Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Mart 2020

Ev’e Dönüş

Hayli zaman oldu onu terk edeli. Kerpiç odalarını, ahşap tel dolaplarını, duvardaki saatini, çinko çatısını, tokmaklı kapısını unutalı epey vakit oldu. Bize her sabah sunduğu tarhana çorbasının lezzetini de unuttuk, mangal altında ısınan vefalı kedilerini de… Kilerini, yüklüğünü, tavan arasını, bahçesini hayatımızdan siliverdik bir kalemde. Yerine kat kat daireler çıktık betondan, evimizi terk ettik.

Misafir odasındaki kahveci güzelini mazide bıraktık, süslü mahfaza içindeki mübarek mushafı da. Hâlbuki her biri bir güzellik bahşediyordu bize. Bir huzur iklimi sunuyordu içimize. Yetinmedik ve aşrı aşrı zevklere doğru koşup durduk. Şimdi geçmişte yaşadığımız o incelikleri hatırlamaya çalışıyoruz. Nasıl oturup kalkar, sinide nasıl yemek yerdik? Sabah selamını bile unutuverdik.

Bakkaldan ödünç aldığımız zeytinin tadı bir başka mıydı ne? O mis kokulu peynir, o ağızda yayılan domates, o tandırdan yeni getirilmiş sımsıcak ekmeğin rayihası! Bütün bunlar yaşandı mı, bu nimetler tadıldı mı? Yoksa bu bir rüya mıydı sadece, bugün avunduğumuz… Hâlbuki herkes aynı düşü görebilir miydi, bu mümkün müydü hiç? Niçin daralınca dönüp çocukluğumuza sığınırız?

O sandık radyo bile, bize bir neşe kaynağı olurdu. Esrarengiz bir biçimde ‘misafir odamız’a kurulan sihirli kutuda Tanburi Cemil’i de dinlerdik Âşık Veysel’i de. “Bir Roman Bir Hikâye”ye de kulak verirdik, “Arkası Yarın”lara da… Tiftik seccadede kılınan namazların secdesi nasıl oluyor da bizi bambaşka âlemlere alıp taşırdı, kalben yapılan dualara içli gözyaşları nasıl da katık olurdu?

Uzun yıllar geçti evimizden ayrılalı. Sözde daha müreffeh bir hayat yaşayacaktık, daha zengin bir ömür sürecektik güya. Esef olsun ki modern hayata da alışamadık, eski saadet devrine de dönemedik. A’rafta, iki arada bir derede kaldık. Küçük balkonlarda bitkiler yetiştirmeye çalıştık boy boy. Pencere önünde kumrulara yemek vererek tabiatla bir nebze buluşmaya gayret gösterdik.

Kalabalık olduk, çoğaldık ama ruhen çözüldük. Zenginleştik ama kalben fakirleştik. Canciğer komşularımızla selamı sabahı kestik. Akrabalık, artık bir hülya oldu zihinlerde yaşatılan. Hemşerilik bile eski tadı vermiyor günümüzde. Katı düşüncelerin, keskin görüşlerin esiri olduk. İki laf edemedik bir çay içiminde. Muhabbet kuramadık dost meclisinde. Eksilip bölündük, parçalandık.

“Korona” dediler bir virüs çıktı. Bir kasırga gibi esti geçti. 180 bin insana bulaştı, 7 bin can aldı şimdilik. Sadece ülkemizde 47 vaka var. O gelince evimizi hatırladık, idarecilerimiz sokaktan çekilip hanelerimize çekilmemizi istediler. Kalabalıklardan uzaklaştık ister istemez. Çarşı Pazar boşaldı. Camiler tenhalaştı, dükkânlar seyrekleşti ve yıllar önce vefasızca terk ettiğimiz evimize dönüverdik.

Bu dönüşü ‘evde esaret’ olarak anlayanlar bir türlü mevcut vaziyeti kabullenemediler, kadere itiraz edenler oldu. Onlar özgürce dolaşmayı isteyen ama evi hatırlamak istemeyenlerdi. Şimdi mecburen ‘ev’e tıkılmış’ vaziyetteler. Hâlbuki ezelî ve ebedî yârimizdir evlerimiz. Nankörlüğümüze bile aldırmadan bizi kucaklayan, eski aşinalarına tutkuyla sarılan kadim ocaklarımızdır evler.

Bu dönüş bizi iç âlemimize yaklaştırabilir, özümüzü ve hatıralarımızı bize yâd ettirebilir. Unuttuklarımızı gözümüzün önüne getirebilir, gönüllerimizi yeniden muhabbet çırasıyla tutuşturabilir. Her gün bir bayram sabahı sevinci yaşayabiliriz yeniden. Bir iftar sofrasına oturur gibi buluşabiliriz tekrar ailece. Çoluk çocuk, ana baba, evlat, torun yeniden sıcak bir sofra başına oturabiliriz.

Bir ümit güneşi doğdu şimdi. Kahrı bir lütfa dönüştürme vaktidir. Acıları sevinçlere, karanlığı aydınlığa, karamsarlığı ümide çevirme zamanıdır. Yeniden evimizi, ailemizi, komşularımızı, akrabalarımızı, mahalle arkadaşlarımızı, şehrimizin büyüklerini, mezarlıklarımızı, türbelerimizi, muallimlerimizi, hocalarımızı hatırlama, onları gerçek manada anlama ve kavrama demidir.

Meydanlarda dağılanlar sofada toparlanıyor, bulvarlarda sapıtanlar hanelerinde doğru yola erişiyor. Mega şehirlerin erittiği, ruhunu çürütüp savurduğu insanlar, mahremlerini hatırladılar, evlerini yeniden can gözleriyle gördüler. Hasret kaldıkları huzur iklimine kavuştular. Tevekkülü buldular, yoksulluğa şükretmeye başladılar. Hepsi bahtiyar, zira eve döndüler. Görmüyor musunuz, ihanet edip terk ettiğimiz evlerimiz bizi çağıyor: Evimize dönelim!