Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Mart 2020

Evdeki Hayatın Olağanüstü Güzelliği

Koronavirüs yüzünden sadece ülkemizde değil bütün dünyada ciddi bir tedirginlik var. Ülkemizde de hem devletimizi yönetenlerin hem de tıp uzmanlarının ilk ve en önemli tavsiyesi, zaruri bir hâl olmadığı sürece vatandaşların evden dışarı çıkmamaları yolundadır. Çıkması gerekenlerin dışında evde kalanlar ne yapacak acaba? Zamanlarını nasıl geçirecek, hangi işlerle meşgul olacaklar? Bu konu üzerinde biraz durup düşünelim:

Şüphesiz evler bizim esasında her zaman sığınağımız ve huzur limanımızdır. Bunda kimsenin şüphesi yok. Ancak şimdiki mecburi konaklayış bazılarına ağır geliyor. Hatta ‘evde kalın’ çağrısına uymak istemeyen bazı vatandaşlarımızı da görüyoruz. İlk fırsatı bulduklarında kapağı dışarı atıyorlar. Hâlbuki hele bugünlerde, bilhassa belli bir yaşın üstünde olanların dışarı çıkmaması gerek. Sadece onların mı, hayır gençlerin de mümkün mertebe evlerde kendilerine çeşitli meşgaleler bularak oturmaları tavsiye ediliyor. Geçenlerde bir televizyon sunucusu hanım, 17 yaşındaki çocuğunu evde tutmakta zorluk çektiğini, zapt edemediğini konuklarına söylüyordu. Niçin böyle? Gençlerimiz ve yetişkinlerimiz neden evde kalmayı sevmiyor?

Öncelikle bu sıralarda evde iskân hâlinin mecburiyetten kaynaklandığını herkesin kabul etmesi gerek. Devletimiz, yetkililer ve uzmanlar boşuna “Aman evden dışarı çıkmayın!” demiyorlar. Çünkü dışarı çıkınca korona virüsünü kapma ihtimali ve tehlikesi var. Sonra onu eve taşıyıp, ailenin diğer fertlerine bulaştırma ihtimali de yüksek. Bütün bu ikazları, hatırlatmaları ve mahzurları ilan etmenin biricik sebebi budur. Evden dışarı çıkmaması gerekenler çıkmamalı ki, inşallah bu salgın hastalığı en ucuz ve sıkıntısız bir şekilde atlatabilelim.

EVLER ASLA SIKICI DEĞİL

Aslında herkesin evi kendi cennetidir. En çok sevdiklerimiz, en yakınlarımızla buluştuğumuz mekânlardır evler. Çoluk çocuğumuz, anne ve babalarımız, dede ve ninelerimiz ile buluştuğumuz ortak çatılardır. Öyleyse sıkılmaya hacet yok. Aksine yapabileceğimiz işler, uğraşabileceğimiz meşgaleler ve zamanımızı en iyi şekilde geçirebileceğimiz pek çok çalışma vardır. Bunları uygulamak belki de uzun zamandır ihmal ettiğimiz içimize dönüşün de güzel bir başlangıcı olabilir. Esasen bu mecburi iskânda aklımıza gelen ve gelmeyen bir çok güzel aktiviteyi evlerde sağlayarak ufuk açıcı bir yola da girebiliriz. Çocuklarımızla birlikte olurken onların oyuncaklarıyla oynayabilir, hoşlandıkları oyunlara katılabiliriz. Bu bilgisayar oyunları olabileceği gibi satranç gibi zekâ oyunlarını da birlikte oynayabiliriz. Evlerimiz bahçeli ise zaten sıkılmaya hakkımız yok, aksine toprakla uğraşmak insanı rehabilite eden en güzel meşgale. Ama yoksa bile üzülmemek gerekir. Belki de balkonumuzda saksılardaki çiçeklerin toprağını değiştirmemiz gerekiyor.

KÜTÜPHANEYE DÖNÜŞ ZAMANI

Evlerde bilgisayar ve televizyonların yanısıra muhakkak ki kütüphaneler de vardır. Öyleyse aile bireylerimizle birlikte bu kütüphanenin tanzimi bizi çok güzel bir şekilde meşgul eder. Belki uzun zamandan beri silinmemiş rafları vardır kitaplığımızın. Kitaplar dağınık da olabilir. Belki kütüphanemizi yeniden tanzim etmek isteyeceğiz. Yazarına, konusuna göre mesela… Tabii bu düzenlemelerin yanısıra okuma faaliyeti başlamalıdır. Evde zaman geçirmek için en güzel meşgale şüphesiz kitap okumaktır. Yoğun iş temposundan okuyamadığımız kitapları önümüze almanın tam zamanı şimdi. Bütün ömrümüzü ekran önünde geçirecek hâlimiz yok. Şüphesiz haberleri seyredecek, önemli bazı tartışma programlarını da seyredeceğiz. Ancak bütün vaktimizin ekranların almasına engel olmalıyız. Kitaplar böyle günlerde bizim için var. Edebiyat, tarih, kültür, sanat, tasavvuf, felsefe, din, sosyoloji ve daha pek çok alanda okumamız gereken kitaplar sabırsızlıkla bizi bekliyor.

YAZIYLA ARAMIZ NASIL?

