Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2323.50
BIST 100
9120.35
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Ey garib bülbül diyârın kandedir

17. yüzyıl divan şairlerinden Malatyalı Niyazi-i Mısrî, yaşadığı dönemde büyük bir şöhrete kavuşmuş olmakla birlikte başı dertten bir türlü kurtulamamış, pek çok kez sürgün edilmiş ve son nefesini sürgün edildiği Limni’de vermiştir. Yazdığı şiirlerin birinde bu çileli hayatını şöyle dile getirir:

Ey garib bülbül diyârın kandedir

Bir haber ver gülzârın kandedir

Sen bu ilde kimseye yâr olmadın

Var senin elbette yârin kandedir

“Ey garip bülbül, nereden geldin, memleketin nerede? Bir haber ver; gezdiğin gül bahçelerin nerede? Sen bu dünyada kimseye yâr olmadın ama senin de mutlaka bir yârin vardır; yârin nerede?”

Niyazi-i Mısrî’nin şiirinde “garip bülbül” diye vasıflandırdığı kendisidir. Yaşadığı dönem Osmanlı’nın güçlü olduğu, sözünü dinlettiği bir dönemdir. O, böyle bir dönemde kendini garip hissetmiştir.

Bugün ise Müslümanlar olarak hepimiz garip değil miyiz? Ülkemizde ayaklarımız üzerinde durmaya, birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmeye, sınırlarımızı tahkim etmeye, dışarıda ise uluslararası camiada haklarımızı ve menfaatlerimizi korumaya çalışıyoruz ama içten ve dıştan gelen tehditlerle sürekli karşı karşıyayız. Diğer ülkelerdeki dostlarımız ise bizden de garip, güçsüz, kuvvetsiz ve savunmasızdırlar.

Bu güçsüz, kuvvetsiz hâlimizi gören tarihî düşmanlarımız, yüzyıllardır biriktirdikleri kinleriyle bugün biz gariplere maalesef kan kusturuyorlar.

Filistin coğrafyasında yüz yıla yakın bir süredir devam eden İsrail zulmünün nedeni budur. Arakan’da Müslümanların çakılan kazıklara bağlanıp yakılmasının, Türkistan’da Çin zulmüne maruz kalıp zindanlarda çürümeye terk edilmesinin, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve daha pek çok coğrafyada katledilmesinin, sürgün edilmesinin ve yersiz yurtsuz bırakılmasının nedeni de işte budur.

15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde, gözü dönmüş bir caninin veya canilerin cuma namazı sırasında iki camide gerçekleştirdiği ve 50 Müslümanın şehit edildiği katliam ve bu katliamda verilen mesajlar, tarihî düşmanlarımızın biz Müslümanlara karşı besledikleri kinin, adavetin hâlâ diri tutulduğunu gösterir.

Ayrıca katliamı gerçekleştirenin katliam öncesinde yayımladığı sözde manifestoda Cumhurbaşkanımızın ismini anarak şahsını ve Türkiye’yi hedef göstermesi, hem Cumhurbaşkanımızın hem de fert olarak her birimizin, özelde Müslümanların genelde ise dünyadaki bütün mazlumların haklarını koruma, onların yanında olma sorumluluğumuzu bir kat daha arttırmıştır.

Bu katliam, bizde dayanılmaz acılara, feryat ve figanlara neden olmuş, mahşerî vicdanda da alevi günden güne artan bir yangına dönüşmüştür. Katliamın yaşandığı Yeni Zelanda başta olmak üzere pek çok ülkede Müslüman olmayanlar tarafından da bu insanlık dışı katliamın lanetlenmesi, vicdan sahibi insanlar tarafından protesto edilmesi bunun somut delilidir.

Yaşanan bu vahşete insanlık adına verilen bu ortak tepki anlamlı ve değerlidir. Ancak bu vahşet birkaç gün sürecek protestolarla ve kınama mesajlarıyla geçiştirilemez. Dünya kamuoyunda oluşan bu duyarlılık, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu tür zulümleri durduracak ve egemen güçlerin güçsüz ülkelere yaptıkları saldırıları engelleyecek daha büyük gösterilere, daha büyük protestolara ve iş birliklerine dönüştürülmesi gerekir. Dünyada artık İslamofobik saldırılar durdurulmalı ve bunu besleyen kişiler cezalandırılmalıdır. Bunda en büyük görev Müslümanlara, özellikle de hedef gösterilen Türkiye’deki Müslümanlara düşüyor.

Bu memleket, bu millet, bu ümmet, bu din, bu devlet, bu vatan ve bu coğrafya bizim. Birbirimizle barışmaya, kardeş olmaya, ortak düşmanlarımıza karşı birlikte mücadele etmeye mecburuz. Bunu sağlayabildiğimiz zaman ülkemizi korur, bizden ümit bekleyen mazlum ve mağdur coğrafyalardaki insanlara yardım ve şefkat elimizi uzatabiliriz.

Bu vahşi katliamla bir kez daha anlaşıldı ki insanlıktan nasibin almayan, Müslümana, İslam’a ve insanlığa düşman olanlar yaptıkları katliamlarda millet, milliyet, kavmiyet, memleket, mezhep ve meşrep ayrımı yapmazlar. Hedefleri de nettir: İstanbul’u Kostantinapolis yapmak, Ayasofya’yı kiliseye çevirmek, Mescid-i Aksa’yı yıkmak, İslam coğrafyasını tamamen işgal edip yangın yerine dönüştürmek, İslam’ı ve Müslümanları yeryüzünden kaldırmak.

Tüm bunlara rağmen biz ümitvarız; bizim de bir yârimiz var, o Allah’tır. Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmiyoruz. Bu gözyaşları bir gün dinecek; bu zulüm, bu vahşet, bu katliamlar elbet son bulacaktır.

İnanıyoruz ki şehitler ölmez. Toprağa düşmüş her bir şehit bir tohumdur; gün gelir filizlenir, fidan olur, çınar olur ve koskoca bir orman olup herkesin ve her şeyin sığınağı, barınağı olur. Bize düşen bu ruhu korumak, bu bilince ulaşmak, buna uygun bir eylem insanı olmak, zalimlere karşı mazlumlardan yana tavır takınmak ve üzerimize düşeni eksiksiz yapmaktır.

Duamız şu: Allah şehitlerimize rahmet eylesin; başta Müslümanlar olmak üzere dünyadaki bütün mazlumları ve mağdurları zulümden kurtarsın ve korusun. Zalimleri de ıslah eylesin. Buna layık değiller ise onlara Kahhar ismiyle muamele eylesin.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan