Ev sahipleri ve kiracılar
Küçüklüğümüzde, ev sahipleri ile kiracılar
arasındaki çekişmeleri, kavgaları, hatta “cinayetleri”
bolca işitirdik.
Biz çocuklar arasında da konuşulurdu bu meseleler.
Bir arkadaşım, o günlerde sekiz, dokuz
yaşlarındaydı.
Bir gün “sevinçle”,
komşunun bir yakının öldüğü haberini verdi!
O yaşlarda şaşırmayı biliyorduk.
Hayretle baktığımı görünce, “Bizi evden atmaya çalışıyordu, onun için sevindim!” dedi.
Çocuğun içine nasıl işlemişse, evden atılma, sokakta
kalma korkusu.
Eski günler işte…
Yaşlılardan bile hatırlayan pek yoktur, “Kiralık ev, kiralık ev, yok, yok!” diye
bir şarkı vardı.
Kemal Sunal’ın bazı filmlerinde de bu konu bolca
işlenirdi, “zâlim ev sahibi, mazlum
kiracı” vurgularıyla.
O günlerde, “zâlim
ve sahtekâr bakkal, kasap” imajları yansıtılırdı.
Bu tipler de “hacı,
hoca takımından” olurdu genellikle.
Bir yandan mahalle esnafı diğer yandan da “Anadolu Dindarı” yerin dibine
batırılırdı.
“Hacı,
hoca”nın karalanmasına pek ses çıkartılmazdı ama esnaf
temsilcilerinden tepkileryükselirdi bazen.
“Bakkalları”
temsil eden sivil toplum örgütü, “Bir
mesleği yüceltmek için bir başka mesleğin böylesine hedef alınmasını şiddetle
kınıyoruz!” yollu bir açıklama yapmıştı, aklımda kalmış.
O günlerde, fazla elektrik gitmesin diye günde bir iki
saat televizyon seyretmemize izin verilirdi.
TRT’nin “haber bülteni” mutlaka izlenirdi.
Biz, 8,9 yaşlarındayken, haberleri can kulağı ile
dinlerdik.
Gerekli gereksiz bir dolu mevzu kalmış aklımızda.
Ev sahibi-kiracı kavgaları dabulabildiğimiz
gazetelerden, sokaklardaki konuşmalardan, cinayete varmışsa televizyon
haberlerinden kafamıza yerleşmiş.
Bir de Türk filmlerinin etkisi var tabii..
Bugünlerde, sokaklarda konuşulanları işitince, eski
günlerin hatıraları iyice canlanıyor zihnimizde.
Bizim orada, baba mesleğini yürüten bir genç var.
Emlâkçılık, ilginç bir iş.
İnsan sarrafı olmanız şart.
Karşınızdakinin psikolojisine göre sunum yapmanız,
hedefe ulaşabilmek için, çıkarları çatışan alıcı ve satıcıyı güzelce ikna
etmeniz gerekiyor.
Bizim genç, bu işlerin ustası, en azından kalfası
olsa da, çok daha fazla zorlanıyormuş bu günlerde.
Diyor ki,
“Abi,
adam diyelim ki evine 1 milyon 250 bin lira istiyor. Biz harıl harıl çalışıp,
müşteriyi buluyoruz.
Telefon
açıp, müşterinin beklediğini söylüyoruz.
Bir
de ne görelim, karşımızdaki bir haftada fiyatı değiştirmiş.
‘Size
söylemedim değil mi? O evin fiyatı 1 400 oldu!’
diyor.
Şimdi ilk fiyatı duyan alıcı, parası olsa bile o evi
alır mı?”
Kimi satışlar tapudan dönüyormuş.
Satıcı, tapuda vazgeçiyormuş, “Aptal mısın, bu
fiyata verilir mi?” yollu lâflardan etkilenerek.
Bizim genç,
“Bu
iş nereye kadar gider bilemiyoruz. Bir yer de ya çatlar, ya patlar!” diyor.
Bir de, “Ev kiraları da uçtu. Böyle giderse, ev
sahipleri ile kiracılar arasındaki kavgaları çok daha fazla işitiriz” diyor.
Belki de, çok daha fazlasını Allah korusun!
*
Tevafuk işte, hukukçu arkadaş arıyor lâfın buraya
geldiği anlarda.
“Abi, bayramda arayamadım hakkını helâl et!” diyor.
Helâl ediyoruz.
Sonra, konu “kiralık ev” meselesine geliyor.
“Sorma Abi”nin devamı şöyle:
“ Mahkemeler bu dâvâlardan dolayı iyice tıkanacak
gibi. Duruşma günleri, daha da ileriye
atılıyor iş yükünden dolayı. Eski kiracılarla ev sahipleri arasında büyük
ihtilaflar var.
