''Evet'', Sayın Cumhurbaşkanım:
Bazı okuyucularım, “Başkanlık sistemi geldi ama siz hâlâ ‘Başkan’ demiyorsunuz, ısrarla Cumhurbaşkanı diyorsunuz, niçin?” diye sormakta.
Buradan toplu olarak cevap arz etmiş olayım:
“Cumhurbaşkanı, bence çok daha sevimli, çok daha kuşatıcı kelime. Cumhur’un Başı, halkın başı, kendisine oy veren oy vermeyen herkesin başkanı, Cumhur’un Başkanı.”
Salt “başkan” demek, bence bu mânâyı tam olarak veremiyor
“Başkan”da “otorite” kıvamı ağır basıyor, “Cumhurbaşkanı”nda ise “şefkat.”
“Bence” böyle tabii, farklı düşünenlere saygı duyarım.
Burasını böylece ifade ettikten sonra, gelelim, başlıktaki “evet”e.
Hayli vakittir dikkatle izliyorum;
Sayın Cumhurbaşkanı, aşırı sertliğin gayedeki hikmeti yok ettiğinin bilinciyle “kızgın demiri soğutmak” için çaba sarf ediyor...
Lâkin…
Araya giren olaylar, provokasyonlar, muhalefetten ve Ak Parti çevrelerinden sâdır olan “gerilimi arttırıcı” tavırlar, okların aynı anda kendisini ve hele ailesini hedef alması, vesaire…
Birçok faktör, “kızgın demiri soğutma” çabasına yardımcı olmuyor.
Ben, “kızgın demiri soğutma çabası”nın devam etmesine, bunlara rağmen “evet” diyorum.
Bir oyum var, ve bu oyum da “evet” yönünde!..
Gerilim istiyorlar, gerilimin ülkeyi tüketeceğini biliyorlar!
23 Haziran öncesinde katıldığı canlı yayında, sosyal medyada “Mursi’nin akıbetine uğratılmakla” tehdit edildiğini dile getirmişti Sayın Erdoğan…
Memleketin sürekli olarak “gergin halde” kalması, tarafların asla bir araya gelememesi, “konuşa konuşa bir noktaya varma” çabasının akamete uğraması hangi çevreler tarafından isteniyor olabilir?..
Kabaca;
Sayın Erdoğan’ın devrilmesini kendileri için tek çıkış yolu olarak görenlerle, Sayın Erdoğan’ın sırtından etrafa ateş açarak “pozisyon korumaya” veya ” geliştirmeye” çalışanların kavgası var.
Sosyal medya bu kavganın en sert şekilde geçtiği alan;
Sosyal medya üzerinden itibar suikastları yapılıyor…
Bir kahvenin kırk yıllık hatırı tamamen hiçe sayılıyor.
Geçmişten bugünle ve yarınla bağlayan köprüler “kifâyetsiz muhterisler” tarafından adeta bombalanıyor!
Yakın vakte kadar birbirleriyle tamamen zıt kutuplarda olan nice siyasinin belli “ittifak” modelleri altında bir araya geldiği bir dönemden geçerken…
Uzun yıllar boyunca omuz omuza siyaset yapmış insanlar arasındaki “soğukluğu” iyice arttırmaya çalışmanın kime ne faydası var?..
Ya da…
“Fitne kazanı”nı kaynatmaya çalışmanın kime ne faydası var?
Sadece birlikte siyaset yapmış olanlar arasında değil, farklı çerçevelerden gelenler arasında da en azından “birbirlerini dinlemeye, anlamaya çalışma” ortamları oluşturulmalıdır.
Merhum Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün de bugün!” cümlesi üzerinde nice tartışmalar olmuş, kendisi bu sözünden dolayı çok yıpratılmıştı.
Ancak, devletler arası ilişkilerde olduğu gibi partiler ve siyasiler arasındaki ilişkilerde de bu cümle hep geçerliliğini korumuştur.
Dünya savaşlarında birbirlerini “yok etmeye” çalışan devletler, sonuna kadar “düşman” kalmamışlardır haliyle…
Kalamazlar da…
Dış politikada da, iç politikada da daimi dostluklar ve daimi düşmanlıklar olmuyor…
Hiçbir devlet ve hiçbir parti “heykel” gibi sabit kalmıyor;
Şartlar değişiyor, dengeler değişiyor ve değişim kaçınılmaz olarak kendisini dayatıyor.
