Evladım, kaç kere 'YAPMA' dedim sana!..
Mehrum Özal'ın iktidara ulaşmasından bu yana, bilhassa da son 16 yılda büyük atılımlara imza attıku2026
Birçok bakımdan "bambaşka bir ülke" haline geldiku2026
Geldik deu2026
"İki" mesele var ki, bir türlü hal yoluna koyamadık.
Ne "eğitim"imiz millu00ee henüz,
ne de turizmden öteye geçebildi kültürümüz!..
İnşallah olacak yeni dönemdeu2026
"Kaç 100 gün" lazımsa o kadarı feda olsun, yeter ki sağlam bir "planı-programı" olsunu2026
Yeter ki istikameti görebilelim net bir şekilde.
*****
"Bul karayı, al parayı" usulü sınavlardan çıkan sonuçların ne kadar "kötü" olduğunuu2026
Çocuklarımızın ve gençlerimizin hem "sayısal", hem de "sözel" alanlarda nasıl döküldüklerini gördükçe kahroluyoruz.
Sınav sonuçlarını "toptancı" bir bakış açısıyla değerlendirmek doğru değil elbet, "başarısızlık" tablosunu abartanlar da var, bu da doğruu2026
Amma velakin sınav sistemimizin de, neticelerinin de "kötü" olduğu aşikar.
Bunun aksi söylenemez, söyleyebilen de yok zaten.
Efendim, "sınav performansları" bir yana, karşı karşıya kaldığımız başka misaller de üzüyor bizi.
"İletişim Fakültesi", hatta "Türk Dili ve Edebiyatı" mezunu olup ta "mesleği öğrenmek için" başvuran gençlerimize, "CV'yi bir kenara bırakın da lütfen, kendinizi anlatan bir kompozisyon yazın." dediğinizde, acayip metinler çıkıyor karşınıza.
Nerede doğduklarını, hangi okulları bitirdiklerini yazıyorlar, "kurs belgeleri" varsa onlardan bahsediyorlar.
Askerlik durumlarından, bir de "bekar" olduklarından vesaireu2026
"Kompozisyon" diye verdikleri, "CV" denilen "eşya tarifi" benzeri metnin "düz yazı"ya dökülmüş halinden ibaret!
"Kağıdını okurken" sizi endişeyle izleyen gence, "Bu çok kuru bir metin olmuş amau2026" dediğinizde, "Nasıl olması gerektiğini söylemediniz ki!.." yollu bir karşılık alıyorsunuz.
"Kendinizi anlatan bir kompozisyon yazmanız" istense siz ne yaparsınız?..
Belki de gençler haklı, o kadar çok "sınırlandırılmış", o kadar çok "Neyi yapmalarının değil de neyi yapmamalarının doğru olduğunu" düşünmeye yönlendirilmişler kiu2026
Şimdi, uzun uzun "hedeflerinden, hayallerinden" bahsedecek olsalaru2026
Ya cümleleri iyice bozulursa, daha da kötüsü, bunların bir bölümü ya "işveren" tarafından sakıncalı bulunursa?..
"Amma uçmuşsun evlat, yavaş hele!" tavrına muhatap olunursa?..
Öyle ya,
"Evlat" derler bizim memlekette;
"Ne önde duracaksın, ne de arkada kalacaksın.
Ortalarda karar kıl!..
Eski köye yeni adet getirmeu2026
İcat filan da çıkartma!"
*****
Öndeki ve arkadaki dikkat çeker, 'orta'daki ise aradan sıyrılır gider!
Risk almayan hata da yapmaz!..
Bizde böyle:
"Oturdun" kabahat, "kalktın" kabahat, "güldün" kabahat, "kızdın" kabahatu2026
"Büyükler konuşurken küçükler lafa karışmaaaaaz!"
Niye?..
"Çocuklar uslu uslu dinler!"
Niye!
*****
"Rahatu2026 Hazrollll!.."
Bizim "terbiye" usullerimiz, neredeyse doğumdan itibaren "sisteme göre şekillendirmeye" yöneliktir.
Küçücük çocuklara, "Rahaaaat, Hazrol!" çekerizu2026
"Her Türk asker doğar!" deriz.
Desek ki,
"Her Türk Kitap Okur!"
Olmazu2026
Ayıp olur!..
"Eski köye yeni adet!"
Bu genel durumu2026
Bir de "özel" durumlarımız vardıru2026
Bilhassa muhafazakar ailelerde çocuğun kabiliyetlerinin ortaya çıkmasına engel olabilen tuhaf bir "disiplin" anlayışı dikkat çeker.
"Yerli ve Milli Kültürümüz"e ait eserlerde okuduğumuz çocuklarımız şen şakrak, yaramaz, yerinde duramazu2026
Hazret-i Peygamber'in (SAV) küçüklerin türlü "yaramazlıklarına" nasıl gülümsediğini, onların "çocukluklarını" yaşamalarını nasıl "sevinçle" karşıladığını biliyoruz.
