibi ve büyük bir çoğunluk gibi görülmekte ve gösterilmektedirler. Gezi kalkışmasında, aile yıkan “İstanbul sözleşmesi” CEDAW, LGBTİ vb. ihanet ve ahlaksızlıklarda, seslerinin nasıl çıktığını endişeyle izledik. Maalesef bizim mahalle onlara karşı bir ses vermedi. Her şeyi hep hükümetten hatta sadece bir “Reis”ten beklediler.
Güneş gibi bir hakikate iman eden, vatanın asıl sahibi; din, iman, vatan, namus vs. mukaddesat uğruna, kanlarını ve canlarını sebil eden ecdadın torunları, sanki bu vatanda azınlık ve sığıntı. Vatan, mukaddesat, din iman, hayâ ve iffet takmayan azgınlık azınlık ise, sanki vatanın asıl sahipleri… Öyle ki bu azgın azınlık bir zamanlar en yüksek perdeden: “Ya sev ya terk et” derken, vatanın cefakâr ve fedakâr evlatlarını; yok etme veya sürgün etmeyi bile düşünüyorlardı.
Allah (cc) Kur'an'ı Kerim'de net olarak Müslümanın farklı bir gücünün olduğunu ifade eder. “…Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 1/249) Talut ve Calut kıssanın özeti olan bu ayetlerde, üç yüz kişilik İslam ordusu, yüz bin kişilik şirk ordusuna galip gelmiştir.
Sonradan iki kişiye bir kişi olarak nesholmuş olsa da, Kur'an-ı Kerim; bir müminin on kişilik düşmana denk olduğunu ifade ediyor. “Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” (Enfal 8/65) Tabi yanlış anlaşılmasın. Burada dost düşman veya kâfir Müslüman karşılaştırması yapmak gibi bir kastımız yok. Sadece bir tespit ve benzetme yapmak istiyoruz. Teşbihte hata olmaz derler.
Atalar: “Delikli demir çıktı mertlik bozuldu.” Diyorlardı. Şimdi ise “Sosyal medya çıktı, ne mertlik kaldı ne insanlık.” Sosyal medyada kimin sesi daha çok çıkarsa, onun borusu ötüyor. Eski tabirde “parayı veren düdüğü çalıyordu.” Ama günümüzde sosyal medyayı etkin kullanan; düdük değil borazan çalıyor.
Daha önce hem yerel, hem de küresel bazda medyanın gücü, açık ara farkla düşmanın elindeydi. Son yıllarda yerelde bir dengelenme olduysa da, küresel bazda, “ipler tamamen puştun (!) elinde.” Puştluk ne ki, sosyal medya platformları, tamamen, Haçlı-Siyonist ittifakının elinde. Dolayısıyla hakkın sesi olabildiğince kısılırken, batılın sesi mümkün olduğu kadar daha da gür bir şekilde tüm dünyaya ulaştırılıyor.
Buna bir de bizim mahalledeki acemilik ve vurdumduymazlığı da kattığınızda, aradaki uçurum açıldıkça açılıyor. Evet, bizim mahalledeki insanların birçokları, henüz sosyal medyanın nasıl kullanılacağını bile bilmemektedirler. Bildiği halde sosyal medyaya ayıracak yeterince vakti olmayanlar… Ahlaki endişeler sebebiyle sosyal medyadan uzak duranlar… Sosyal medyanın gücünü henüz keşfetmeyenler… Ve daha nice sebeplerden dolayı, sosyal medyada, cüceler devlere, fareler fillere galip gelmektedirler.
Sadede gelecek olursak şu “MEŞUM İSTANBUL SÖZLEŞMESİ”nin yeniden gündeme alındığı şu günlerde, hep beraber ses verelim. Her defasında; yüksek kayalıklardan akıp coşkun bir nehir sesi veren, birazcık su misali bağırıp çağıran azgın azınlığa fırsat vermeyelim. Bu süreçte sosyal medyayı çok aktif bir şekilde kullanalım. Bu konuda yiğitçe ses veren vatan evlatlarının sesine ses katalım. Onların paylaşımlarını tüm hesap ve platformlarda paylaşalım, duyuralım. Beğenelim, abone olalım vs. CİMER ve ilgili resmi kurul ve kuruluşlara sesimizi duyuralım.
Özellikle STK’larımız, kurullar kurarak meclise giremese bile meclis önünde karargâh kursunlar. İlgili bakanlıklara ziyaretler yapsınlar. Ama özellikle sosyal medya kurdu olan profesyonel gençlere büyük sorumluluk düşmektedir. Bu defa da iş yarım kalırsa sonra çok geç olacaktır. Unutmayalım ki, “Aile yıkılışa ümmet yıkılır.”