Eskimez Yazı
Çocukluğumda ilk anda hemen anlayamadığım bu tabiri çevremden duymuştum: "Eskimez Yazı". Ne demekti bu, bir yazının eskisi yenisi olur muydu? Yazı eskir miydi? Eskimez yazı hangi anlama geliyordu? Beni bir ağabey kenara çekmiş ve demişti ki: "Bugün kullandığımız alfabe Latin alfabesidir, bizim bundan ayrı olarak bin senedir kullandığımız bir yazı vardır. Ona Osmanlı Türkçesi deniliyor. Ama biz 'eskimez yazı' diyoruz. İnşallah hiçbir zaman eskimeyecek ve her zaman kullanılacak." Nur talebelerinin bir kısmı bu alfabeyi hiç bırakmadı. Risaleleri eskimez yazı ile okuyup yazdılar. Bu sadakati gösteren güzel insanlar, şimdi büyük ilgi gören Osmanlıca dergisini çıkarıyorlar. Keşke adını Osmanlı Türkçesi'ne çevirseler. Tabiu00ee sadece bu cemaat değil, Türkiye'de bazı vakıfların gayreti ve şahsu00ee çabalarla bu alfabe unutturulmadı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin aziz hocalarını unutmamalıyız. Mehmet Kaplan, Faruk Kadri, Timurtaş, Abdülkadir Karahan, Muharrem Ergin, Ali Alparslan, Ömer Faruk Akün, Kemal Eraslan ve daha bir çok kıymetli Türkolog, Osmanlı Türkçesi'ni yüzbinlerce gence öğrettiler. Vefat eden hocalarımı rahmetle, minnet ve şükranla yad ediyor, Akün ve Eraslan Hocalarıma bereketli ömür diliyorum.
Biliyorsunuz, Türkiye'de şu anda neredeyse gündemin birinci maddesi 'Osmanlı Türkçesi'dir. Her gün gazetelerde pek çok yazı ve haber çıkıyor. Köşe yazarları yazıyor. Radyo ve televizyonlar ciddu00ee yayınlar yapıyor. Geçenlerde Habertürk televizyonu saatler boyunca Osmanlı Türkçesi'ni ele alan bir program gerçekleştirdi. Konunun uzmanı hocalar, tahta başında harfleri gösterip okunuşlarını izah ettiler. Babıali'de bir çok yayınevi Osmanlı Türkçesi'yle kitaplar hazırlamaya başladı. Ülkemizde bu konunun gündeme gelmesi son derece isabetli ve hayırlıdır. Bu arada bazılarının cehaleti de ortaya çıktı. Osmanlı Türkçesi ile Arapçayı aynı sananları ibretle gördük. "Galat-ı meşhur" olarak bu yazı dilimize kısaca 'Osmanlıca' diyenler var. Bu ifadeden maksat doğru olsa da bu şekilde telaffuz etmek yanlıştır. Elbette bu yazı şekli yeni bir dile işaret etmez, zira yeni bir lisan değildir. Sadece bin yıldır Müslüman Türkün hakim olduğu devirlerde konuşulan dile verilen addır. Bir dönem Türkçesidir.
Osmanlı Türkçesi konusunda ne yazık ki bilen de bilmeyen de konuşuyor. Osmanlı Türkçesi ile Arapçayı ve Hat sanatını karıştıranlar ve bunların apayrı olduğunu bilmeyen diplomalı cahillerimiz var. Hele bazı tarih profesörlerinin konuşmalarına şahit olduk ki, benim gibi bir çok kişi ibretle, hayretle, hatta dehşetle dinledi. Mangalda kül bırakmayan, milliyetçiliği parsellemiş kişilerden bir akademisyen, Osmanlı Türkçesinin öğretilmesinin gereksizliğini iddia etti. Lüzumundan bahseden diğer konuşmacılara da bağırıp çağırdı, "Nedir bu Arap hayranlığı?" diye azarladı. Osmanlı Türkçesini en çok savunması gereken bazı kişiler, sırf hükümete muhalefet olsun diye, sırf iktidar puan kazanmasın diye karşı çıkıyor. Aslu00ee çizgilerini değiştiriyorlar. Kör siyaset, bağnaz politika budur işte. Yahu! Hükümeti başka zaman sen yine haklı/haksız eleştir, ama elini vicdanına koy ve insafla de ki: "Evet ben bu iktidara karşıyım ama Allah için bu konuda çok isabetli bir karar verdiler. Elbette Osmanlı Türkçesi bütün çocuklarımıza öğretilmelidir. Ecdadımızla, tarihimizle bağlarımız kurulmalıdır." Milli şuur bunu gerektirir, hakiki milliyetçilik budur. Yoksa bütün hocalarınızın kemiklerini sızlatırsınız.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, yaşayan büyük hattatımız Hasan Çelebi hakkında Üsküdar Belediyesi'nin düzenlediği saygı gecesinde konuştu. Osmanlı Türkçesi meselesine de temas etti. Eskimez Yazı'nın bir medeniyet meselesi olduğunu hatırlatarak, köklerimizi bilmenin, bilgi sahibi olmanın bizi zenginleştireceğine işaret etti. Kültür-sanat-medeniyet münasebetleri üzerinde durdu. O konuşmayı dinlerken bir devlet adamının bir sanatkara gösterdiği hürmeti ve muhabbeti gördüm. Aynı 'klas duruş'a, Necip Fazıl Ödülleri'nde Nuri Pakdil'in konuşması sırasında da şahit olmuştum.
Evet Türkiye'de bir şeyler değişiyor. Ama bu değişim ve dönüşüm hayırlara gebedir. Türkiye'de hemen hemen bütün aydınlarımızın rüyasını süsleyen düşünce, hakikate dönüşüyor. Osmanlı Türkçesi okullarımızda ders olarak okutuluyor. Mehmed u00c2kif'in, Yahya Kemal'in, Mahir İz'in, Peyami Safa'nın, Necip Fazıl'ın, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Ekrem Hakkı Ayverdi'nin, Mehmet Kaplan'ın, Cemil Meriç'in, Kemal Tahir'in, Fethi Gemuhluoğlu'nun, Attila İlhan'ın, Tarık Buğra'nın ve daha pek çok münevverimizin ruhu şad oluyor. "Türkiye Okuyor!" kampanyasından sonra çok isabetli, hayırlı ve gerekli bir düşüncedir. Hükümetin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu projeye sahip çıkacağına ve uygulayacağına inanıyorum. Birileri elbette karşı çıkacak. Çünkü tamiratta bulunmayanlar, tahribatı sever. Yapıcı olmayanlar yıkıcı olmaktan haz duyar. Bırakalım onlar itiraz etsinler, bağırıp çağırsınlar, aynı teraneleri seslendirsinler. Anadolu'nun, halkımızın, gençlerimizin sevdiği ve sahip çıktığı 'Eskimez Yazı', yani "Osmanlı Türkçesi" dalga dalga Türkiye'ye yayılıyor. Bir atasözünü değiştirerek söyleyelim: "Söz uçar, yazı eskimez."