Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Nisan 2019

Erken gelen uyarı nimettir

Düşmanın planlarının gerçekleşip gerçekleşmemesi senin güçlü ya da zayıf olmana bağlıdır. Güçlü olduğunda direkt düşürülemiyorsan düşman içerden ve dışardan her türlü hileye başvuruyor her türlü oyunu oynuyor. Güçlüysen düşmanın bütün planlarını boşa çıkarıyorsun...

Bugüne kadar başımıza gelenler dünyada çok az ülkenin başına gelmiştir. Bu süreçte gücün, birliğin, dirliğin her türlü oyunu bozduğunu gördük. Güçlü liderliğin, güçlü toplumsal bağışıklığın her hastalığın üstesinden geldiğine şahit oluyoruz.

Düşman teslim alamayacağını görünce içerden harekete geçiyor. Her türlü tuzağı kuruyor. Ayrıştırarak, vuruşturarak, bölerek, içimizden adam satın alarak son darbeyi indirmek istiyor. En büyük ve en acı darbeyi de bizden bildiklerimizden yiyoruz!

Böyle bir atmosferde seçime gittik. Sonuçlarını basmakalıp laflarla değerlendirmenin bir anlamı yok ama sinyali çok önceden gelen sonuçlar için zamanında tedbir alınması gerekmez miydi? Toplumun ortak sorusu bu. Saflarımızda önemli mevziler kapmış olan “siyasi devşirmelerin” karşı tarafın kabına su taşıdıklarının farkına önceden varılmış olsaydı bu ölçüde bir hayal kırıklığı yaşanmamış olurdu…

Defalarca, samimi olmayanların dava dillerinde aksesuar ve süstür, samimiyetleri de hiç inandırıcı değil diye uyardığımız halde maalesef kulak tıkanmıştır. Bunların çenelerinin ve arkalarının kuvvetli fakat yüreklerinin dava adına boş olduğuna çok kez şahit olduk. Böylece yanlış kişilerden dava adamı olmayacağı bir kez daha ispatlanmış oldu...

İçimizde ur gibi büyüyenlerin işgal ettikleri makam ve mevkilerde ganimet peşinde oldukları belliydi. Bunlardan vücudun metastaz yapacağını anlamalıydık. Samimiyet yoksa kuvvetinde yoktur gerçeği bir kez daha tecrübe edildi. “Bir şeye samimiyetle inanan insan, yalnız menfaatlerinin kılavuzluğu ile ilerleyen doksan dokuz kişiye bedeldir.” İlkesine binaen kıyıda köşede duran davasının gerçek adamlarını, Yusuf’ları fark etmek tesellimiz oldu.

Samimiyetsizlerin, içimizdeki beyinsizlerin, küskünlerin düşman oltasına yem oldukları, tehlikenin işaret fişeği oldukları çok önceden belliydi. Proje olanların, ganimet peşinde olanların, AK Parti içinde AK Partili gibi görünenlerin darbelerinin acısını bu seçimde çok sert hissettik!

Beni en çok üzende yürek bohçasında bize dair umut taşıyanların umutlarına gölge düşürmek oldu.

Bir kez daha hatırlatalım, “Şükür, nimeti sana nasip edeni bilmektir.” Şükürsüzlük nimetin elimizden alınmasını getirdi. Bir kez daha görüldü ki, sadece inançlı olmak yetmiyor inandığının adamı olmak gerekiyor…

Alırsak, bu seçim ilahi bir uyarıdır. Dövünmenin, birbirimizi suçlamanın hiç gereği yoktur. Zaman silkinme, ilkelerimiz ve değerlerimiz etrafında kendimizi yeniden kurma zamanıdır.

