'Evet' demek davası!
Cumhurbaşkanlığı sistemini de içeren anayasa değişikliği teklifi Meclis'ten geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen onaylayıp Meclis'e iade edeceğini açıkladı. İnşallah Nisan'da sandık başındayız.
Yürütme yetkilerinin Başbakan'dan Cumhurbaşkanı'na geçeceği yeni sistemde, yürütme de (Cumhurbaşkanı), yasama da (Meclis) halk tarafından doğrudan seçilecek. Meclis'in ve Cumhurbaşkanı'nın yargı üyelerinin çoğunluğunu seçmesi nedeniyle halk, yargıyı da dolaylı olarak kendisi belirlemiş olacak.
Yani yasama da yürütme de yargı da millet tarafından belirlenecek. Bürokrasinin, "Kim gelirse gelsin, asıl iktidar biziz" dediği oligarşik hegemonya sona erecek!
***
"Padişahlık geliyor" diyenler yalan söylüyor. Halkın doğrudan ve demokratik bir yarışla sandıkta seçeceği bir sistem, dünyanın neresinde veya hangi sisteminde olursa olsun halk demokrasisidir.
Kendini devletin asıl sahibi sanan elitlerin, Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkmasını anlayabiliyoruz.
Yıllar önce Türkan Saylan, içinde bulunduğu kesimin zihniyetini Kanal A kameraları karşısında şu cümlelerle deşifre etmişti: "Şimdi biz asılız. Dolayısıyla bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülkede olması mümkün değil" demişti.
Dolayısıyla endişeli elitlerin tedirginliğinin millet nezdinde hiçbir karşılığı yoktur!
***
7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a kelepçe takarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı indirmek isteyen FETÖ'cüler, vatanın iyiliğini mi istemişti?
FETÖ'cü hainler, MİT Tırlarını durdurarak Cumhuriyet gazetesi eliyle Türkiye'yi tüm dünyaya "Teröre destek veren ülke" gibi göstermek istedi.
17-25 Aralık'ta bu kez ele geçirdikleri emniyet ve yargı mensupları ile bir kez daha Erdoğan'a karşı darbeye yeltendiler. Bunları yaparken bir kez daha vatan ve millet düşmanlıkları tescillenmişti.
Hedeflenen neydi?
Her devletin yaptığı gibi, sorun çözmek için görevlendirdiği istihbarat teşkilatının Oslo'daki görüşmeleri yine FETÖ eliyle sızdırılmış, konuşmalar özellikle kesilip biçilmiş ve Fidan üzerinden Erdoğan'a gidilerek "vatana ihanet" görüntülü bir darbe planlanmıştı.
Tüm bu operasyonlar başarılı olamayınca Gezi vandallığı, Çözüm Süreci'nin bitirilmesi, Hendek adı verilen çukur terörü devreye girdi. Yine muvaffak olamadılar.
En son 15 Temmuz'da milleti sarsılmaz ve çelik bir iradeyle birleştirdikleri darbe ihanetine kalkıştılar.
Tüm bunlar olurken arada birçok referandum ve seçim yaşadık. Millet, hepsinde de tuzak kuranların ağzına şamarı yapıştırdı. Tuzaklarını başına geçirdi.
***
Şimdi referandumda "Hayır" bloku oluşturanlara bakalım.
Referandumda anaya değişikliğine kimler karşı?
CHP ve HDP kafadan 'hayır' diyor!
Dün PKK'nın sözde Avrupa Sorumlusu Rıza Altun da "Hayır" denilmesi gerektiğini açıkladı.
İyi oldu. Hatta çok güzel oldu.
PKK, HDP ve CHP "Hayır" cephesinde.
AK Parti ve MHP ise "Evet" cephesinde.
Algı da değil düpedüz realite!
***
Mevzu aslında ne referandum ne de seçim!
100 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin yükselişini hızlandıracak en önemli hamle bu sistem değişimi adımıdır.
Hala utanmadan millete "Çomar" diye hakaret edenler, Nisan ayındaki referandum sonuçları karşısında bir kez daha rezil olacaktır!
Kavga, sadece bu topraklarda değil yeryüzünün tamamında bir insanlık davası güdenlerle, statükodan yana olan, değişimden ve milletten korkanlar arasında.
Kavga, Abdülhamit'i, Menderes'i, Özal'ı, Erbakan'ı "ıssızlıkta" yakalayıp kimini fiziken kimini de siyaseten katledenlerle onların acısını hala yüreğinde dipdiri tutanlar arasında.
Dava ne mi?
Kabil'in katilliğini ve Habil'in mazlumluğunu unutmama davası!