Ev hanımlarına emeklilik!..
İktidar’ın seçim vaatleri arasında “Aile Koruma Kalkanı”da var malûm.
“Ailemizin korunması
için her türlü tedbir alınacak, her türlü adım atılacak…” deniliyor.
“Ev hanımlarına emeklilik yolunun açılması”
da bu pakete dahil.
*
Bendeniz, bu işleri 40 senedir yazıyorum:
Aile meselesi memleket meselesidir…
Ev hanımının emeğini
hiçe sayan bir zihniyet dünyası da, Neoliberalizm’e esir olmuş demektir!..
Bundan dolayıdır ki…
Sayın Erdoğan’ın bu vaadi son derece yerindedir!..
Benim teklifim:
Evlilikte 25 (ya da
30) yılını doldurmuş hanımlara, uygun “toplu” prim ödemesiyle emeklilik yolu açılmalı
ve de çocuk başına (meselâ 2 yıl) erken emeklilik imķânı getirilmeli.
Biz bunu yıllardır yazıyor, söylüyoruz.
Bu konuda bir CHP Milletvekili teklif vermişti.
HÜDA-Par da ısrarlı bir şekilde gündemde tutmuştu kendi
teklifini.
Hadi bakalım, hayırlısı!..
NEOLİBERAL
MUHAFAZA-KÂRLIK, KEMAL DERVİŞ, ALİ BABACAN VE AİLEMİZ!
Aile Meselemiz..
Ak Parti’den önceki iktidarlar arasında sadece Rahmetli Erbakan’ın başında bulunduğu
Refahyol’dan ümitliydik.
Zira, diğerlerinin “aile”
gibi bir dertleri yoktu zaten.
İstisnasız söylüyorum, yoktu.
LGBT’nin bileşenlerini adeta kutsayan “tek şef” zihniyeti, bizim
gazetecilik mesleğiyle iştigal ettiğimiz 40 yıllık süreçte de kültürel iktidarı
elinde tuttu ama vatandaştan kendisini iktidara taşıyacak kadar oy alamadı.
Oy alanlar ise “kadın
cinselliğini” tüketim ve reklam malzemesi olarak gören “Neo-Liberazm”in Türkiye siyasetindeki temsilcileriydi.
Kabaca “Merkez sağın
partileri” olarak nitelendirebileceğimiz
yapıların iktidar oldukları süreçlerde ise, Anadolu’yu Anadolu yapan
kadim kültürel değerler erozyona uğradı.
Dedim ya, bir tek Rahmetli
Erbakan’ın başında bulunduğu koalisyon ümit verdi bize.
Ona da, neoliberalizmin beşli çetesi ve zamanın
üniformalılar 6 ay tahammül edebildi.
Sonrası “ara dönem”
koalisyonları, Marmara Depremi, ekonomik kriz, Kemal Derviş’in Türkiye’ye
atanması ve Ak Parti hükümeti.
O dönemlerde Sayın Erdoğan, vesayet odaklarının milli
iradeyi hiçe sayan ataklarıyla, tahakkümüyle uğraşıyordu.
Yeni hükümetin ekonomi yönetimi ise, Ali Babacan ve ekibine emanetti.
O ekibin yaptığı da, Kemal
Derviş Modeli’ni devam ettirmekti.
Dünyada dolar bolluğu vardı.
Bu bolluktan, sıcak
paraya en büyük “faiz kazancı” sağlayan ülkelerden biri olarak öne çıkan
Türkiye de faydalandı.
Memlekete bol bol sıcak dolar geldi.
O süreçte bu bolluğu üretime, reel sektöre yönlendirmek,
büyük markalar oluşturmaya ağırlık vermek, eğitimin kalitesini arttırmak
yerine, “Harca Türkiye” modeli
tatbik edildi.
Merhum Özal döneminde “Her
evde bir ışık yanmamalı, evlerdeki bütün ışıklar yanmalı” deniliyordu.
“Çikita muzu Türkün
Muzu,
Herkes o muzu
kullanmalı” deniyordu.
Memleketin hemen her caddesinde açılan “ithal malları mağazaları”na büyük rağbet vardı.
