Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2434.35
BIST 100
9792.66
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Eşitlik Adaletsizlik midir?

Eşitlik her zaman adalet değildir. Ama adalet her zaman eşitliktir. Kozmostaki denge ve ahenk denilen nizam ve intizamı teşkil eden oluşta cari, cinsten türe doğru varlık kategorileri arasındaki ontolojik mertebe, evrensel karakterler denilen aritmetik sistemdeki her bir sayısal ifadenin değeri, olduğu basamağa göre anlamını bulur. Bu gerçekliğe atfen, eşitlemek varlığın doğasına ters hareket etmektir. Çünkü eşyanın doğasında bir diğeri ile karşılaştırılarak muamele edilme yoktur. Böylesi bir muamele, kendi kıymetince takdir yerine, indirgeme neticesine yol açar ki, bu da bir haksız değerlendirmedir. Varlığın içkin ve aşkın özelliğine göre değerlendirilmesi adalet olarak yansır.

Ölçme ve değerlendirmede eşitlikçi davranıldığında adaletsizlik yapılmış olunur. Çalışanın çalıştığı kadarı ölçüldüğünde ve karşılığı verildiğinde, herkese hakkettiğini vermek denilen adalet uygulanmış olunur.

Terazinin her iki kefesine aynı şeyler bırakılarak denkleştirildiğinde adaletli ölçüm yapılmış olunur. Lakin her iki kefeye ayrı nesneler konulduğunda -altın/gümüş-elmas/kömür-elma/armut-tuz/un-yağ/şeker- vs eşitlenmiş olunur ama adil olunmaz.

Matematikte hiçbir rakam kendi gibi olmayan rakama eşitlenemez. Bunu yapan, matematik ilminin gerçekliğine büyük haksızlığı etmiş olur. Neticede her bir rakamın bir tanım aralığı vardır. Ve o, tanım aralığı içinde değerlidir. Eşitleme ise o tanım aralığındadır. Yani hem aynı hem de tıpkısı olan rakamla yapılır. Bunun da adı adalettir. Mesela -1 ile 1 benzer oldukları halde eşit değiller. Çünkü tanım aralıkları aynı anlamlılığı ifade etmez.

Tıp ilminde hastalık yoktur, hasta vardır derler. Bu da yine eşitlik ile adalet arasındaki farkı tanımlayan paradigmalardan biridir. Eğer siz aynı hastalığa duçar olmuş her hastaya aynı ilaçları aynı miktarda verirseniz hastayı bir insan olarak algılamaktan çok bir otomat veya mekanik kare yapı olarak tanımlamış olursunuz. O zaman ne tıp ilminin, ne de ilaç biliminin bu kadar detaya girmesine ve daima kendini yenilemesine gerek yoktu. Çünkü hastalarımızı eşitledik. Ama adaletli değiliz.

Okulda bir öğretmen veya üniversite kürsüsünde bir profesör, bir dönem veya yıl boyunca ders anlatır. Sonra bir ölçme ve değerlendirme yapar. Bu ölçme ve değerlendirme sonucunda iyiliksever ve eşitlikçi anlayışlılığından öğrencilerinin tümünü aynı puanla geçirir ya da bırakırsa, evet eşitlikçi davranmıştır. Yani bütün öğrencilerine AA veya FF vererek -din, dil/cinsiyet, memleket fark etmeksizin- eşitlemiş olur. Ama ölçme ve değerlendirme parametresinde en büyük adaletsizliği yapmış olur. Çünkü çalışanla çalışmayan, üretenle üretmeyen, derse gelenle gelmeyen, emeğini kağıda somutlayanla emeksiz olan vb. eşitlenmiştir. Kısacası eşit davranıldı ama adaletli değil.

Tabiatta da bitkileri ve hayvanları birbirlerine eşitleyemezsiniz. Ne tür ne de fert olarak. Her bir bitki veya hayvan kendi içinde ister genetik, ister form itibariyle farklıdır. Aynı olsaydılar her bitki ve hayvan her yerde ve koşulda yaşar ve ürerlerdi.

Kadının erkeğe eşitlenmesi adaletsizliktir. Hakikate karşı büyük haksızlık ve hürmetsizliktir. Ama kadına ve erkeğe adaletli davranmak eşitlikle açıklanamayacak yüce bir hakikattir. Yaratılışı anlamaya çalışmak ve her iki ayrı yaratılıştaki güzelliklerle beraber farkındalık ilkesini yakalamak demektir.

Peki müsavatsız adalet adalet değildir nasıl anlaşılmalı. Yanı eşit uygulanmayan adalet adalet değildir ne demektir.

Öncelikle bu, her varlığın kanun önünde eşit sayılması demektir. Yani burada asıl problematik eşitlikte değil. Hazırlanan kanunun içeriğindedir. Yani sizin hazırlayacağınız kanunun ruhu varlığın cevheriyle uygun olmalıdır.

Varlıklar eşit yaratılmazlar, adil ve hür yaratılırlar. Yani kanunun gereği hak ettikleri donanımla var edilirler. Bu hak yaratılana ait değil, yaratana aittir. Yani kanun koyucuya aittir. Kanun koyucu İlah ise, onun tercihi ve takdiri tartışmasız bir kabuldür ve değiştirilemez. Çünkü var edilecek olan yoklukta olduğundan varlığın katmanlarını bilmez. Neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu aklı kesmez. Çünkü var etme yeteneğinden yoksundur. Ama kanun koyucu insan ise bizi ilgilendirir. O zaman akl-ı külli lazımdır. Her tikelin hakkını verecek bir tümel akıl gerekir. Bu nedenle uygulanacak adaletin eşitlikçi olması için çok boyutlu düşünülmesi lazım. Yani bireyin tanım aralığının doğru tespit edilmesi lazım. Bu tümel, aklın tahakkuk ettiği yer meclistir. Meclisin bu tanım aralığı içindeki hakları ferde verme çabasına kanun denir. Bu kanunun uygulanması adalettir. Yani ihkak-ı haktır. Hak edene hak ettiği şeyi vermektir. Bunun adı da cezadır. Çünkü ceza, eylemin karşılığıdır. Her anlamda ve alanda eylemin karşılığı demektir. Bu adaleti hak edene hak ettiği şekilde vermeyerek farklı bir uygulamaya gitmek ise musavatsız adalettir. Yani eşitsizliktir.

İşte hür olan insanın cemiyet içinde daha da hür olması, en insani bir durumdur. Bunu her birey kendisi gerçekleştirmeye kalkışırsa adı kaos olur. Kaosa düzen verilmezse anarşizm doğar. Anarşizm ise hiçbir hayata hak tanımaz. O zaman kaosa düzen vermek gerekir. Bu da kanun ile olur. Bu kanunun ruhu vicdandır. Vicdan, insanın yaşaması için bütün duyguların bileşkesi olarak tanımlanmalıdır. Böyle bir kanunun uygulanması ise devlet eliyle yapılır. Bu devlet yapısının tanımı yönetimdir. Adına ister meşrutiyet deyin ister cumhuriyet ister demokrasi. Böyle yönetilenler de her daim medeni olarak algılanır.

Sonuç olarak; varlık kipleri içerisindeki yaratılıştan gelen tabii ontolojik ayrım ve evrende buna göre edinilen amaca uygun işlev farklılığından kaynaklı mana ve değer gözetilip oluşturulacak kıymet hükümlerinin gergefinde insan fiillerinin koordinesini sağlayacak normlar manzumesinin tahakkuku ve tatbiki bağlamında;

Evet, adalet eşitliktir. Eşitlik ise adaletsizliktir.