Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2917.09
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Nisan 2020

Evlere dikkat!

Evet, 65 yaş üstünden sonra 20 yaş altı için de sokağa çıkma yasağı geldi.

Yükümüz biraz daha ağırlaştı, hep birlikte üstesinden geleceğiz İnşAllah.

Toplumun psikolojik desteğe en fazla muhtaç grupları için sokağa çıkma yasağının yükünü çekmek hiç de kolay değil.

Bu süreçte sokağa çıkma yasağı kapsamında olmayanlar da zorlanacaklar…

Tablonun “kalıcı hasarlara” yol açmaması için neleri yapmamız veya yapmamamız gerekiyor?

Bu konuda uzmanlarla görüşüyorum.

En önemli “tedbir” olarak “Koronavirüs” hakkındaki yayınlara, bilhassa da “sosyal medya”daki “berbat” paylaşımlara mümkün olduğunca az maruz kalmayı tavsiye ediyorlar.

Evlere çekildiğimiz şu günlerde, ellerimiz sürekli olarak “sosyal medya”ya gidiyor.

Orası için “fırsat” günleri bu günler, kendilerini izlettirmek için yapmadıkları “fırıldaklık” kalmıyor çoğu sosyal medya üreticisinin…

Görene “eyvah!” dedirtecek başlıkları geçerek meselenin aslına ulaştığınızda bambaşka bir durum ile karşılaşıyorsunuz.

Çoğu televizyon kanalı, kamuoyundan yükselen tepkiler ve yetkililerden gelen uyarılar sayesinde hâl ve gidişe çeki düzen verdi, saçma sapan “tavsiyelerle” öne çıkmaya çalışan tipleri pek çıkartmıyorlar artık.

Dillerine de bir ölçüde ayar vermiş durumdalar.

Sosyal medya ise aşağı yukarı tamamen denetimsiz bir alan.

Burayı yurt dışından yönlendiren kirli oluşumlar, koronavirüs salgınının Türkiye’yi iyice tüketmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bu kaynaklardan üretilen yalanlar, zokayı yutan cahillerin de katkısıyla hızla yaygınlaşıyor.

Yalanlarla başa çıkmak için çaba gösteren memleket evlâtları da mecburen topa girince ortaya keskin “çatışma” tablosu çıkıyor.

Bu ortama girenler, saatlerce sosyal medyada kalıyorlar.

Sinirleri bozuluyor, vücuttaki savunma mekanizmaları güçten düşüyor.

Uyku ve yemek düzeni bozulan insanların dört duvar arasında birbirlerine girme ihtimalleri de artıyor.

Dolayısıyla, sosyal medyadaki “kirli paylaşımlarla” mücadele etmeyi bırakmadan “dinlenme araları” vermek gerekiyor…

Sosyal medyada her görüleni “evdekilere” anlatmamakta da fayda var.

Bugünlerin “Kur’an-ı Kerim”i sindire sindire okumak için “fırsat” günleri olduğunu söyleyen uzmanlara da kulak vermek gerekir.

Bunu yaparsak çok güzel olur.

Tefekküre davet eden bir süreçten geçiyoruz.

Eve kapanma mecburiyeti “sabır eğitimi” için birebir; tevekkül zırhını kuşanarak “Bu da geçer Ya Hû!” şuuruna yaklaşabiliriz.

Uzmanların “egzersiz yapın” tavsiyesi de çok önemli. Bugünlerde hanımefendiler için en tercih edilir vakit geçirme faaliyeti “farklı yemekler, tatlılar, börekler” hazırlamak.

Onlar bu yolla stres atarken, güzelim yiyeceklerin aşırı tüketilmesi de kaçınılmaz hale geliyor.

Bu durum da, koronavirüs tehdidinden çok daha büyüklerine yol açabilir.

Aşırı yemek ve sıfıra yakın hareket bizi tüketebilir, dikkatli olalım.

İnternet ortamında izlenebilecek kaliteli filmleri, belgeselleri, öğretici videoları tercih etmeyi de bugünlerin “stresli” havasında güzel birer kaçış hattı olarak öne çıkartıyor uzmanlar.

“Kitap okuma” alışkanlığı kazanmak güzel ama bu ortamda çoğu vatandaş için biraz zor gibi bu.

İyisi okumaya yönelmek de, bu herkes için değil.

İlle de zorlamamak lâzım, yararlı olan ile “hoşa gideni” birleştirecek yollar bulunabilir.

Çocukları böylesine sıkıntılı bir dönemde kitap okumaya zorlamak ters tepebilir.

İnceden teşvik edip, suyun yolunda ilerlemesini beklemek gerek.

Bu çok zor günlerde, kendimizi bildiğimiz tarihten bu yana yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı, eksiklerimizi, fazlalarımızı, kırdıklarımızı, kırıldıklarımızı düşünerek, bundan sonraki günlerimiz için “müspete” götürecek yol haritaları çıkartabiliriz.

Sessizlik, duyabilene çok şeyler söyler.

Bu süreçte, yıllar yılı neleri ıskaladığımızı düşünüp, bu badireyi Allah’ın izniyle atlattığımızda her şeyin eskisi gibi olmaması için nerelerde “fark” oluşturmamız gerektiğini keşfedebiliriz.

İnsanoğlu her şey çok kolay olsun istiyor;

Her şey keyfine göre olsun, ayağına hiç taş değmesin, eline hiç diken batmasın.

Amma velâkin, malûm, imtihan dünyasındayız.

Soruların gittikçe ağırlaşmasını tabii karşılamak lâzım.

Cenâb-ı Hakk’ın hiç kimseye taşımayacağı yükü yüklemeyeceğini de unutmamak!..