Dolar (USD)
34.64
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
2924.79
BIST 100
9671.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ağustos 2013

ETÖ yoksa bu ne?

ETÖ operasyonu Türkiye'nin demokratikleştirilmesi için kaçınılmazdı. Soğuk Savaş dönemi illegal-yeraltı örgütleri, Avrupa ülkelerinde çok sorunlu bir şekilde bitirildi. Bizde de aynı süreç ciddi sıkıntılarla sürdü.

Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümetin onurlu ve kararlı duruşu sayesinde ülkenin en ciddi kamburu Ergenekon operasyonlarıyla düzeltilmiş oluyor.

Dava sonuçlanınca, kimileri sanki bu ülkede derin güçlerin on yıllarca süren vesayeti olmamış ve bunu suikaste vardıran çirkin eylemlerle sürdürmemişler gibi davranıp operasyonun bütünüyle haksız ve siyasi ihtiraslarla yapıldığını yaymaya çalışıyor. Oysa ülkemiz bu örgüt(ler)den dolayı hiçbir zaman tekin bir ülke olamadı.

Bu ülkede bir başbakan ve iki bakan idam edildi. Hiçbir darbeciden hesap sorul(a)madığı gibi 'bir daha böyle bir darbe olmasına izin vermeyiz' diyebilen bir Allah'ın kulu çıkmadı.

Bu ülkede 3 darbe-muhtıra, 1 postmodern darbe, 1 e-muhtıra yaşandı. Kimse (27 Nisan 2007'deki emuhtıra hariç) 'ne oluyoruz?' diyemedi.

Bu ülkede ordu destekli derin güçler, halkın saygın iradesine tecavüz ederek Anayasa Mahkemesine parti kapattırdılar kimse 'demokratik bir ülkede bu ne hal?' diyemedi.

Bu ülkede 'sabah sağcıları vuran silah akşam solcuları vurdu'ğu halde kimse çıkıp 'ya hu burası muz cumhuriyeti mi, bu nasıl iş?' diyemedi.

Bu ülkede ordu tarafından belirlenen şirketler dışındaki şirketlere hayat hakkı tanınmadı, burjuvazisini askerin belirlediği bir ülkede başka zengin iş adamı/burjuvaziye izin verilmedi, ama bir Allah'ın kulu orduya 'senin işin holding oluşturmak mıdır, burası Dingonun ahırı mı, siz neyle uğraşıyorsunuz' diyemedi.

Bu ülkede derin devlet 'cumhuriyetçi' yazar-akademisyen-iş adamı-siyasetçileri katlettiği halde yine derin devletin gazeteleri, bürokratı, siyasetçisi çıkıp 'bakın irtica hortluyor, bunlar böyle alçak teröristtirler' dedi, fakat bir Allah'ın kulu çıkıp 'siz ne içtiniz, vuran sizsiniz, ülkeyi gerip alçak makam ve mevzilerinizi sağlama almak için kendi yandaşlarınızı siz öldürdünüz' diyemedi.

Bu ülkede yabancı ülkelerin (mesela Almanya) Türkiye üzerindeki kirli emellerini araştıran gazeteci-akademisyen (mesela Hablemitoğlu) katledildi ve siz irtica zırvanızı yükselttiniz de kimsecikler 'ya hu sizin beyniniz de mi yok' diyemedi.

Bu ülkede densiz bir subay ülkenin başbakanına kameralar karşısında küfredecek, bu alçak subay bu küfürden sonra terfi edecek ve kimse çıkıp 'bu haysiyetsizliği yapamazsınız, bu ülkede hukuk yoksa da yasalar var' diyemedi ve biz de bu alçaklığın derin desteği olmadan yapılacağına inanacağız öyle mi?