Türkiye çağ atlıyordu.
Ve köylerden kentlere göçenler, bakkallıktan marketliğe,
süpermarketliğe ve ihracat-ithalatçılığa terfi ediyordu.
Dünya nimetlerinden faydalanmak onların da haklıydı.
Köyden kopanlar, daha çok tüketerek geçmişteki mahrumiyetin
adeta intikamını alıyordu.
*
Bu süreç, kesintilere uğrasa da devam etti.
Marmara Depremi’nin büyük yıkımı bile insanoğluna ibret
vermedi.
Ekonomik sıkıntı, Neoliberal Ali Babacan yönetiminin dolar
bolluğu ortamındaki neoliberal yöntemleriyle aşıldı.
Daha doğrusu, sıkıntılar ötelendi.
Özelleştirmelerle, “Yurt
dışından kaynak gelsin de nasıl gelirse gelsin, gelenden de nereden bulduğunun
hesabı sorulmasın” usulleriyle ve bol bol borçlanmayla aşıldı!
Daha doğrusu sıkıntılar
halının altına süpürüldü.
Sayın Erdoğan o süreçlerde “Vesayet Odakları” ile
uğraşıyordu.
Kapatma davası vesaire ile uğraşıyordu.
Ekonomi yönetimi de Ali Babacan ve ekibindeydi.
*
O dönemde neler yazdık, neler…
Bu sürecin kültürel değerlerimizde, Anadolu Ailesi’nde büyük
sıkıntılara sebep olacağı yönündeki uyarılarımız, “çağdışı” bir adamın saplantıları olarak değerlendirildi.
“Harca Türkiye”
ikliminde, uğraş dur işte!..
*
Ve bir gün…
Aile Bakanı Derya Yanık çıktı ve “Nüfusumuz hızla yaşlanıyor. Yaşlanmanın en hızlı olduğu Kara
Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızla yaşlanıyoruz. Huzurevleri sayısını hızla
arttırmalıyız!” mesajını verdi. (Kaynak Anadolu Ajansı)
*
Ali Babacan Yönetimi’nin gitmesi ile Sayın Erdoğan’ın yerli
ve milli politikalara ağırlık vermeye başlaması aynı dönemleri denk geliyor
aslında.
Ya da şöyle diyelim, Sayın Erdoğan yerli ve milli
politikalara ağırlık vermeye başlayınca, Neoliberalizm’in en radikal ve en
Muhafaza-KÂR temsilcilerinden Ali Babacan ve ekibi gitti!
*
Sayın Erdoğan ile, “Vesayet
Odakları”nın baskı ve tahakkümünü aşmak için yaklaştığı, birlikte hareket ettiği
çevrelerin takışması ve çatışması
beklenmedik bir durum değildi aslında.
Batı ve İsrail için Türkiye, kapı eşiğinde bekletilecek bir
köleydi.
Neoliberalizm ürünlerinin tüketicisi, Batı’nın ve İsrail’in
yılmaz bekçisi.
Türkiye, sıkıştırıldığı bu kaptan çıkmaya çalıştıkça
kafasına darbeler indirildi.
Darbeler indirildikçe de mukavemeti, üretme ve her alanda
bağımsızlığa ulaşma arzusu arttı.
*
Bu süreçte, başta yerli savunma sanayi ve yerli enerji olmak
üzere birçok alanda önemli adımlar atıldı.
THY sıradan bir havayolu
şirketi ölçeğindeyken dünya devleri arasına girdi, dünyanın en büyük
havalimanlarından biri inşa edildi, yerli ve yüksek teknolojili araç
üretildi, Dünya’nın gıptayla baktığı “Doğalgaz hamleleri” gerçekleştirildi.
Ve bu süreçte bütün düşman okları Erdoğan’a yöneldi!..
*
Bütün bunlar oldu ama…
Eğitim, kültür, aile meselelerinde işler hiç de iyiye
gitmedi.
Diyeceksiniz ki,
“Derslik sayısı bu
kadar arttırıldı ama…
Üniversite, lise,
ilkokul sayısı bu kadar arttırıldı ama..
