Etnik-Politik Sorun ve Çözüm Meselesi
Bölgesel ve küresel
savaş tehlikesine karşı devlet karar mekanizmalarının ülkenin en kronik sorunu
olan kürt sorunu konusunda Türk-Kürt işbirliği önerisinden bahsediyor olması
cumhuriyet tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline
sahiptir.
Karşılıklı uzatılan bu ellerin sıkılması konusunda heyecenla karışık bir
temkinli olma hali mevcut. Devlet Bahçeli’nin önerdiği Türk-Kürt birliğinin
oluşması için ne yapılması gerekecek?
Türklerle Kürtlerin bu ülkede diyalog, barış, eşitlik ve adalet gibi
kavramlarla ortak paydalarda bir arada olması hepimizin dileğidir.
Hem Türkler hem de Kürtler yeni bir kardeşlik hukuku kurmak için ne yapmalı?
eşit ve hukuki bir yaşamı inşa etmek için nasıl davranmalı? soruları
hukuki/sosyal açıdan sorgulanmalıdır.
Türkçe gibi Kürtçe dilinin de yaşamasına, yeni kuşaklara aktarılmasına,
edebiyat fakültelerinden konservatuvarlara, filmlerden tiyatrolara, anaokulundan
yüksek lisanslara, Meclis kürsüsünden uçak anonslarına kadar var olması ne
derece normalleşecek çağdaş/önyargısız ele alınmalıdır örneğin.
Sokakta Kürtçe şarkı söyleyenler eşliğinde bir Vanlı ile bir Trabzonlu genç
birlikte dans edebilmeli.
Şimdi Şunu kabul etmemiz gerekiyor, Güncel Bir Sorun
Olarak Halihazırda Türkiye’de toplumsal barış ve huzurun önündeki en büyük
engel durumunda olan Kürt meselesi, özünde etno-politik bir sorundur.
Bu gibi etno-politik sorunlar elbette sadece
Türkiye’de yaşanıyor değildir. Dünyanın birçok yerinde siyasal organizasyonlar,
mesailerinin büyük bir bölümünü bu türden sorunları çözmek için harcıyorlar.
Denilebilir ki, etno -politik sorunlarla karşı karşıya
gelmek, onları ortadan kaldırmaya veya etkilerini azaltmaya çalışmak, bu
sorunları siyasal sürece dâhil etmek veya sürecin dışında tutmaya çabalamak,
ulus-devletler döneminin belirleyici özelliklerindendir.
Kısacası, etno-politik meselelerin varlığı evrensel
bir nitelik taşır ve Türkiye’de bir ulus-devlet olarak örgütlenmeye başladığı
günden beri -çeşitli adlar altında- bu meselelerle uğraşıyor.
Türkiye’nin Kürt meselesinin birçok boyutu
bulunmaktadır. Sorunun çok boyutlu olması ise, kaçınılmaz bir biçimde,
maliyetin de ağır olmasını beraberinde getirmektedir. Bilhassa son 25 yılda
bununla bağlantılı olaylar her alanda son derece ciddi tahribatlar yaratmıştır.
Kürt meselesinin bugünkü durağan ve çözümsüzmüş gibi haliyle devamı, askerî
vesayete son verilmesinin ve mekanizmaları işleyen tam bir demokratik siyasî
hayatın oluşturulmasının önündeki belki en büyük engeldir.
Hiç şüphe yok ki, her toplumsal varoluş kendi içinde
sorunlar barındırır. Esasen bu durum, daha genelde bu dünyada insan olarak
varoluşumuzun doğasından kaynaklanmaktadır.
Öncelikle sorunun arkasındaki nedenler net bir şekilde
anlaşılmalı, bunu yapmadan hiç bir sorunu çözmek mümkün değildir.
Bu “anlama” çabası ise, işaret ettiğimiz genel
perspektif içinde, hem nedenleri teşhis etmeyi -ama doğru teşhis etmeyi- hem de
bunların hangisine müdahale edebileceğimizi idrak etmeyi kapsamaktadır. Bu gibi
büyük sorunların nedenlerini iyi teşhis etmek, ayrıca, gelecekte benzer
sorunların ortaya çıkmasına meydan vermemek bakımından da önemlidir. Soruna çok
dar bir açıdan bakmak onun kapsadığı geniş sosyal alanı örtemediği gibi; sorunu
yok saymak da onun yaşandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Toplumsal sorunlara
bu tarz bir yaklaşım, sorunların uzlaşma içinde çözüme kavuşmalarını engeller
ve hatta aksi istikamette bir işlev görerek daha da büyümelerine ve
ağırlaşmalarına sebebiyet verir.
Birçok boyutu bulunan bu sorunu indirgemeci bir
mantıkla tek boyutlu olarak ele almak ve çözümü bu metotta aramak, her zaman
için olumsuz birtakım sonuçları da beraberinde getirdi. Zira sorun, ağırlıklı
olarak salt terör sorunu olarak kabul edildiğinden, çözüm de bir tek askerî
önlemlerde arandı. Toplumsal bir meseleyi yalnızca askeri önlemlerle çözmeye
yeltenmek ise doğal ve meşru toplumsal talepler ile aramıza koca bir duvar örer
ve bu duvar, arkasında kimi kesimler tarafından muhtemel yaşatılacak gayri
insani ihlalleri de görmemizi engelleyecektir.
Batı demokrasilerinde bu problemin bize göre daha az
travma/sosyal tahribatlara sebep olması bir ölçüde üstesinden gelinebilmesini
sağlayan şey, evrensel değer olarak milliyetçilik ve ulus devlet kavramının
daha geniş bir yelpazeden ele alınmasıdır.
Ekonomik, siyasal ve sosyal açıdan bu denli ağır
faturalar çıkartan bir sorunun ilânihaye sürmesi, ne düşünülebilir ne de kabul
edilebilir. Evet ülke olarak ivedilikle bu sorunun çözümü üzerinde
yoğunlaşmalıyız.
Zira Türkiye’nin içte ekonomisini düzeltmiş, içte ve
dışta barışı tesis etmiş, toplumsal istikrara kavuşmuş ve refah düzeyini
yükseltmiş bir ülke olması, tüm bu hedeflerin önünde set oluşturan her ne ad ve
isim ile tanımlanıyor olsa da anayasal etnik ve Sosyal aidiyet bağlamında Kürt
vatandaşlarımızla ilgili etno-politik meselelerin çözümünü zorunlu kılmaktadır