Erken seçim çağrıları üzerine…
Sayın Cumhurbaşkanı, başta esnaflarımız olmak üzere “kapanmalardan” dolayı sıkıntı çeken vatandaşlarımızdan helâllik isteyince, muhalefetten “Erken seçime gidelim, helâlleşelim!” yollu çıkışlar geldi.
Muhalefetin “erken seçim” için ısrarlı olduğunu,
siyasi iktidarın devrilmesi için kampanyalar yürüten odakların da, bunun propagandasına
iyice hız verdiklerini görüyoruz.
Siyasi
iktidarın bugün yapılacak seçimden tarihinde görmediği kadar “düşük oy
oranıyla” çıkacağına ilişkin değerlendirmelerin de gittikçe ağırlık kazandığı
bir süreçten geçiyoruz.
Farklı
eğilimlerdeki anket şirketlerinin kamuoyuna açıkladıkları oranlara baktığımızda
da, siyasi iktidarın “epeyce” oy
kaybettiği yönünde bir kanaate sahip oluyoruz.
Son vakitlerde
bize gelen soruların büyük bölümü de bu meseleyle ilgili:
Ana soru şu:
Muhalefetin “Bunların durumu toparlaması artık mümkün
değil, kesinlikle gidiyorlar… Bunu onlar da gördü, dağılmalar başladı ve
gittikçe belirginleşen panik havası, hata üstüne hata yapmalarına yol açıyor!”
yollu söylemi gerçekleri ne kadar yansıtıyor?
*************************
BUGÜN SEÇİM OLSA, İKİ SENE SONRA SEÇİM OLSA?
Öncelikle,
evet, AK Parti’ye teveccühte azalma var.
Bunu,
çarşıda, pazarda, her yerde görüyoruz.
AK Parti’nin
İstanbul’u büyük fark yiyerek kaybettiği ikinci tur seçiminden evvel,
Haseki-Fındıkzade taraflarındaki “Cuma Pazarı”nın bütün sokaklarında “kişisel anket çalışması” yapmış, durumu
net bir şekilde görmüş ve seçimi CHP ve HDP’nin başı çektiği “ittifakın” açık farkla kazanacağını
açıkça ifade etmiştik.
Bundan
dolayı da, “Muhafaza-KÂR” takımın “her dönemin adamı”, “neyi savunuyorsa ona zararlı”
kariyerist tipleri tarafından hedefe yerleştirilmiştik.
O günlerde
seçime kısa bir süre vardı ve böylesine net ifadeler kullanmak kolaydı.
Bugünkü
tabloya bakarak, birbuçuk, iki sene sonra yapılacak seçimler için bir
değerlendirmede bulunmak doğru olmaz.
Bugünkü
tabloya şöyle bir bakacak olursak…
Yukarıda da
ifade ettiğimiz gibi, AK Parti’de erime var.
Bununla
birlikte, AK Parti’nin kaybetmiş gibi göründüğü oyların kahir ekseriyeti,
“kararsız” durumda.
AK Parti’nin
oy grafiği “aşağı yönlü” ama muhalefette bu oyları “çekebilecek” bir yapı da
yok.
İktidar’dan
kopanların kurdukları Deva Partisi ile Gelecek Partisi’nin durumları ortada,.
Deva Partisi’nin sosyal medyaya yüklenerek ve
genel başkanını “Ekonomiyi düze
çıkartacak bir kahraman” olarak sunmaya çalışarak oluşturmaya çalıştığı
“imaj” pek tutmadı.
Genel Başkan
Ali Babacan, Halk TV’de, AK Parti
mensubu olduğu günlerde, Lideri Recep
Tayyip Erdoğan’ı arkadan hançerlemeye çalıştığını ilân ederek, “Onu devirmek için her şeyi yapmaya
hazırım, yeter ki çatıya beni çıkartın!” örtük mesajını verdi ama, halktaki
karşılığı, bütün “kabartma” çalışmalarına
rağmen bu kadar “yetersiz” olan bir
Genel Başkan’ı taşımak hiç de kolay değil.
İki yeni
partinin, giden oylar için ciddi çekim alanları olmadığını söyledik.
Ontolojik
gerçekleri, CHP’yi de belli bir yere hapsediyor, bilinen bir gerçek.
Yerel
seçimlerdeki “başarı”yı, büyük
ölçüde “HDP’ye borçlanmakla” elde ettiler.
PKK’nın
uzantısı olarak faaliyet gösteren HDP’nin, yerel yönetimlerden talepleri her
geçen gün artıyor.
HDP, sürekli
olarak “diyet” istiyor!
Yereldeki “paylaşım” kavgası, ittifakın zeminini
çatlatıyor.
Önümüzdeki
süreçte, HDP ile CHP arasındaki
derin çekişmenin, o taraftaki bütün hesapları alt üst etmesi sürpriz olmaz.
Bir
bakmışsınız, HDP “ittifakı” bölüvermiş!..
Geçelim…
İyi
Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener
iyi performans gösteriyor.
Konuşmaları,
çıkışları etkili.
Şu an için
ne söyleyeceği, ne yapacağı en fazla merak edilen genel başkanlardan.