Bu ülkede boşu boşuna insanımızın kanı göl olurken 'artık bu kan dursun, çocuklarımız yaşasın' diyen aklıselim şahsiyetler (mesela Eşref Bitlis) katledildi. Bunu araştırıp neyin nesi olduğunu ortaya çıkaracaklarına 'buzlanma diyelim kurtaralım' dediler, ama bir babayiğit çıkıp 'hayır, siz öldürdünüz' diyemedi. Bunu kafadan atmıyorum, buyurun beraber okuyalım: "Orgeneral Eşref Bitlis olayıyla ilgili dönemin Genel Kurmay BaşkanıDoğan Güreşbu karanlık oyuna boyun eğmiştir. Her şey bir tarafa silah arkadaşının hakkınıdahi arayamamıştır.Güreş, retici firmanın 'uçak satmayız'tehdidi karşısında kazada uçak hatasıihtimalini araştırmadıklarını" söylemişve kazada, "pilotaj hatasına da rastlayamadıklarını" ifade ediyor. Güreş, "bunun üzerine 'buzlanma' gibi bir ara bir yol bulduklarınısöylediği öğrenildi."*

Bu ülkede yaşanan söz konusu pervasızlığa da 'bu ne demek oluyor?' diyen bir 'yurtsever' çıkmadı.

Bu ülkede çeteler kuruldu, yargısız infazlar yapıldı, terör örgütlerini besleyen, eğiten devletin 'elemanları' oldu yine kimse 'bu nasıl bir ülke?' diyemedi.

Bu ülkede jandarmaya bağlı JİTEM adı verilen bir ölüm makinası kuruldu, binlerce cinayet işlendi, asit kuyularına insanlar atıldı, binlerce köy yakıldı, aralarında benim de bulunduğum sayısız kişiye olmadık işkenceler reva görüldü ve ne yazık ki bugün hukuuuuk diye çığıranlardan bir kişi, bir tek kerecik 'n'oluyoruz?' demedi ve kimse de bir şey diyemedi. Ele başılarından Veli Küçük'ün görev bölgelerinde 'ölüm üçgenleri' oluşturulduğunu Edirne'deki Bayram Amca, Iğdır'daki Seyfettin Dayı biliyordu ama bu ülkenin ulusalcıları tarafından çok iyi tanınan dönemin 'bağımsız' yargısı ve 'hukuk devleti' bu ölüm üçgenini bilmiyordu öyle mi?

Bu ülkede insanlara inancından dolayı, ırklarından dolayı olmadık insanlık dışı muamelelerde bulundular, okullardan atıldılar, ordudan atıldılar, memurluktan atıldılar (bunlardan biri olan bendeniz de 6,5 yıl yasaklıydım) milletvekilliği yemininden mahrum edildiler kimse 'akıl tutulması bu, yapmayın' diyemedi.

Şimdi bu saydığımız ve bin katını sayamadığımız hukuk dışı, yasa dışı, insanlık dışı işler olmuş ve bu olan bitenlere bizim çetesiz, örgütsüz, devlet içinde ciddi desteği olmayan işlermiş gibi inanmamız bekleniyor. Hayır beyler, devlet içinde ve devletten daha 'güç'lü bir organizasyon olmadan bunların hiçbirisinin olmasının imkan ve ihtimali olamaz.

Yoksa avukat bozuntusu Alpaslan Arslan Danıştay gibi koruma düzeyi yüksek makamı incelemeye alacak, silahıyla içeri girecek, elini kolunu sallaya sallaya toplantı salonuna girecek, hakim vurabilecek öyle mi? Derin devletin ETÖ'sü olmasa o çevredeki bütün güvenlik kameraları 'karartma geceleri' moduna alınabilecek öyle mi? Bu alçakça saldırıyı türban için 'dinciler' yapacak öyle mi? Ve siz bu milleti bu kadar saftrik sanıyorsunuz he mi?

Şimdi anladınız mı saftrik kimmiş?

ETÖ vardır, çökertildi.

Zordu, hala bazı faylar faal ama çok etkili değil.

Yargılamada sorun olmadı mı? Elbetteki kulun her işinde sorun bulmak mümkün, bunların giderilmesi temennimizdir. Bu davada ETÖ artık tescillendi, neler yaptıkları da. Bundan böyle geçmişteki olayları vuracağımız bir ölçütümüz oldu.

Hukuk devleti olma yolunda zorunlu olan bir mesafe bu dava ile tamamlanmış oldu. Tabi, bu arada Ak Parti iktidarının hakkını teslim etmemek insaf ve vicdanla bağdaşmaz. Bundan sonra mı?

'Dur bakali n'olcek...'

Twitter: @ahmetay_

*Ahmet Ay, Bu Subayları Kim Öldürdü? Milat Gazetesi, Derinlik, 06. 01. 2012