Okumanın dayanılmaz bir keyfi vardır. Belki de ibadetten sonra en güzel eylemlerden biridir okumak. Satırlar su gibi akar gider. Sayfaları çevirirsiniz ve muhteşem bir fikir ziyafetine konarsınız. Kitap bittiğinde zihninizde birikenler yeni ufuklara doğru sizi kanatlandırır. Peki ya yazmak! Şüphesiz o da okumak gibi zihni çalıştıran ve insanı dinamik hâle getiren bir düşünce eylemidir. Ne yazacağız? Mevzu çok. Meselâ yaşadığımız bu tarihî günleri kaleme alabiliriz. Bunu deneme şeklinde veya günlük tarzında yazabiliriz. Biraz daha önemseyenler belki bir hikâye veya roman olarak da yaşadıklarını gelecek nesillere emanet etmek isteyebilir. Mademki şair milletiz, öyleyse şiir diliyle de hâlimizi kayda geçebiliriz. Hanımlar ve genç kızlarımız alışkındır evde oturmaya, ya beyler ve gençler! Onlar da pekâlâ alışabilir. Meselâ beyler eşlerine evde yardımcı olabilir, arada bir yemekleri kendileri hazırlayabilir? En azından sofrayı kurabilirler. Çay pişirmek, salata yapmak o kadar zor olmasa gerek. Az çok her maharetli erkeğin elinden gelir bu tür işler.

ŞİMDİ VEFA ZAMANI

Akrabalarla, komşularla ve dostlarla şimdilik gidip gelme olmadığına ve bu ziyaretler kesinlikle istenmediğine göre sevdiklerimizle nasıl bağ kuracağız? Tabii telefonla veya internet sayesinde. Ben telefondan yanayım. Ölçülü olmak kaydıyla her gün beş on yakınımızı arayabilir onlarla kısa aralıklarla da olsa sohbet edebiliriz. Hatırlarını sorabilir, gönüllerini alabiliriz. Bu şekilde onlar da kendilerini yalnız hissetmezler. Çünkü bugünlerde kabuğuna çekilen ve çevresiyle irtibatı tamamen koparanları da görebiliyoruz. Hâlbuki yaşadığımız günler geçicidir ve birkaç gün evde kalmak da dünyanın sonu değil. Aksine bu külfeti nimete, kahrı lütfa dönüştürebiliriz. Yeter ki gönül dünyamız geniş olsun.

DİNÎ BİLGİLERİMİZİ ZENGİNLEŞTİREBİLİRİZ

Şüphesiz kitap okumasından bahsederken sadece edebiyat, kültür ve sanat kitaplarını kastetmiyorum. Edinmemiz gereken dinî bilgileri ihtiva eden eserler de okunmalıdır. Hem de bugünlerde, manen ve moralmen takviye görmemiz gereken şu sıralarda bu şart. En başta Cenab-ı Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim. Orijinal hâliyle yüce yaradanımızın kitabını okumamız en güzeli. Sadece bu okumayla yetinmeyenler belki de tercümelerine ve tefsirlerine de yönelecektir. Hemen ardından Peygamber Efendimizin mübarek sözlerinden meydana gelen hadis kitapları. Siyer-i Nebi, ulu önderimizin muhteşem hayatı… Mezhep imamlarının, âlimlerin, mürşidlerin, mutasavvıfların ve gönül insanlarının dinî eserleri… Tasavvuf kitapları… İhya-i Ulumiddin’den Mukaddime’ye, Marifetname’den Risalelere, İmam- ı Rabbani’nin Mektubatı’ndan günümüz İslam âlimlerinin eserlerine gelinceye kadar… Sonra Mesnevi, Bostan, Gülistan, Envarül Âşıkin gibi İslam ve şark klasiklerine bakmalıyız. Sırada Mevlid-i Şerif, Ahmediye, Muhammediye gibi milletimizin asırlarca okuduğu eserler var.

EVDE KAL TÜRKİYE’M!

“Evde kal Türkiye’m!” Bu söz başta sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün yetkililer ve uzmanlar tarafından topluma sık sık hatırlatılıyor. Zira tehlike büyük. Bilhassa belli bir yaşta olanların bu uyarılara dikkat etmesi gerekiyor. Onlar etmiyorsa, çevresinde bulunan yakınları, hareketlerini kontrol etmeli, onları takip etmeliler. Sonuç itibariyle bugünlerde çabucak yayılan bir virüs tehlikeli ile karşı karşıyayız. Sadece Türkiye değil bütün dünya risk altında üstelik. Öyleyse bize düşen biricik görev, önlem almaktır. “Önce tedbir, sonra tevekkül” buyurulmuştur. “Taun gibi salgın hastalık olan bölgeye gitmeyin, gitmişseniz oradan çıkmayın.” buyuran Peygamber efendimizin bu son derece mühim tavsiyesine ve emrine uymak zorundayız. Müslüman, önce kendi sağlığına sonra da bütün toplumun sıhhatine dikkat eden kişidir. İnşallah korona virüsü de daha önceki diğer virüsler gibi aramızdan çıkıp gidecek, yok olup kaybolacaktır. Bütün mesele bu hassas dönemde dikkatli olmak, kurallara harfiyyen uymaktır. Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın teklifiyle sağlık çalışanlarımızı üç gece boyunca alkışladık. Dualarımız hem onlarla, hem de zor şartlarda çalışan güvenlik görevlilerimiz ve diğer fedakâr insanlarımızla. Allah, milletimizi, ümmetimizi ve bütün insanlığı bu kabil felâketlerden muhafaza eylesin. “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.”