Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3016.49
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Nisan 2023

​Ev hanımlarına emeklilik!..

İktidar’ın seçim vaatleri arasında “Aile Koruma Kalkanı”da var malûm.

“Ailemizin korunması için her türlü tedbir alınacak, her türlü adım atılacak…” deniliyor.

“Ev hanımlarına emeklilik yolunun açılması” da bu pakete dahil.

*

Bendeniz, bu işleri 40 senedir yazıyorum:

Aile meselesi memleket meselesidir…

Ev hanımının emeğini hiçe sayan bir zihniyet dünyası da, Neoliberalizm’e esir olmuş demektir!..

Bundan dolayıdır ki…

Sayın Erdoğan’ın bu vaadi son derece yerindedir!..

Benim teklifim:

Evlilikte 25 (ya da 30) yılını doldurmuş hanımlara, uygun “toplu” prim ödemesiyle emeklilik yolu açılmalı ve de çocuk başına (meselâ 2 yıl) erken emeklilik imķânı getirilmeli.

Biz bunu yıllardır yazıyor, söylüyoruz.

Bu konuda bir CHP Milletvekili teklif vermişti.

HÜDA-Par da ısrarlı bir şekilde gündemde tutmuştu kendi teklifini.

Hadi bakalım, hayırlısı!..

NEOLİBERAL MUHAFAZA-KÂRLIK, KEMAL DERVİŞ, ALİ BABACAN VE AİLEMİZ!

Aile Meselemiz..

Ak Parti’den önceki iktidarlar arasında sadece Rahmetli Erbakan’ın başında bulunduğu Refahyol’dan ümitliydik.

Zira, diğerlerinin “aile” gibi bir dertleri yoktu zaten.

İstisnasız söylüyorum, yoktu.

LGBT’nin bileşenlerini adeta kutsayan “tek şef” zihniyeti, bizim gazetecilik mesleğiyle iştigal ettiğimiz 40 yıllık süreçte de kültürel iktidarı elinde tuttu ama vatandaştan kendisini iktidara taşıyacak kadar oy alamadı.

Oy alanlar ise “kadın cinselliğini” tüketim ve reklam malzemesi olarak gören “Neo-Liberazm”in Türkiye siyasetindeki temsilcileriydi.

Kabaca “Merkez sağın partileri” olarak nitelendirebileceğimiz yapıların iktidar oldukları süreçlerde ise, Anadolu’yu Anadolu yapan kadim kültürel değerler erozyona uğradı.

Dedim ya, bir tek Rahmetli Erbakan’ın başında bulunduğu koalisyon ümit verdi bize.

Ona da, neoliberalizmin beşli çetesi ve zamanın üniformalılar 6 ay tahammül edebildi.

Sonrası “ara dönem” koalisyonları, Marmara Depremi, ekonomik kriz, Kemal Derviş’in Türkiye’ye atanması ve Ak Parti hükümeti.

O dönemlerde Sayın Erdoğan, vesayet odaklarının milli iradeyi hiçe sayan ataklarıyla, tahakkümüyle uğraşıyordu.

Yeni hükümetin ekonomi yönetimi ise, Ali Babacan ve ekibine emanetti.

O ekibin yaptığı da, Kemal Derviş Modeli’ni devam ettirmekti.

Dünyada dolar bolluğu vardı.

Bu bolluktan, sıcak paraya en büyük “faiz kazancı” sağlayan ülkelerden biri olarak öne çıkan Türkiye de faydalandı.

Memlekete bol bol sıcak dolar geldi.

O süreçte bu bolluğu üretime, reel sektöre yönlendirmek, büyük markalar oluşturmaya ağırlık vermek, eğitimin kalitesini arttırmak yerine, “Harca Türkiye” modeli tatbik edildi.

Merhum Özal döneminde “Her evde bir ışık yanmamalı, evlerdeki bütün ışıklar yanmalı” deniliyordu.

“Çikita muzu Türkün Muzu,

Herkes o muzu kullanmalı” deniyordu.