Bununla
birlikte, özellikle AK Parti’nin “küskün”,
“kırgın”, “buruk” tabanından ciddi mânâda oy çekebildiği yönünde bir kanaat
edinmedim.
Yıllar yılı
binlercesini “birebir tanıdığımız”, görüştüğümüz “buruk” AK Partililerden bazıları “tercih değiştirmekten” bahsediyor ama “Oyum şu partiye.” diyen çok değil.
Bunların bir
bölümü “Fatih Erbakan’a oy verebilirim.”
diyor ama verirler mi, belli değil.
Sayın
Cumhurbaşkanı’nın helâllik istediği ve helâllik istemeyi ihmal ettiği geniş
kitlelerin daha çok “Hele bir bekleyelim” durumunda olduklarını ve AK
Parti’den, daha doğrusu Sayın
Cumhurbaşkanı’ndan hamle üstüne hamle beklediklerini, ümitlerini muhafaza etmeye
çalıştıklarını net bir şekilde görüyorum.
AK Parti’de “Ömer” arayışları şu ana kadar,
hissedilebilir, tabanı etkileyebilir oranda sonuç doğurmadı.
Bazı Ak
Parti yöneticilerinin ve bazı bakanların, sürekli olarak “AK Parti’nin kalesine gol atmaları” tabanı iyice şaşırtıyor.
Plânsızlık,
programsızlık, koordinasyonsuzluk o boyutlara gelmiş durumda ki, büyük bir
havayla ortaya konulan “film” geri
çekiliyor…
Kemal
Kılıçdaroğlu aleyhine olduğu söylenen bir etkinlik Kemal Kılıçdaroğlu’na
yarıyor!
Öte yandan;
“Turist
gelsin” diye yapılan işler, edilen lâflar, filmler, hepimizi yaralıyor.
Evet turist
gelsin.
Bunu hepimiz
isteriz de…
Turist böyle
gelmez ki!..
Bu ne “usul
bilmezliktir” arkadaş!
Derken…
Vatandaş, “Allah Allah, bunlar hiç mi istişare
etmezler birileriyle, böyle hataları nasıl olur da yaparlar?” diye sorup
duruyor.
Ekonomideki
sıkıntılar malûm.
Evet, Merkez
Bankası başkanları değişebilir ama kısa sürelerde gerçekleşen değişimler, ister
istemez sıkıntılara yol açar…
Yönetimde
istikrar çok mühimdir malûm.
Öte yandan;
Dış
dünyadaki gelişmeler lehimize çalışmıyor maalesef.
Amerikan
dolarlarının büyük bölümü “anavatanlarına” dönmekte, daha da dönecek gibi.
Üretim
devlerinin, “plândemi” ortamından hızla çıkmaları, üretim ve tüketime yönelmeleri,
“emtia fiyatlarını” hızla arttırıyor.
Küresel
enflasyon artışı devam ediyor.
Bu artış, en
çok Türkiye gibi “ekonomisi kırılgan”
ülkeleri etkiliyor ve etkileyecek maalesef!..
Bizdeki faiz
oranları çok yüksek olduğu halde, dolar ve altına kaçış engellenemiyor, yükselişler
dizginlenemiyor…
Kısa süreli
geri çekilmeler de, hep “alım fırsatı”
olarak görülüyor.
Ülkenin ve
büyük miktarlarda dolar borçlusu olan özel sektör devlerinin, Amerikan Doları
talebinin gittikçe artacağı biliniyor.
Plândeminin,
turizme ve büyük oranda istihdam sağlayan diğer sektörlere olumsuz etkileri, câri
açığımızı büyütecek.
Dünyadaki
savaş, çatışma, çekişme alanlarının gittikçe kızışması da, riski iyice
arttırıyor.
Bu
ortamlarda, enerji maliyetleri yükselir ve bundan da en fazla bizim gibi enerjide
büyük oranda dışa bağımlı olan ülkeler
etkilenir.
*
Sıkıntı çok.
Siyasi
iktidar bu sıkıntıları aşabilmek için, “dış politika” alanında hamleler yapmaya,
“kızgın demiri soğutmaya” çalışıyor
ama…
Başta terörist
İsrail olmak üzere, “kandan, zulümden,
gözyaşından” beslenen devletlerin yaptıkları, durumu iyice güçleştiriyor.
Evet, birçok
sıkıntı var...
Bunu
anladık.
Peki bütün
bunlardan nasıl bir siyasi sonuç doğar?
Soruyu
netleştirelim:
“Bu süreç Cumhurbaşkanı’nın ve Ak
Parti’nin iktidardan inmesine yol açar mı?”
Bugünkü
tabloya bakarak “Evet, açabilir!”
diyebilirsiniz.
Ancak…
Her türlü
olumsuz göstergeye rağmen, Türkiye’yi “yönetebilecek” bir yapının, bir “ittifak
modeli”nin bugünkü siyasi tablodan çıkmadığını görüyorum
Yakın vadede
de çıkacağına dair bir emare görmüyorum.
Bunu “dış dünya”nın etkili unsurları da
görüyordur herhalde.
*
Bu yazının
son cümlesi şu olsun:
Mevcutlar arasındaki “seçim”de, “her şeye rağmen” “Siyasi İktidar”ın öne çıkacağını düşünüyorum.