"Dur kalkma, aman kırma!" disiplini altında büyümüş ve karakteri şekilleninceye kadar bu "baskı"dan kurtulma imkanını bulamamış çocukların ileriki yıllarda "özgüven eksikliği" yaşadığını birçok misalde gördük, görüyoruz!..
Ben gazeteciliğe "Seküler dünya görüşünün hakim olduğu bir ortamda" başladımu2026
Gayet rahat takılırdık o vakitler, haşarı, uçarı, iyi şeyler değil tabiiu2026
Çocukluğum ve ilk gençliğim de öyle geçti;
"Dur, yapma, otur, kalkma" diyen olmadığı için, oldukça serbest hareket eder, her mevkiden her zatla "edep dairesinde" tartışmaktan çekinmezdim.
Bundan dolayı zaman zaman başımın derde girdiği de olurdu amau2026
Halimden şikayetçi değildim, bütün gün "maskeyle" dolaşmaktan daha zor değildi ya bu durum!..
Aradan yıllar geçti.
Allah (C.C.) namaza başlamayı nasip etti.
Böyle oluncau2026
"Muhafazakar Kesim'de gazetecilik yapalım" dedik.
Çok güzel insanlar vardı yeni çevremdeu2026
Çok iyi insanlardı amau2026
"Muhafazakar kesim"deki "özgüven eksikliği" hemen fark ediliyordu.
Çok az kişi vardı bunu aşabilmiş, çokları "içe kapanık"tı.
Bunların, bilhassa kendilerinden mevkice üstte olanlarla konuşurken, gerçek görüşlerini değil de "resmi" görüşlerini dile getirdiklerini gördüm kısa süre sonra.
"Saygı" denilen bu olmasa gerekti oysa.
İnsanoğlu her doğruyu her yerde söylememeliydi ama söylenmesi gereken doğruları söylemekten de çekinmemeliydi.
Sonrau2026
Bazı doğruları söyleyenlerin, aynı dünya görüşünde olanlar tarafından "hedefe" yerleştirildiklerini gördüm.
Kendi aralarında bir dünya kurmuşlardı, bir takım şahısları "abartılı" bir şekilde övüyor, o şahısların herhangi bir konuda "yanlış" yaptığı söylendiğinde de aşırı tepki veriyorlardı.
Bir takım "grupçuklar" oluşturmuşlardı, gazetecilik dedikleri de hep "belli çerçevede" ifa ediliyorduu2026
"Bizim adamlardan bizim görüşleri alma, birilerini hep övme, birilerine hep yüklenme!" şeklinde!
Sonra gerilere döndümu2026
Mesela Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek'i, Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti'yi tanımaya çalıştımu2026
Hiç de böyle değillermiş, gayet rahat hareket eden, doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen insanlarmışu2026
Sonra sonrau2026
Nasıl olmuşsa düzen değişmiş!..
Ben bu düzene kendi çapımda isyan ettim ve bizim gibi düşünmeyen insanların kümelendikleri "sivil toplum örgütlerine", hatta "darbeci sivil toplum örgütlerine", hatta ve hatta "sapkın sivil toplum örgütlerine" gidip, onların bakış açılarını yansıtmayıu2026
Onlara da kendi bakış açımı anlatmayı tercih ettim.
(Hakkını teslim etmem gerek, Mustafa Karahasanoğlu Ağabey de bana geniş bir hareket alanı sundu.)
Bilemiyorum, belki de "muhafazakar bir ailede yetişmemiş olmamdan" kaynaklanan bir durumdu buu2026 "Dur yapma, otur kalkma!" diyenlerim çok olsaydı ben de
"Durumu idare ve muhafaza etmeyi" tercih ederdim herhalde!..
Efendim, yavaş yavaş yazıyı bitiriyorumu2026
Şimdi, "Milletin iktidara gelmesi"nin üzerinden bunca yıl geçmişu2026
Merhum Özal gelmiş, Merhum Erbakan ve Sayın Erdoğanu2026
Bunca vakit içinde büyük işler yapılmış, büyük işlere imza atılmış amau2026
Hala "özgüven eksikliği" görüyorum "bizim" taraflarda.
Belki de "muhafazakarlık" denilen böyle bir şey, "pozisyon korumaya odaklanmış" ruh hali, insanı kısıtlıyor.
"Endişeler" hakim oluyor.
"Katkıda" bulunmaktansa, "düzene uymak", farklı şeyler söyleyip "göze batmaktansa", risk almadan "pozisyon korumak" tercih ediyor.
Bir de "hayattan kam alma" meselesi var; yirmi sene öncesine kadar oturulamayan 'site'lerde oturmak, binilemeyen arabalara binmek, bir kısım "aydın"ımıza iyi geliyor!..
"Gıcır mekanlarda nargileler, margileleru2026"
Oooh!..
Böyle durumlardau2026
"Siyasi İktidar"ın "Kültürel İktidar"a dönüşmesi çok ama çok zor hale geliyor.
Ortam böyle ikenu2026
Ne demek istediğimizi anlayabilene deu2026
Anladığı halde yazıp söyleyebilene de aşk olsun!