Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Estetikten anesteziye dijitalizm

Ruhun sonsuzluğunu görme biçimleri içinde kültürel etkinliklerin ayrı bir yeri var. Bir zihin ve duyarlılık harmanı olan kültürel aktiviteler her bakımdan insanı olduğundan daha geniş ufuklara taşıyor, içinde bulunduğu ataletten uzaklaştırıp varoluşuna sayısız yeni uç ekliyor. İnsan oluş lüksünü bir kez daha hatırlatarak unutulmuş gibi görülen, işlevsizleşmiş pek çok insani hasleti de pratik zeminine taşıyor. Böylece kültürün hayatın içine çektiği bilimsel ve sanatsal oluşumların güncel yaşamın parçasına dönüşmesi, yaratıcı bir kımıltının hayatın rutin akışının paslarını silmesi, fazlalıklarını ayıklaması, kirlerini temizleyerek ortaya saf, duru bir yaşam alanı bırakması sağlanmış oluyor. Denilebilir ki ruhun bedene, zamanın mekana, bilincin nesneye üstünlüğü sanatın ve onun kolektif biçimi olan kültürün doğaya üstünlüğünü beraberinde getiriyor ve kültüre özgü bu üstünlük bir bakıma insanın diğer canlılar kategorisindeki payesini perçinleyen bir eyleyişe dönüşüyor. Kolektif şuurda sıkça dillendirilen kültürlü insan, kültürsüz insan, cahil toplum, kültürlü toplum vurgusu da pek çok bakımdan bir durum tespiti olduğu kadar bir konum belirlemeyi işaret ediyor.

Asli görevi bilimsel bilgi üretmek ve yaymak olan üniversiteler ile üretilmiş olanı kültürün bir parçasına dönüştürerek onu yaşanabilir kılmak olan belediyelerin yapması gereken işlerden biri de bu olsa gerek. Son aşamada içinden geçilen bir süreç var ve bu sürecin zamanın tam da o noktasına dokunma biçimi bir üniversiteyi ve şehri diğerinden ayırır. Bu ayrım noktalarının farkında olan ve güncel yaşamın estetikleştirilmesine adanmış gibi görünen Bursa Osmangazi Belediyesi ile Uludağ Üniversitesi’nin daveti üzerine geçtiğimiz Cuma günü Bursa Şadırvanlı Han’da “Estetik ve Dijitalizm” adlı bir konferans verdim. Kısa aralarla şahsımı ikinci kez üniversitelerine ve şehirlerine davet eden değerli meslektaşlarım Prof. Dr. Hatice Şahin, Prof. Dr. Alev Sınar Uğurlu, Prof. Dr. Nesrin Tağızade Karaca ile hem yazılı hem de sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla neredeyse vaktinin tamamını sanata, kültüre, müziğe ve estetiğe ayıran, Şadırvan Kültür etkinliklerinin görünmez kahramanı Ahmet Özen’e hassaten teşekkür ederim. Konferans metinlerinin yayınlanacağı da düşünülürse memleketimize üniversite-yerel yönetim işbirliğinin en harika örneklerini yaşatmakla kalmıyorlar, geleceğin dünyasına da derli toplu bir kültürel miras bırakıyorlar. Sağ olsunlar, var olsun, Allah ömürlerini ve işlerini bereketli kılsın.

Konferans ile ilgili dikkatlere gelince yargı cümlesini sona bırakmadan, şimdiden ifade edelim: İradeyle olan belirgin ilişkisi estetiği uçlarda, kabuğa yakın ve yüzey tahkimi olmanın ötesine taşıyarak onu ontolojik bir düzleme oturtur. Her haliyle insan Tanrı’nın şiiridir, estetik bir öznedir ve bu vasfını yitirdiğinde aşınır, geri çekilir, şiir nesre, nesir alelade bir cümleye tahvil olunur. Estetik, insan için tahkim edici, tamamlayıcı bir yüzey tabaka, bir deri katmanı değildir; özü dallara taşımanın, orada çiçek açma vesilesinin çok ötesinde, özün bizatihi tahkiminin vazgeçilmez ögesidir. Sadece ruhumuzla değil, bedenimizle de tanımlandığımız için insanız. Anlam bahçesi yüzümüz, açıyı genişleten boynumuz, nesneyi kavrayan ellerimiz, yerçekimine meydan okuyan dik duruşumuzla insanız. Ruhumuza biçim veren inanç, ahlak, karakter, duyarlılık kadar yüzümüze yansıyan irade türevleri de bizi insan kılar. Burada insan oluş, beşere özgü bir teyakkuzla sağlanır ki o teyakkuz her düzeydeki hissedişe vurgu yapar. Bir dünya yolcusu olarak insan alından başlayarak topuklara kadar anlam veriş ve hissediş ormanının gölgesinde eğleşir. İnsan ruhen de bedenen de bir estetik harikalar diyarıdır ve onun karşısında, öteki kutbunda “anestezya” durur ki bu tam bir geriye gidiş, bir uyuşukluk halidir. Uyku sadece yorgunlara yakışır. Karanlık sadece ışığı parlatmanın gerekçesidir. İnsan türü için estetik ne kadar canlı, diri, hayat bahşedici ise anestezik olan da bir o kadar durağan, mat ve ölümcüldür. Estetiğin tam karşısında duran anestezi hayatın düşmanıdır. Ağrıları dindirse de hissedişi katlettiği için olsa olsa geçici bir nefes anlamına gelebilir. Hissediş gözeneklerini kapatan, insanı dışarıya ulaştıran damarları tıkayan her türden uyuşukluk insanın düşmanıdır. Varoluşun, ışığın, hareketin, eyleyişin ve burada oluşun negatif karşılığıdır anestezi. Hangi şekilde gelirse gelsin uyuşukluk hayatın katili, hatta itiyada dönüşürse celladıdır.

Dijitalizm, insanlığın baştan beri getirdiği, biriktirdiği, incelttiği estetik biçimleri kendi potasında, gözeneksiz, geçirgenliği olmayan cam ekranda eriterek hayatı bir uyuşukluklar sahnesine dönüştürür. Uyuşukluk uykuyla, rehavetle, atalet ve irade sönüklüğüyle ilgilidir ve doğasında donukluk vardır. Enerjiyi soğurup donuklaştıran araçlar üretmek suretiyle dijitalizm bir anestezi stratejisi ve uygulaması olarak iradeyi susturur, acıyı yok edeyim derken hayatın lutfettiği sayısız keyif alanını da dinamitler. Bu haliyle o anestezinin sözcüsüdür ve işi saçlarından topuklarına kadar insanı hissizleştirmek, iradesini dondurarak elinden almak, içeriden dışarıya yayılan neşesini soğurmak, onu kıskıvrak bağlayıp insan olmaktan çıkarmaktır. Dijitalizm sağlığı rehin alan bir hastalık, iradeyi sönükleştiren bir virüs, varoluşa el koyan despotik, şeytani bir ambargocudur. Yazık ki yansılamadan yanılsamaya geçiş insanı sadece harika bir doğanın içinde prangaya vurulmuş bir köleye dönüştürmedi, fakat aynı zamanda bedensel mahkumiyetini hayalleriyle özgürlük yolculuğuna çıkaran iradesinin de kolunu kanadını kırdı. Cam ekran karşısında beyin felcine uğrayan zavallı otomatlardan başka neyiz?