Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'Erkek'lik ve 'kadın'lık tehlikede (mi?)

Kadın ve erkeklerle ilgili kategorik hükümler sıkça verilir; kadınlar şöyle, erkekler böyle. Aslına bakılırsa tarih boyunca bitmeyen bir tartışma. Modern zamanlarda bu tür tartışmaların özel bir anlamı var; çünkü kadınlar eskisinden farklı olarak daha fazla ev dışındalar ve hayatın farklı alanlarında bulunuyorlar. Bu, Türkiye'nin sosyolojik yapısını değiştirdiği gibi, yeni açıklama biçimlerine ve politikalarına da ihtiyaç hissettiriyor.
Sıkça sorulan "kadınlar ne ister?" sorusuna biz de "nasıl bir erkek?" sorusunu ekleyerek meseleye bir başka zaviyeden bakmaya çalışalım. Erkek ve kadının nasıl olması gerektiğine dair o kadar çok propaganda yapılmaktadır ki, herkes kendisi olmaktan çıkmakta, aslına bakılırsa ne olması gerektiğini bile bilmemektedir. Bugünden kesin hüküm verilmiştir; "erkekler maganda olmamalıdır." Evet, erkeklerin maganda olmaması lazım geldiğine ben de katılırım. Fakat maganda olmayacakmış diye bugün erkekleri türlü biçimlere sokmak da neyin nesi? Mesela, "metroseksüel erkek." Yani, bakımlı, gerekirse manikür pedikür de yaptıran bir erkek tipi. Böyle bir erkeği kadınların istediğinden çok emin değilim açıkçası. Bana biraz GDO'lu erkek tipi gibi geliyor.
İzdivaç programlarına biraz kulak verecek olursanız, kimileri de "kendisini sahiplenecek ve koruyacak bir erkek" arıyor. Feministlerin sürekli eleştirdikleri ve aralarına mesafe koydukları erkek tipi yani. Ama sürekli tekrarlanan ezberlere bakarsak, kadınlar artık koruma istemiyor, kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar. Tabi bu kendi ayakları üzerinde durmanın somut temellere oturan sosyal karşılıkları da var. Bu ezberler o kadar çok tekrar ediliyor ki, bunun dışında söylem geliştiren erkekler ve özellikle kadınlar "ilkel" şeklinde nitelenmekten korktukları için sahici tartışmalar da ortaya çıkamıyor.
Gözlediğimiz bir fenomen de, erkeklerin giderek bir çok alanda sorumluluk alma konusundaki isteksizlikleri. Bunun sosyal hayata yansıyan birçok boyutunu gözlemleyebiliriz. "Yeni Anne" fenomeni diyebileceğimiz, çocuk ve birçok sorumlulukların annenin sırtında kaldığı bu yeni durum, gelecekte kadın ve erkeklerin evliliğe bir "yük" olarak bakacağı zamanları işaretler gibidir. Cinsellikle üremenin birbirinden ayrıldığı, cinselliğe ulaşımın maliyetinin çok ucuzladığı bir ortamda, kadın ve erkek için aile kavramı neyi ifade edecektir?
Daha çok prestij sahibi, statülü, kariyerli erkeklerin onaylanarak prototipleştirildiği bir ortamda, kadın-erkek ilişkilerinin metalaşacağını ve ailenin bireysel biraradalıklara dönüşeceğini ve ilişkilerin pragmatistleşeceğini tahmin etmek güç olmasa gerektir. En önemli sorun da artık kadın ve erkeğin de varlık zincirindeki yeri ve işlevini giderek kaybediyor oluşudur. "Özgürlük" sloganlarıyla sorumlulukların unutturulduğu, "kadın"lık ve "erkek"liklerin kaybolduğu bir duruma doğru gidiş var.
Erkeklerin çağrıldığı ve onaylandığı yeni poziyonda, onlar aile, toplum ve kainat içerisinde kendisine yüklenen sorumluluk ve işlevlerini kaybediyorlar; aslına bakılırsa bu bağlamda insanlık daha fazla cinsiyetsizleşiyor.
Savaş yıllarında geçen bir olay: O dönemlerde birçok efeler vardır. Bunlar düşmana karşı mücadele etmekte, ülkeyi içinde bulunduğu hengameden kurtarmaya çalışmaktadırlar. Fakat ülkede hala düşman işgali devam etmektedir. Bu efelerden birisi de Yörük Ali Efe'dir. Yörük Ali Efe bir köyden geçerken önünde iki kadın vardır. Kadınlar atlıları gördükleri halde kenara çekilmezler. Efe, onları görür ve atlarını durdurur. Bu kadınlardan birisinin yüzü açık, diğerinin ise kapalıdır. Yüzü açık kadın, efeye umarsızca bakmaktadır. Bu Yörük Ali'nin tuhafına gider. Çünkü o günlerde bir kadının yüzünün örtülü olmaması ve ilaveten atlılara yol vermemesi, karşıdaki erkeği adam yerine koymaması anlamına gelmektedir. Yörük Ali Efe, kadına kızgınca sorar; Bre Kadın! Niye yol vermiyorsun? Buradan erkek geçiyor.
Kadın cevap verir; "Ben erkek göremiyorum, hani nerede?"