Memleketin hemen her caddesinde açılan “ithal malları mağazaları”na büyük rağbet vardı.

Türkiye çağ atlıyordu.

Ve köylerden kentlere göçenler, bakkallıktan marketliğe, süpermarketliğe ve ihracat-ithalatçılığa terfi ediyordu.

Dünya nimetlerinden faydalanmak onların da haklıydı.

Köyden kopanlar, daha çok tüketerek geçmişteki mahrumiyetin adeta intikamını alıyordu.

*

Bu süreç, kesintilere uğrasa da devam etti.

Marmara Depremi’nin büyük yıkımı bile insanoğluna ibret vermedi.

Ekonomik sıkıntı, Neoliberal Ali Babacan yönetiminin dolar bolluğu ortamındaki neoliberal yöntemleriyle aşıldı.

Daha doğrusu, sıkıntılar ötelendi.

Özelleştirmelerle, “Yurt dışından kaynak gelsin de nasıl gelirse gelsin, gelenden de nereden bulduğunun hesabı sorulmasın” usulleriyle ve bol bol borçlanmayla aşıldı!

Daha doğrusu sıkıntılar halının altına süpürüldü.

Sayın Erdoğan o süreçlerde “Vesayet Odakları” ile uğraşıyordu.

Kapatma davası vesaire ile uğraşıyordu.

Ekonomi yönetimi de Ali Babacan ve ekibindeydi.

*

O dönemde neler yazdık, neler…

Bu sürecin kültürel değerlerimizde, Anadolu Ailesi’nde büyük sıkıntılara sebep olacağı yönündeki uyarılarımız, “çağdışı” bir adamın saplantıları olarak değerlendirildi.

“Harca Türkiye” ikliminde, uğraş dur işte!..

*

Ve bir gün…

Aile Bakanı Derya Yanık çıktı ve “Nüfusumuz hızla yaşlanıyor. Yaşlanmanın en hızlı olduğu Kara Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızla yaşlanıyoruz. Huzurevleri sayısını hızla arttırmalıyız!” mesajını verdi. (Kaynak Anadolu Ajansı)

*

Ali Babacan Yönetimi’nin gitmesi ile Sayın Erdoğan’ın yerli ve milli politikalara ağırlık vermeye başlaması aynı dönemleri denk geliyor aslında.

Ya da şöyle diyelim, Sayın Erdoğan yerli ve milli politikalara ağırlık vermeye başlayınca, Neoliberalizm’in en radikal ve en Muhafaza-KÂR temsilcilerinden Ali Babacan ve ekibi gitti!

*

Sayın Erdoğan ile, “Vesayet Odakları”nın baskı ve tahakkümünü aşmak için yaklaştığı, birlikte hareket ettiği çevrelerin takışması ve çatışması beklenmedik bir durum değildi aslında.

Batı ve İsrail için Türkiye, kapı eşiğinde bekletilecek bir köleydi.

Neoliberalizm ürünlerinin tüketicisi, Batı’nın ve İsrail’in yılmaz bekçisi.

Türkiye, sıkıştırıldığı bu kaptan çıkmaya çalıştıkça kafasına darbeler indirildi.

Darbeler indirildikçe de mukavemeti, üretme ve her alanda bağımsızlığa ulaşma arzusu arttı.

*

Bu süreçte, başta yerli savunma sanayi ve yerli enerji olmak üzere birçok alanda önemli adımlar atıldı.

THY sıradan bir havayolu şirketi ölçeğindeyken dünya devleri arasına girdi, dünyanın en büyük havalimanlarından biri inşa edildi, yerli ve yüksek teknolojili araç üretildi, Dünya’nın gıptayla baktığı “Doğalgaz hamleleri” gerçekleştirildi.

Ve bu süreçte bütün düşman okları Erdoğan’a yöneldi!..

*

Bütün bunlar oldu ama…

Eğitim, kültür, aile meselelerinde işler hiç de iyiye gitmedi.

Diyeceksiniz ki,

“Derslik sayısı bu kadar arttırıldı ama…

Üniversite, lise, ilkokul sayısı bu kadar arttırıldı ama..