Belki de bu “kaygan coğrafyada” yaşıyor olmanın verdiği hisle, sürekli olarak “gergin”, sürekli olarak “tetikte”, sürekli olarak “iç düşman” arayışında bir toplum görüntüsü arz ediyoruz.
Bizler yıllar yılı “İç düşman olmaz, içeride olsa olsa suçlu olur. Suç varsa da, cezasını ancak yargı verir!” dedik.
Şimdilerde hemen herkes elinde kara boya, ha bire sallıyor.
İnfazlar yargıya bırakmıyor ve bu ortamda kaçınılmaz olarak birçok haksızlıklar yapılıyor.l
Yanlış, çok yanlış.
“Hüküm vermekte” aceleciliğe gerek yok.
“Kimin dediğinden” çok “ne dediği”yle ilgilenmek, olayların hakikatini öğrenmeye çalışmak ve ancak emin olduktan sonra, o da çok lüzumluysa yorum yapmak, kanaat belirtmek gerek.
Kendimizi bildik bileli, yani aşağı yukarı 40 yıldır politikacılardan “Şu hususta çok yanlış yaptık” yollu cümleler işitiyoruz.
Sadece onlar değil;
Anlı şanlı akademisyenler, gazeteciler, adları “Din Bilgini”ne, “Kanaat Önderi”ne çıkmış niceleri bu durumda.
Elbette yanlış yapılmış olabilir, elbette yanlış teşhis konulmuş olabilir…
Önemli olan aynı yanlışların tekrarlanmaması, yanlış teşhisten bile bir “fayda” sağlanmasıdır.
Lâfı uzatmayacağım, kimsenin uzun lâf dinleyecek hele uzun yazı okuyacak hâli yok;
Sayın Cumhurbaşkanı’nın gerçekleştirmeye çalıştığı benim de bir vatandaş olarak destek verdiğim “kızgın demiri soğutma” işleminin başarılı olmasında memleketini seven herkes için büyük faydalar var.
Bunun için…
Öncelikle, “tarihteki önemli şahsiyetlerimiz” üzerinden “kavgalara” son vermek gerekiyor.
Yakın vakitte, tarihimize mâl olmuş ve milyonlarca vatandaşın gönlünde yeri olan “devlet ve millet adamlarımız” üzerinden çok çirkin atışmalar oldu, bunlara son verilmesinde büyük faydalar var.
Bunun yanı sıra, hangi “meşru siyasi görüşe sahip olursa olsun” herkesin “onuruna” sahip çıkmakta büyük faydalar var.
Geçmişte birbirleri hakkında çok ağır ifadeler kullananlar, günün birinde aynı çatı altında mücadele verebilirler.
Siyaset yelpazesinin neresinde olursanız olun, sizin gibi düşünmeyenlerle birlikte yaşamak mecburiyetindesiniz.
Birbirlerinden hiç hazzetmeyen komşular yaşadıkları “apartmanın” bir takım işlerinin yoluna girmesi için görüşebilirler.
Çok fazla samimi olmaları gerekmez ama düşman olmamalarında, birbirlerini kırıp dökmemelerinde, hem kendileri hem de diğer apartman “sâkinleri” için fayda vardır.
Birinin huzuru kaçarsa herkesin huzuru kaçar.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “kızgın demiri soğutma” çabaları devam ediyor, naçizane kanaatim, etmelidir.
Bu konuda herkese düşen sorumluluklar vardır, ama Cumhurun Başı olarak en büyük sorumluluk elbette Sayın Erdoğan’dadır.
Kendisinin tebessümü çok önemlidir, gergin olursa bu gerginlik ister istemez herkese yansır.
Tabii sözde “destekçilere” de dikkat etmek gerekir.
“Kışkırtıcılık” dost gibi görünenin temel vasıflarındandır.
Sosyal medyanın özellikle “dışarıdan” yönlendirmelerle çok tahrip edici etkilere sahip olabildiğini biliyoruz.
Bu etki, bazı “idraksizlerin” aşırılıklarından, sorumsuzluklarından, her malzemenin üzerine sormadan sorgulamadan atlamalarından, halleri ve hareketleriyle “zarar verici” hal arz etmelerinden dolayı daha da artabilmektedir.
Memleketin karşılıklı anlayış havasına ihtiyacı vardır.
“Dost azaltmak” ve “düşman arttırmak” elbette iyi iş değildir.
“Elini uzattıkça”, sıkılı yumruklarla karşılaşsa da...
“Kızgın demiri soğutma” çabalarına devam etmelidir Sayın Cumhurbaşkanı.