Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2981.66
BIST 100
9630.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Temmuz 2019

“Ev satılmaz” derdi Merhum Mehmet Şevket Eygi

Gazetecilik hayatıma “İslami Camia”da devam etmeye karar verdikten ve bunu Allah’ın izniyle gerçekleştirdikten hemen sonra tanıdım Rahmetli Mehmed Şevket Eygi’yi.

Otuz yıl kadar önce…

Cuma Dergisi’nde çalışıyordum.

Her hafta “Kapak Konusu” ve “Haftanın Konuğu” sayfaları için röportajlar yapıyordum.

Muhterem Mustafa Karahasanoğlu Ağabey’in sık sık ziyaret etmemi tavsiye ettiği isimler arasındaydı Merhum.

Bâb-ı Âli’deki yazıhanesine gidip hâlini hatırını sorar, gündeme ilişkin değerlendirmelerini istirham ederdim.

Çoğu vakit “yazılı olarak” cevap verirdi Merhum.

İlk seferinde, ismini yanlışlıkla “Şevki” diye yazmışım; cevabî metnin üstüne “Görüşlerine önem verdiğiniz kişinin ismini bilmeniz gerekirdi!” muhtevalı ifadeler yerleştirmişti.

Üzüldüm.

Özür diledim, “Muhterem Mehmet Şevket Eygi Üstadım, ikazınız ‘Şevki’mi arttırdı, bundan sonra çok daha dikkatli olacağım!” dedim, hoşuna gittiğini belli edercesine gülümsedi.

Sirkeci’ye doğru birlikte yürürken, “hal ilmini” okumamı tavsiye ettiğini hatırlıyorum, her konuşmada, her yazıda bir mesaj.

“Kültür” meselesine çok önem verirdi Merhum, “Muhafazakâr Camia”yı, hani nasıl desem, “biraz köylü” bulurdu.

Buradaki “köylü”den güzelim köylerimizdeki güzelim insanlarımızı anlamamak gerek…

Oradaki köylü çok güzeldir ama şehirdeki “yarı köylü” tuhaf kaçar.

Köylü köyünde yerleşiktir, şehirli de şehrinde; şehirdeki köylünün zemini ise kaygandır.

Rahmetli Eygi bir keresinde, “İkide bir ev satıyorlar efendim, ev kolay kolay satılmaz. Baba evi kolay kolay satılmaz, orada bir kültür yaşar, gelenek yaşar, tarih yaşar…” demişti.

Bu “mekân duygusu”, “mekân aidetiyeti” çok mühim, “baba” tarafından bilirim.

Beş yüz yıllık İstanbullu Arseven Ailesi’nin belli başlı evleri, mahalleleri, gelenekleri vardı.

Merhum büyüklerimiz, İstanbul’un kültürünü zenginleştiren bütün güzellikleri yaşar ve yaşatırdı.

Enginar, bakla ve zeytinyağının evliliğinden öyle bir lezzet çıkardı ki ortaya, tarifi ne mümkün.

Rahmetli büyüklerimiz çok çeşitli kültürleri temsil eden komşularıyla birlikte yaşadıklarını onlardan çok etkilendiklerini ve onları çok etkilediklerini anlatırlardı.

Bir zenginlik, “mekân”da buluşma, bir “mahalle”de kaynaşma, evde pişenden komşu hakkını da ayırma.

Merhum Mehmet Şevket Eygi’nin vefat haberinin teessürüyle İstanbul’un büyüdüğüm sokaklarını dolaşırken “eski”lerden pek bir şeyin kalmadığını gördüm.

Hamide Bakkal Rahmetli olmuş, Balıkçı Remzi Efendi de öyle; mahallenin evlerinin pencerelerinden sallandırılan “sepetler” yok, camlarda kimse yok, sokaklardaki çocuk cıvıltıları kesilmiş, selam sabah iyice kesilmiş.

Suratlarda “ifadesizlik”, kocaman karpuzu eve götürmenin gururuyla yürüyen Ahmet Ağabey’i çok aradım.

Dibindeki elektrik direğine tırmanmak suretiyle hırsıza yol gösterdiğimi söyleyerek, “Seni bir yakalarsam bacaklarını kırarım, yaramaz velet!” diye bağıran rahmetli Sıdıka Teyze’nin o çatık kaşlarını ne çok özlemişim.

Evler satılmış, Merhum Mehmet Şevket Eygi “Satmayın” dese de…

TOKİ…

Ataşehir…

Bağcılar…

Güzelim boğaz sırtları ve boğazımıza çöken sırtlanlar!..

Estetik.

Zevk.

Hoyratlığımız.

Ölümün, hastalığın acısıyla dalga geçen ve ölüler üzerinden “hesaplaşan” diriler!..

Kemiklere sığınanlar ve kemiklere saldıranlar!..

Gelmiş geçmiş en başarısız bakanlar sıralansa…

Baş sıralarda hep “Eğitim” ve “Kültür” bakanları yer alır şüphesiz.

Niçin böyle?..

Her yanımızda magandalar…

En küçük “trafik” anlaşmazlığında birbirlerinin, daha doğrusu “kendisinden güçsüz olduğunu” düşündüklerinin boğazına sarılan manyaklar!..

Merhum Mehmet Şevket Eygi, bir İstanbul Beyefendisi.

Kaldı mı şimdi; elbette, elbette vardır ama kaç kişiler ve nelerdeler?..

Müslüman her alanda “iddialı” olmalı ve en güzelini ortaya koymaya çalışmalı.

Bir lisan bir insan çok doğru; bizim “dil” perişan, belki yirmide bir insan…

Lisan dediğin, derinlemesine lisan, edebi eserleri inceleyebilmesine…

Bırak başkasını “Türkçe” nerede?..

Politika.

Rahmetli Mehmet Şevket Eygi politikanın anaforunda yazsaydı ve konuşsaydı, gidişinin yürek yaktıkları arasında yer almazdı büyük ihtimalle.

“Dün dündür!” demedi, gününü gün etmedi.

Meslektaşımız Muharrem Coşkun’dan nakil:

Rahmetli Erbakan Hoca, Milli Gazete’de yazmasını teklif ettiğinde, “İki şartla kabul ederim efendim” demiş..

Bir: Para almam.

İki: Gerektiğinde sizi de tenkit ederim.

Rahmetli Erbakan Hoca, bu sözlere “Elbette efendim!” diyerek karşılık vermiş:

“Biz de bizi tenkit etmenizi, bizi kardeşçe ikaz etmenizi çok arzu ederiz. Bundan da ziyadesiyle istifade ederiz inşallah.”

Ne güzel insanlar.

Mehmet Şevket Eygi, kıymeti bilinmemiş insanlarımızdan değildi, hayır, hiç de öyle değildi.

Yaşlılar çağında “genç kuşakların” da yakından izlediği çok özel bir mütefekkirdi.

Mesajları adrese ulaştı, mesele gereğini yapabilmekte.

Bundan sonra, inşallah “Medeniyet.

“Medine.”

Köyden şehre göçenler, şehirde tutunabilmenin çabası içinde oldular.

Onların çocukları ekseriyetle “şehirdeki köylü” olarak yaşadı; parayı pulu, mevkii makamı bulsa da “Medine”yi bulamadı.

Şimdiki “gençler” arayış içinde, yerini arayan bir nesil; yerleşmeye çalışan, mahallesini bulmaya, kimliğini oturtmaya uğraşan…

Bir nesil, bir nesil daha.

“Mekân bilinci” oturacak İnşallah.

“Mahallelerimizi” kuracaklar yeniden, Mehmet Şevket Eygi’leri hiç ama hiç unutmadan.