Evrensel değerler perspektifinde İslam ve demokrasi
İslam ve doğu toplumlarının Batı eksenli kavramlarla pek de barışık olamayışından mıdır, demokrasi kavramı hep farklı algılandı.
Şayet demokrasi, insanların temel hak ve hürriyetlerini
teminat altına alan ve halkın taleplerini karşılamayı taahhüt eden bir yönetim
biçimi ise, bu hususta İslam ve demokrasi arasında herhangi bir problemden
bahsetmek anlamsızdır.
Çünkü bu hakların korunması bakımından, ikisi arasında bir
aykırılık söz konusu değildir. Hatta İslam, bir taraftan ferdi hukukun
korunmasını emrederken, diğer taraftan da toplumsal hassasiyetlere atıfta
bulunur ve içtimai ruhun canlı tutulmasını ister. Bu yüzden, fertlere yüklenen
her sorumluluğun, aslında toplumsal hayata bakan bir yönü vardır.
Bu durum, bilakis Müslüman toplumları demokrasi ile entegre
konusunda bir adım önde götürmektedir.
Demokratik yönetim biçimiyle idare edilen ülkelerde, toplum
tarafından seçilen ve yine toplum adına karar mekanizması olarak işleyen bir
meclis vardır. Bu, üzerinde durulması gereken en önemli müesseselerden biridir.
Bunun İslam Literatüründeki tam karşılığı, danışma kurulu olarak tercüme
edebileceğimiz, ŞÛRÂ müessesesidir.
Yapılması planlanan işlerin, istişare sonucunda karara bağlanması
gerektiği konusunu, Kur’an farklı ayetlerde açıklamaktadır: “Onların işleri,
aralarında danışma iledir.” (Şura 38)
Kısaca, İslam’ın benimsediği idari yapı, danışma (meşveret)
üzerine kurulması gerektiğinden hareketle, 'otokrasi', 'teokrasi'
veya 'oligarşi' den tamamıyla ayrılır.
İslâm'daki istişare sistemi, çoğunluk veya azınlık farkı
gözetilmeksizin imkan dahilinde herkesin görüşünü almayı gerektirmekte, ancak,
görüşler içinde tercihe şayan olanın, parmak hesabıyla değil, derin ve tarafsız
aklî araştırma neticesi tespit edilmiş olanın tatbik mecburiyetini
içermektedir.
Fertlerin ve toplumların mutluluğuna katkıda bulunma gayesi
ve arzusu olan herkes için, en makul olan şey, din olarak İslam’ın
evrensel değerlerinden, idari bir mekanizma olarak da demokrasinin öngördüğü
temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın yollarını aramaktır.
Adı ne olursa olsun, insanların huzur ve mutluluğu için
yürütülen çabalara İslam’ın herhangi bir itirazı söz konusu değildir ve olamaz
da.
Sosyal bir toplumda İslam’ın öngördüğü en önemli değerler,
insanlar arasında, eşitliğin, adaletin ve ferdi hukuk dokunulmazlığının
sağlanmasıdır.
Demokrasi, tarihi süreç içerisinde batılı değerlerle
harmanlanarak gelişmiş ve uygulamada Batı Medeniyetinin ilke ve kurumlarının
taşıyıcısı konumu dolayısıyla yapılabilecek meşru itirazlar saklı kalmak
şartıyla, kavram ve içerik olarak demokrasinin Müslümanların çoğunlukta olduğu
ve İslam hukukunun uygulandığı toplumlarda uygulanmasının önünde bir engel
bulunmadığı, hatta İslam’ın zorunlu veya tavsiye niteliğindeki prensiplerinin
önemli bir kısmının, demokrasi ile amaçlanan insan iradesine dayalı toplumsal
düzen ve siyasette halkın katılımı ilkelerini hayata geçirmeyi hedeflediğidir.
Günümüz dünyasında siyasi ve dini coğrafya birlikte
incelendiğinde, bir takım Sosyo-ekonomik ve kültürel değişkenler ile tarihi
gelişimin ülkelerin demokratik sisteme geçişleri konusunda daha fazla etkili
olduğu görülecektir.