Hz. Ali (r.a), arkadaşlarıyla oturmuş, Hz. Osman’ın (r.a.) hayatından bazı şeyler naklediyordu. Sonra sözü onun şehâdetine getirdi ve:

“–Benim, sizin ve Osman’ın durumu neye benziyor, biliyor musunuz?” diyerek şu misali anlatmaya başladı:

Sık ağaçlı bir ormanda üç tane öküz vardı. Birisi siyah, diğeri beyaz, öbürü de kırmızı idi. Ormanda bir de aslan vardı, lakin birlik ve beraberlik içinde oldukları ve yardımlaştıkları için onları yemeye gücü yetmiyordu. Siyah öküzle kırmızı öküze gelerek şöyle dedi:

“–Bu ormanda bizi diğer hayvanlara fark ettiren şu beyaz öküzdür. Çünkü onun rengi açık ve dikkat çekici bir renktir. Onu yemem için bana bırakırsanız, orman hem benim hem de sizin için daha güvenli bir yer olur.”

İki öküz:

“–Öyleyse, buyur, o senindir” dediler.

Aslan da beyaz öküzü bir güzel yedi. Çok geçmeden yine geldi.

Kırmızı öküze:

“–Bu ormanda bizi diğer hayvanlara fark ettiren şu siyah öküzdür. Çünkü onun rengi dikkat çekici bir renktir. Benimle senin rengin ise öyle değil. Onu yememe müsaade edersen orman bizim için daha emniyetli olur, orada birlikte yaşarız” dedi.

O da:

“–Buyur, ye!” dedi. Aslan siyah öküzü yedi.

Bir müddet sonra aslan kırmızı öküzün yanına gelip:

“–Seni yiyeceğim” dedi.

O da:

“–Öyleyse bana müsaade et, üç defa nidâ edeyim” dedi.

Aslan:

“–Tamam, istediğini söyle” dedi.

Kırmızı öküz yüksek bir sesle şöyle nidâ etti:

“–Dikkat edin, ben beyaz öküzün yendiği gün yendim! Dedi ve bunu üç kere tekrar etti!” (İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 183; Ali el-Müttakî, no: 36308)

Düşmanın içimizde ektiği fitne fesat tohumlarının maalesef tuttuğunu görüyoruz. Türkiye vurulurken ve dünyada Müslümanlar hedef tahtasında iken kardeşinin safında yer almak yerine sırf Erdoğan nefreti yüzünden suret-i Hak’tan görünen malum partinin ve diğer muhalif İslamcı kesimlerin kimlerin değirmenine su taşıdığı düşündürücü ve durumları kırmızı öküzün sonuna örnek değil mi?

Bizde diğer bir sorun da; çile çekmiş, davasının yükünü sırtlamış olanların “Bizim evin danasından öküz olmaz” anlayışı ile küstürülüp kenara itilmeleri büyük hatadır. Davanın gerçek adamları saflardan koptukça tehlike bağıra çağıra geldi. Bu seçimde de adı konulmuş oldu.

İyi hatırlıyorum, davada samimi olunan dönemlerde yaptığımız her şeyi ibadet aşkıyla yapardık. Ne zaman ki makam mevki ve mevzi kapmayı, ganimet toplamayı ibadet aşkıyla yapmaya başladık işte o günlerden beri kaybediyoruz.

Allah diyenin samimiyeti ve şükrü, duanın kabulüne işarettir. Allah’ın bize yardımı azalıyorsa samimiyetsizliğimiz ve dualarımızın kabul görmemesi yüzündendir. Öyleyse asıl olan bir davaya ait olmak değil, davasının adamı olmaktır. Amellerimizden tat almadığımızda, tatsızlığın tadımızı kaçıracağını bilmeliydik…

“Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır.) Allah kendini beğenen, böbürlenen hiç kimseyi sevmez.” (Hadid süresi 23)

Sonuç olarak, “Her nimet bir külfetin karşılığıdır.” Bir işin zahmeti ne kadar çoksa, rahmeti de o kadar çok oluyor. Başarının; çalışma, samimiyet ve şükrün karşılığında Hakk’ın lütfu olduğunu bilirsen, ardından büyük bir zaferin geleceğini de bilmelisin...