Ev sahibi etraftaki kiraların uçtuğunu görünce
kiracısından, diyelim ki, bin beşyüz
lira olan kirayı 2 bin beşyüze çıkartmasını istiyor. Kiracı bunu yapmıyor, yapamıyor. Konu yargıya
taşınıyor. Ya da, kiracılı ev alan kişi, içeridekiyle anlaşamadığında dava
açıyor. Böyle böyle, işler fena birikiyor! Yargı bunlarla uğraşıyor…”
*
Bizler, politikacılar arasındaki kısır atışmalar
üzerine yazılar yazar, büyük büyük lâflar ederken…
Ekrem İmamoğlu’nun otobüse davet ettiği
gazetecilerin kimlikleri üzerinden yapılan tartışmalar hakkında “fikirler” öne sürüp dururken…
Sokaklarda bambaşka şeyler konuşuluyor.
Mezuniyeti yaklaşan genç,
yuvayı nasıl kuracağını düşünüyor.
Bizim genç emlâkçı, dükkânı nasıl çevireceğinin
hesabını yapıyor…
Ki…
Onun gibi “kiracı” esnafların sıkıntılarından biri de,
dükkân sahiplerinin kiralara “aşırı” zam yapmak istemesi.
Biz “aşırı” diyoruz da…
Yine bizim oralardan, dükkân sahibi bir arkadaş…
“Abi düşün” diyor; “Bir dükkân almaya kalksan kaç milyon lira, eski para kaç trilyon lira.
Bu parayı, bankada korumaya alsan oh! O kadar parayı bağlamışsın, tutup iki bin
lira kira mı alacaksın? Hele hele, ev olunca daha da büyük sıkıntı. Kiracı
çıktığında geride bir dolu masraf çıkartacak. Aldığın kira, içerinin masrafına,
vergisine yetmeyecek. Bir de buradan bak!”
E, siz de biraz insaflı olsanız.
İdare etseniz!
“Yok
abi” diyor, “İnsafsızlıkla alâkası yok bu işin. Git, bak; sekiz on milyon liralık konutlar peynir ekmek
gibi satılıyor. İnsaf çağrısını bunları satanlara ve alanlara yap!”
Ne denir ki…
Serbest piyasa ekonomisi!..
Var ki, o paraları veriyorlar.
Var ki, o paralara satıyorlar.
KİRALIK
KONUTTA “AVRUPA MODELİ”
Şimdi…
Bu problemler var.
Peki çözüm?
Bakalım, Siyasi İktidar’ın “Avrupa Modeli” olarak sunulan çalışması ne kadar işe yarayacak?
Desteklenecek şirketlerin, vatandaşlara uygun
şartlarda kiralık ev sunması…
Vatandaş gidiyor, evi şirketten kiralıyor.
İkide bir “Ya evden çık, ya da kirayı şu kadar arttır”
yok.
Her şey kurala bağlı!
Bu işlerin nasıl olacağını düşünüyorum…
Konut fiyatları, yabancı alımlarının da etkisiyle
artmaya devam ederse…
Nasıl çözülür bu iş?
Bir de yazın tayin, öğrenci yerleşimleri var.
Pandemi, plândemi sürecinde ertelenen evlilikler
var.
Talep birkaç ay sonra iyice artacak…
Bu işler nasıl olacak?..
TOKİ, alt gelir grupları için iyice gaza bassa…
Piyasayı dengeleyebilir mi?
Bunu ne kadar sürede yapabilir?
Piyasayı ciddi biçimde etkileyecek sonuçlar ne zaman
alınır?
Yaza, olmadı bir sonraki yaza yetişir mi?
*
Bu türden konulara daldığımda, kimi okuyucalarım,“Niçin sıkıntılı alanlara giriyorsun!”
diyor da…
Bunları diyenlere, “Evinizolsa ve çok sıkışmış durumda olmasanız… Bir önceki yılki
piyasa fiyatının yüzde 50 fazlasına satar mısınız?” diye sorduğunuzda…
Samimiyetle “Hayır!” diyorlar.
“Haklısın” diyorlar.
“Haklısın da” diyorlar.
*
Ah…
Şu işler bir çözüm yoluna girse…
Bunun için de…
Mesela…
Piyasayı etkileme gücü bulunan büyük müteahhitler,
aralarında anlaşıp, fiyatları iyice geriye çekseler ne iyi olur, değil mi?
Bunca yıl kâr edildi, bundan sonra kârdan
zarar edilse ne olur?
Fedakârlık böyle zamanlarda yapılandır.
İşte böyle…
Karınca kararınca dikkat çekmeye çalışıyoruz
meselelere…
Ne yapalım;
Biz de bu memlekette yaşıyor, sokaklarında
dolaşıyoruz.
Bir de, iletişim hatlarımız bizim görüşümüzde olsun,
olmasın herkese açık.
Dinledikçe şişiyoruz!..
Malatya taraflarında,
“Dertli
söylegen olur!” derler.
Konuşup duruyorum işte!
Arzum, bu meselelerin hızla çözüm yoluna girmesi…
Şöyle köylere gitmeyi…
Kafayı sıfırlamayı o kadar çok istiyorum ki…