Katsayı haksızlığına
son verildi ama…
Eğitimde ve çalışma
hayatında başörtüsü serbest bırakıldı ama…
Hatta ve hatta birçok
okula bedava kablosuz internet erişim imkanı sağlandı ama!..”
EyvaAllah..
Bunların hepsini görüyoruz elbet.
Bunları küçümsüyor da değiliz…
Amma velâkin…
Zemininde “Önce Ahlâk
ve Maneviyat” olmayan hamlelerin sonu nereye varır?
Dünya kadar paranız olsa, dünyanın en iyi okullarını
bitirmiş olsanız…
Dünyanın en havalı şirketinde çalışmış olsanız…
Ne bileyim;
Bir eliniz yağda, bir eliniz balda olsa…
Bütün bunları hazmedecek, hayır işlerine gitmelerine vesile
olacak “Manevi Tedrisat” alt yapınızyoksa neye yarar, sizi uçurumlara
sürüklemekten başka!..
Evet evet,
Altı doldurulabilirse…
“Aileyi Koruma
Kalkanı” hamlesi çok önemli bir hamle.
Bakalım, yakından takip edelim kısmetse.
Ya, bakınız…
Yine gürültüye geldik!..
Bu yazımızda, Sayın Erdoğan’ın vaat ettiği “Aile Koruma Kalkanı” hamlesinden ve bu
hamlenin çok önemli ayaklarından biri olan
“ev hanımlarına emeklilik” meselesinden bahsedecektik…
Mübarek Ramazan’ı geride bırakmış ve Mübarek Bayram’a
ulaşmış olmaktan kaynaklanan hüzün-sevinç karışımı duygular bizi aldı, nerelere
götürdü.
Neyse…
Merak edenler “ev hanımlarına emeklilik” başlıklı
yazılarımızı rahatlıkla bulabilirler.
Bu konunun daha fazla üzerine gitmem gerektiğini söyleyen
okuyucularım için de “bayram sonrası”nı işaret edeyim.
Ev hanımlarına
emeklilik meselesi, memleket meselesi…
Niçin mi?
Yazmaya, anlatmaya devam İnşaAllah.
Konuya biraz baktım, böyle bir teklif sunulmuş Meclis’e.
Komisyon’da bekliyormuş...
Böyle bir şey olabilir mi?
Aslında makûl…
“Erken yaşta emeklilik” diye bir durum yok.
En az 50 yaş.
“Bedavadan emeklilik” diye bir şey de yok, primler tamamlanacak.
Yurt dışında çalışan vatandaşlarımız, burada sigorta başlangıçları varsa
prim yatırarak emekli olabiliyorlar malûm.
Bu da böyle olur, olursa.
E, aile meselesi de “beka” meselesi…
Evliliği 25, hatta 30 yıl sürdürmüş olma şartının aranması da güzel olmaz
mı?
Evlilikleri teşvik, boşanmalara fren…
Hayra motor, şerre fren.
*
Gecelerini gündüzlerine katarak, evi çekip çeviren hanım efendiler,
bebekleriyle, çocuklarıyla birebir ilgilenmek suretiyle büyük ve çok güzel
bir “iş” yapıyorlar.
Milyon tane en iyi, en şefkatli bakıcı bir araya gelse, bir bebeğe annenin
verdiği şefkatin milyonda birini veremez!..
Sevgi pınarından kana kana su içmiş çocuklar, çok daha mutlu ve huzurlu
büyükler olurlar.
En küçük bir anlaşmazlıkta karşıdakinin gırtlağına sarılmazlar!..
Evliliği 25 ya da 30 yıl boyunca sürdürmeyi başarmış, emekli olmamış, yaşı
da 50’yi geçmiş olanlara “emeklilik imkânını” sunmak, her bakımdan faydalı
olur.
Ev hanımı, gerekli prim ödemesini yaptıktan sonra verilecek “küçük
maaş”ı götürüp Paris’te harcayacak değil!..
Para yine burada kalacak.
Ev hanımlarına emeklilik yolu açılırsa, işsizlik de önemli ölçüde azalır
üstelik…