Katsayı haksızlığına son verildi ama…

Eğitimde ve çalışma hayatında başörtüsü serbest bırakıldı ama…

Hatta ve hatta birçok okula bedava kablosuz internet erişim imkanı sağlandı ama!..”

EyvaAllah..

Bunların hepsini görüyoruz elbet.

Bunları küçümsüyor da değiliz…

Amma velâkin…

Zemininde “Önce Ahlâk ve Maneviyat” olmayan hamlelerin sonu nereye varır?

Dünya kadar paranız olsa, dünyanın en iyi okullarını bitirmiş olsanız…

Dünyanın en havalı şirketinde çalışmış olsanız…

Ne bileyim;

Bir eliniz yağda, bir eliniz balda olsa…

Bütün bunları hazmedecek, hayır işlerine gitmelerine vesile olacak “Manevi Tedrisat” alt yapınızyoksa neye yarar, sizi uçurumlara sürüklemekten başka!..

Evet evet,

Altı doldurulabilirse…

“Aileyi Koruma Kalkanı” hamlesi çok önemli bir hamle.

Bakalım, yakından takip edelim kısmetse.

Ya, bakınız…

Yine gürültüye geldik!..

Bu yazımızda, Sayın Erdoğan’ın vaat ettiği “Aile Koruma Kalkanı” hamlesinden ve bu hamlenin çok önemli ayaklarından biri olan “ev hanımlarına emeklilik” meselesinden bahsedecektik…

Mübarek Ramazan’ı geride bırakmış ve Mübarek Bayram’a ulaşmış olmaktan kaynaklanan hüzün-sevinç karışımı duygular bizi aldı, nerelere götürdü.

Neyse…

Merak edenler “ev hanımlarına emeklilik” başlıklı yazılarımızı rahatlıkla bulabilirler.

Bu konunun daha fazla üzerine gitmem gerektiğini söyleyen okuyucularım için de “bayram sonrası”nı işaret edeyim.

Ev hanımlarına emeklilik meselesi, memleket meselesi…

Niçin mi?

Yazmaya, anlatmaya devam İnşaAllah.

Konuya biraz baktım, böyle bir teklif sunulmuş Meclis’e.

Komisyon’da bekliyormuş...

Böyle bir şey olabilir mi?

Aslında makûl…

“Erken yaşta emeklilik” diye bir durum yok.

En az 50 yaş.

“Bedavadan emeklilik” diye bir şey de yok, primler tamamlanacak.

Yurt dışında çalışan vatandaşlarımız, burada sigorta başlangıçları varsa prim yatırarak emekli olabiliyorlar malûm.

Bu da böyle olur, olursa.

E, aile meselesi de “beka” meselesi…

Evliliği 25, hatta 30 yıl sürdürmüş olma şartının aranması da güzel olmaz mı?

Evlilikleri teşvik, boşanmalara fren…

Hayra motor, şerre fren.

*

Gecelerini gündüzlerine katarak, evi çekip çeviren hanım efendiler, bebekleriyle, çocuklarıyla birebir ilgilenmek suretiyle büyük ve çok güzel bir “iş” yapıyorlar.

Milyon tane en iyi, en şefkatli bakıcı bir araya gelse, bir bebeğe annenin verdiği şefkatin milyonda birini veremez!..

Sevgi pınarından kana kana su içmiş çocuklar, çok daha mutlu ve huzurlu büyükler olurlar.

En küçük bir anlaşmazlıkta karşıdakinin gırtlağına sarılmazlar!..

Evliliği 25 ya da 30 yıl boyunca sürdürmeyi başarmış, emekli olmamış, yaşı da 50’yi geçmiş olanlara “emeklilik imkânını” sunmak, her bakımdan faydalı olur.

Ev hanımı, gerekli prim ödemesini yaptıktan sonra verilecek “küçük maaş”ı götürüp Paris’te harcayacak değil!..

Para yine burada kalacak.

Ev hanımlarına emeklilik yolu açılırsa, işsizlik de önemli ölçüde azalır üstelik…