Ev hanımlarına emeklilik
“Kadına pozitif ayrımcılık”.
Ne “hoş”
bir söylem değil mi?
“Ayrımcılık” gibi “sıkıntılı” bir kavramı bile “sevimli” hale getirebiliyorsunuz “kadın”ı öne çıkarttığınızda.
“Ayrımcılık” denmese de…
“Kadının
kadrini kıymetini bilmek!” dense, çok daha iyi olmaz mı?
Olmaz, “feminist
terminolojiye” uymaz!..
Piyasa ekonomisi de, kadın emeğinden, daha çok da “kadının tüketim arzusundan” mümkün
olduğunca faydalanmak ister.
Neo-Liberal politikaların “pik yaptığı” günlerde, bir
meşhur “Devlet Adamımız”ın çağrısı
manşete taşınmıştı:
“Harca
Türkiye!”
*
“Kadına
pozitif ayrımcılık” yaklaşımı, mümkün olduğunca fazla sayıdaki
kadının “iş piyasasına” çekilmesini
hedefliyor.
Ara sıra gündeme getirilen, “Tır Şoförü Kadın” tiplemesi de, “Erkek ne yapıyorsa sen de yapabilirsin!” telkini üzerinden “serbest rekabet piyasası”na itiyor kadını.
Buradaki mesele “emek”
meselesi değil.
Öyle olsaydı,
bir işte “ücret mukabili” çalışmayı
değil de, “emeğini” evine, yuvasına, çocuklarına tahsis etmeyi uygun
gören kadınlar “yok” sayılmazdı!
Çok görüyorum, “Çalışıyor
musunuz?” sorusuna “Ev hanımıyım”
diye karşılık veren kadınlar, gözlerini kaçırıyorlar.
Soruyu soranlar
ise, “Ya öyle mi, vah vah” bakışı fırlatır gibi davranıyorlar.
Kadın istiyorsa elbette çalışabilmeli.
Evet ama, niçin bir işte ücret karşılığı çalışmaya
mecbur edilmeli?
“Efendim,
hayat müşterek!”
Yani…
“Kadın
dediğin eve para getirecek!”
İlle de!..
*
İnancımız, kadına ailesinden kalan mirası “kocasına” verme mükellefiyeti
getirmiyor.
Parası üzerindeki tasarruf hakkı tamamen kadının.
“Piyasa”
telkini, daha doğrusu “zorlaması” ise böyle demiyor.
“Hayatın
müşterek oluşu”ndan anlaşılan , çocuklara “müştereken” sahip çıkmaktan, onlara “güzel
ahlâk numuleri”olmaktan çok daha fazla…
“Kadın
dediğin evine para getirecek” dayatması!..
Hele bu devirde, bir işi olan, hele de “devlet memuresi” olan kadının
talibi çok daha fazla oluyormuş!
Önde gelen tercih sebeplerinden biri de, “eve para getirmek”miş!..
O kadın, günün birinde…
“Ben işe gitmeyeceğim, evini geçindir aslanım!” derse
ne olacak?
Anlaşma bozulmuş mu olacak?
*
Emek
meselesine dönelim.
Ev hanımlarıyla, ücret karşılığı bir işte çalıştıkları
halde ev işlerini de ihmal etmeme çabası içinde olanlar, “Ev işi en nankör iş”
derler, bilirsiniz.
Sabahtan akşama kadar çalışırsın, çoğu vakit evin erkeği fark etmez bile.
Çoluk çocukla bir annenin ilgilenmesi gerektiği kadar
ilgilenebilmek ise büsbütün zor.
Öyle, ver eline cep telefonunu çizgi film izlesin, aç
televizyonu oyalansın, koy önüne şekerlemeleri,
cipsleri “avunsun”, yok!..
Kitaplar okuyacak,
güzel masallar anlatacak, birlikte parklara gideceksin…
İnsan ilişkilerini öğreteceksin.
Âdâb-ı Muâşeret öğreteceksin.
Güzel Ahlâk timsali olacaksın.
Bunu da “Baba” ile birlikte yapacaksın.
Evin muallimesi
olacaksın.
Erkek muallim, kadın muallime…
Ne güzel bir ev.
*
Kısacası…
Ev Hanımı olmak kolay değil.
Denirse ki..
"Gecesini
gündüzüne katan ev hanımının da geliri
olmalı..."
Tamam...
İşte size formül:
“Evlilikte
25 yılını doldurmuş ev hanımlarına emeklilik hakkı verilsin.”
Makul bir “toplu
prim ”ödeme karşılığında…
“Erken
emeklilik” olmasın diye de “50 yaş sınırı” getirebilirsiniz.
50 yaşından küçük olanlara yok!..
Evlilikte
süre
meselesi de, “evlilikleri teşvik” için.
Boşanmalar hızla artıyor malûm!..
*
A Haber’in bir videosunu izledim.
Takvim Gazetesi Ekonomi Müdürü Faruk Erdem diyor ki orada:
“Biraz da cebimizi ilgilendiren bir haber. Aslında ev
kadınına diye başlık attık ama, çalışmadan emeklilik formülü aslında bu. (Hali
hazırda) Ev kadınları çalışamıyor, prim yatıramıyor dolayısıyla emeklilik
imkânları da olmuyor. Ama bana sorarsan, ev kadınları denilen kesim üretim
yapıyor, bizden de daha çok çalışıyor aslında. Kimler yararlanabilir, daha önce
çalışmış primi eksik olanlar, hiç çalışmamış ama emekli olmak isteyenler…
Çalışma imkânı olmayan ev hanımları… Part time çalışanlar…” (A Haber, 28 Temmuz 2021)
*
Ben “ev
kadının kadrini kıymetini bilmek” diyorum.
Başkaları “kadına pozitif ayrımcılık” da
diyebilir…
“Ev kadınına emeklilik yolunun açılmasına” ne dersiniz?