Eşikler (2)
Zamanın görünmeyen yüzü ya solduraca ya olduracaktır ama bunu orada, eşikte dururken bilmezsiniz. İçinize belli belirsiz sezgi kırıntıları yayılır. Çıtırtıyla oraya buraya sıçrar ateş sonrası şerare gibi, dağılıp gider karanlığın bir noktasına. Takip edemezsiniz. Takibi zordur karanlıkta hareket eden kıvılcımın söneceği yeri. Ama yine içiniz birbirini yiyerek koşturur durursunuz o mini minnacık ışıltının peşinden, bakalım bu iş nereye varacak? Derinden yükselen bir belirsizlik uğultusu geceyi sabaha, sabahı akşama evriltir durur… Bir vakit gelir, bünyenize göre, bilginiz, birikiminize göre ya risk alır eşiği geçersizin ya riske girmez, bu tarafta kalırsınız. Bu taraf, o tarafa göre güvenlidir elbette. Sakin somutluklar her zaman hareketli soyutluklara tercih edilir böyle zamanlarda. Eşik parmağını geçmişe uzatır ve şöyle der: Bak, geldiğin yerdeki her şey görünüyor. Geri dön istersen. Öteki eliyle geleceğe baktırır: Ama orada da hiç görmediğin potansiyel bir yenilik alanı var. Soyut çeker kendine insanı, somut tutar, bırakmak istemez. Bu iki duygu arasında gider gelir insan eşiğin kucağında. Eşik tarafsızdır. Sadece gösterir ama gözünü asla kırpmaz. Birini ötekinden gizleyerek işmarla, evet ama, şu taraf daha hayırlı senin için demez. Tam bir hakemdir o. Kararı sana bırakır. Ve karar sadece eşiğin öteki tarafına geçmenin kararı değildir, kendini, bütününü bütünüyle öteki tarafa atmanın kararıdır. Olma ya da ölmenin kararı… Kimi risk sever, atlar öteki tarafa, her şeye razı, kimi risk sevmez kalır bu tarafta, öteki tarafı görmemekten buruk… Dehalar ve delilere özgüdür eşikler… Eşik uçları sever çünkü, sınırın son noktasında yer aldığı için. Kucağını sonuna kadar açtığından ya dâhilerde olduğu gibi sımsıkı sarar sarmalar ya delilerde olduğu gibi umulmadık anda bırakır boşluğa. Yeşerip boy atmayla kırılıp parçalanma arasında gider gelir eşiğin öteki tarafı… Öteki tarafa görememenin içini yiyip bitirmesiyle, burada kalmanın güvenli limanı arasındaki istikrar gider gelir eşiğin bu tarafında kalanlar…
Toplumlar için de eşikler vardır. Gelir, gelir, bir yere dayanır akış. Hayat ırmağı insanları nasıl bir vadiden ötekine savurduktan sonra bir kıyıda serbest bırakır ve artık bundan sonrası sana ait derse, toplumları da tarih bir süreçten ötekine atar durur. Öyle bir yer gelir ki karar vermek zorunda kalır toplumlar. Ya kabuğunu yırtacak ve bütün faturalarına rağmen eşiğin öteki tarafına atlayacak, düze çıkmayı yahut büsbütün batmayı göze alacak ya da bu tarafta kalacak, şimdiye kadar olduğu biçimiyle şimdiden sonrasını da küçük huzur kımıltılarıyla yetinecektir. Eşik karar vermez, gösterir toplumlara da şimdiyle gelecek arasındaki tercihte bütün kartları ortaya serer ve karar senin der, gözlerinin içine bakarak toplumların. Onlar da karar verirler. Geleceklerinin kararını… Büyük toplumlar da büyük siyasetçiler gibi öteki tarafı tercih ederler. Kaybetmeyi göze alamayanların kazanamayacağını bilirler. Büyük oyuncuların riski bir bomba gibi koltuklarının altında taşıdığını ve patlamayı göze alarak uçmayı denediklerini bilirler. Uçarlar ya da göçerler…
Eşikler güçlüyü korumaz, güçsüzü ezmez. Eşiğe geldiklerinde güçlüler biraz daha sezgi sahibi olarak biraz daha tecrübeyle biraz daha güçlü atar adımlarını ve sonraki adımlar kendini ona göre ayarladığı için eşik onlara olduğundan çok daha fazlasını vaat eder; güzsüzler biraz daha titrek adımlı olduklarından, biraz daha heyecanlarına yenildiğinden, basiretleri biraz daha daha bağlandığından eşiğin öteki tarafını yüzlerine gözlerine bulaştırır ve verilen vaatlerden küs ayrılırlar. Bir eşiğe yaklaşıldığında büyük ruhlar ile küçük ruhlar, büyük toplumlar ile küçük toplumlar, büyük devletler ile küçük devletler arasındaki karar verme hızındaki farklılık buradan kaynaklanır. Bir kumar değildir bu, hayır, ama onu anımsatan bir tarafı da yok değil elbette. Bir kumar değildir çünkü oraya, masaya getirdiklerini bıraktığın karşı taraf değil. Bir yönüyle ona benzer çünkü masaya koyduğun geçmişten bugüne getirdiğin her şeydir neredeyse.
Büyük toplumlara, büyük devletlere eşik bir şey fısıldamaz ama onların kulakları küçüklere göre sese daha iyi ayarlı olduğu için onlar eşiğin içinden geçirdiğini bilirler. Hep öteki tarafa geçerler ve gül bahçesi yerine tarümar olmuş bir yozluklar karşılaşsalar bile ondan yararlanmayı bilirler. Buna güçleri yeter. İmparatorluklar ve egemen devletler eşikleri kolayca geçer, çünkü eşiğe varmadan eşik hesabını defalarca yapmıştır. Küçük devletler ise eşikte bekler dururlar. Bir türlü karar veremezler. Karar verdikleri an ölümün kokusu gezer durur çünkü etraflarında. Hele bu biraz da tarihin ve talihin getirip bıraktığı değil de insan eliyle hazırlanmış bir eşikse…
Turuncu devrimlerin hepsi büyük devletlere yaradı. Kadife devrimler de… Ama büyük devletlere en çok yarayan Arap Baharı oldu… Arap kışı değil hatta, Arap tufanına dönüştü… Eşik rüzgarı kasırgaya dönüşerek taş taş üstünde bırakmadı. Varılan noktada, eşiğin öteki tarafına heyecanla atlayan devletlerin hepsinde toplum bir felaketten ötekine koşup duruyor.
Söyledik ya, deliler ve dâhiler içindir eşikler… Eşikler, onlara güzel… Bizim gibi geçmişini bugüne taşırken sayısız güçlükle beli iki büklüm olmuş insanlarda eşik hep geriye dönüşü işaret eder. Geride bırakılana sarılmak, önümüzde uzanana atlamaktan çok daha güvenli gelir oraya, eşiğe varıdğımızda. Biz de öyleyaparız zaten. Son hızla koştuğumuzeşiğe varır varmaz, aman Allah’ım ne yapıyorum ben der, geri çekiliriz. Yeni eşiklere koşmak için yönümüzü değiştirir, bir eşikten bir başkasına dolaşır dururuz. Gözümüz hep eşikte, eşiğin öteki tarafı hep başkalarında…