Evlere dönelim!
Anne ve babaların akşamları bütün aileyi bir araya ‘çay saati’ adı
altında televizyon başına toplayıp; sohbeti, muhabbeti hatta bütün söz hakkını
‘ekranlara’ verdiği bir akşamüstünden selamlar sayın okur. Bütün aileyi fiziki
olarak bir arada tutmuş olmanın vermiş olduğu haklı gururu, ebeveynlere bir iki
saat yaşattıktan sonra herkesin kendi dünyasına hızla dönüş yaptığı yerden
sizlere yazıyorum. Gündüz rızkını aramak için evden çıkan ve çeşitli işlerle
meşgul olan bu insanlar akşam güneş battıktan sonra evlere döndüler. Evlere
döndüler mi gerçekten? Bedenler evin kapısından içeri girdi evet. Gördüm
annenin yaptığı yemeği herkes büyük bir iştahla yedi. Bulaşıklar yıkandı.
Herkes çay içmek için televizyon odasındaydı. Eksik kimse yoktu. Baba, anne ve
çocuklar. Herkes oradaydı, yorgun bedenler odadaydı. Ama hiç kimse yoktu.
Ruhları yoktu. Sohbeti ilk başlatan haber kanalları oldu. Aklınıza gelebilecek
her türlü sohbet konusuna değindi, bir ara canları sıktığı için kanal değişildi
bu kez sohbeti diziler başlattı. Dizi, sohbete ara verince reklam sessizliği
aile bireylerini rahatsız etti. Aman kimse konuşmadan sohbeti bir başka kanala
devredelim düşüncesiyle kanallar gezildi. Çocukların, gençlerin hatta
yetişkinlerin elinden sadece uyurken düşen ve genellikle ergenlikten sonra
vücudunun bir parçası olan organ, akıllı telefonlar, reklam riski taşımayan
cankurtaran simitler vardı neyseki. Asla zihin yormaz. Birkaç emoji ile
dünyanın öbür ucundaki bir insana bütün meramınızı anlatabileceğiniz, bas bas
bağıran ve sizi neredeyse boğacak olan yalnızlığınızın üzerine atılan bu can
simitlerini; evde, işte, sokakta,
konserde, parkta, camide, seminerde, okulda rahatlıkla taşıyabilirsiniz.
Küçükten büyüğe hepimiz yalnızız insan kardeşlerim. Yalnızlığımızı, zayıflığımızı
gizleyen ‘ekranlar’ artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Evimizin her
köşesi buram buram yalnızlık kokuyor. Başını telefondan, sosyal medyadan
kaldıramayan anne, çocuğunun hangi youtuberları takip ettiğini fark edemiyor.
Akşamları eve gelen baba, televizyondan fırsat buldukça telefon ekranına
bakıyor. Akşam yemeğinde bile ev halkının konuşmasına, muhabbet etmesine
müsaade etmeyen televizyonun keyfi pek yerinde. Sosyal medyadaki videoları
izleyerek sürekli ‘pasif alıcı’ modunda olan ve iki cümleyi bir araya
getiremeyen çağımızın insanının hali ise içler acısı.
Eskilerin bir sözü var: ‘Yalnızlıktan, ayıya han bacı demek zorunda
kaldım.’ Yalnızlaştıkça, birer birer eksildikçe; teknolojik aletler, sosyal
medya platformları artıyor. Sosyal medya platformlarının hepsi, yan yana, yüz
yüze, ten tene muhabbet etmenin önünü kapattı. Sıcacık keyifli sohbetler,
yerini buz gibi, samimiyetsiz emojilere bıraktı. Gerçek hayatta annesini belki
sayılı öpmüş insanlar, bu platformlarda emojiler aracılığıyla bu ihtiyacını
gideriyor. Fakat giderdiğini zannetmekle kalıyor. Çünkü emojiler gerçek anlamda
gülümsetmediği için bu ihtiyacımız havada asılı kalıyor. Böylece gülümsemeye
hasret, onu karşılandı zannedip arka plana itmiş, kelimelerin tesirini unutmuş,
susmuş, bakışların sıcaklığını fark edememiş soluk ve donuk gözlere sahip bir
nesil büyüyor.
Mahremiyetin sosyal medya
aracılığıyla ihlal edildiği ve bu ihlal sonucu herhangi bir rahatsızlığın
duyulmadığı evlerin kapılarına vurulan kilitler, evin içini göstermesin diye
pencerelere asılan perdeler, anlamsız. “Akşam ezanından sonra eve gelmek yasak”
düsturu ile büyüyen bizler, hiç evden çıkmadan dünyanın öbür ucundaki bir
insanın evine günün her saatinde girebildiğimiz bu çağa uyum sağlamakta vicdan
azabı duymalıyız.
Öyleyse:
Evlere dönelim!
Fakat içi boş, yalnızlıktan duygularımızın yankı yaptığı, kuru
kalabalıkların olduğu evlere değil! Anlatabildiğimiz, içindeyken kalbimizin
sesini dahi duyabildiğimiz, sıcacık samimi yuvalarımıza dönelim. Sorunlara
artık yalnız değil hep birlikte çözüm bulalım. Yakup(as)’un sünnetinden
giderek, çocuklarımızla konuşalım, İbrahim(as)’ın izinden giderek asi de olsa
aile fertlerimizle yumuşak dille konuşalım. Hz. Muhammed'i (S.A.V.) örnek alıp,
torunlarımızla oyunlar oynayalım. Kalitesiz ve karaktersiz sohbetler başlatan
ekranlardaki dizileri bir kenara iterek Lokman (as)’ın “yavrucuğum” diye
başlayan öğütlerini sohbetlerimizin üslubu yapalım. Birlikte üzülelim ve
birlikte mutlu olalım. Paylaşalım. Evet insanın hasletinde olan ve ‘Bakın! Ben
burdayım’ını en sağlıklı paylaşabileceği evlere tekrar dönelim.
Bir kez evimizin tokmağına vuralım. Annemiz telefondan, babamız
televizyondan, çocuğumuz bilgisayar oyunundan muhakkak kalkıp çalan kapıyı
açacaktır. Biz tokmağa vurmakta ısrarcı olalım.
‘Evde kimse yok mu?’ demekten vazgeçmeyelim.
Evlerimiz boş değil!
Evlerimizi terk etmeyelim.
Evlere dönelim!