Erkeklik krizi
Evren ve içindeki her şey birbirine rapt olmuş bir biçimde yaratılmış. İçindekilerden birinin mutsuz, haksızlığa veya zulme uğramış bir biçimde yaşadığı bir durumda uzun vadede ona zulmedene de rahat ve huzurlu bir biçimde yaşama şansı verilmemiş. Dolayısıyla formülünü çözemeyeceğimiz kadar karmaşık ve (bizim için) çok bilinmeyenli, her şey ve herkesin birbiriyle bağı olan bir ilişkiler ağı bu evren.
Birkaç haftadır kadın meselesine dair yazılar yazıyorum ve kadının ona kendisi dışında her şey ve herkes olmasını buyuran bir yapıdan söz etmeye çalışıyorum. Peki bu yapı erkeğin kontrolünde ve erkeğe zararsız bir yapı mı? Elbette ki hayır.
Kurgulanmış erkekliğin taşıcılığını yapması üzerine oluşturulan bu yapı, bazen en çok erkeği eziyor ve erkek bazen bir insan teki olarak, taşıyıcılığını yaptığı bu kurgusal erkekliğin altında fazlasıyla eziliyor. Bundan sonraki yazılarımda erkeğin söylem ve pratik düzeyinde taşıyıcılığını yaptığı bu yapı altında nasıl ezilmekte olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Peki zaman zaman kendisine karşı da bir zulüm çarkı şeklinde işleyen bu yapıyı erkek her şeye rağmen niçin müdafa ediyor? Bu sorunun cevabı sanıyorum ‘erkeklik krizi’nde yatıyor.
Erkeklik krizi kavramını ilk kez Avustralyalı arkeolog Peter McAllister ortaya koyuyor. Aynı zamanda ‘Manthropology’ kitabının da yazarı. İnsanın ve insan topluluklarının gelişimini inceleyen McAllister, özetle erkeğin geleneksel yapıda fiziksel güce ve üstünlüğüne dayalı ayırıcı rolünün modern toplumda talep gören bir durum olmadığını ortaya koyuyor. Ona göre, geleneksel toplumda fiziksel güç farkı üzerinden rolü kurgulan erkekliğe modern toplumda hem talep hem de ihtiyaç azalınca erkeklik bir krize girdi.
McAllister kısaca şöyle diyor: 'Bir erkeklik krizinin yaşandığına dair güçlü bir duygu içindeyim. Erkekler modern toplum içinde gerçekten kendilerine yeni bir rol arıyor. Daha önceden yaptığımız şeyler artık talep görmüyor ve kendimizi yeniden inşa etmek konusunda bir sıkıntı yaşıyoruz. Amerika'yı bilemiyorum ama Avustralya'da erkeklerin tarih boyunca en iyisi olduklarına ve bunun hep böyle olmuş olduğuna dair kör ve cahil bir varsayımları var ve bunu hakikatte destekleyebilecek hiçbir veri de yok.'
Geleneksel yapı içinde Tolstoy'un ifadesiyle 'Adem toprağı kazarken Havva yün eğiriyordu....' Burada şüphesiz ki, geleneksel tarım toplumundaki cinsiyet üzerinden gerçekleştirilen rol paylaşımına ve bunun sonucu ortaya çıkan uyumlu sosyal yapıya işaret de var. Bizim kökenimiz gibi yarı göçer toplumlarda ise güçlü bir iş bölümü hayatta kalmanın ön şartı olarak beliriyordu ve erkekle beraber ata binen, ok atan ve gerektiğinde savaşan, ordulara kumanda eden kadınlarla iş bölümünü cinsiyet üzerinden keskin bir biçimde sınırlamak aksi hali hayatta kalma problemine sebep olduğundan oldukça zorlaşıyordu. Bugün diğer müslüman ülkelerin kadınlarıyla karşılaştırıldığında Türkiyeli kadının daha güçlü bir figür olarak belirmesinin altında belki de böyle bir genetik hafızanın rolü bulunuyor.
Teknolojik gelişmeler, endüstrileşmeye bağlı hızlı kentleşme, kendine yeten şartları kazanmakta zorlanan insanlığın durumu, emek yoğun işlerin alanının her geçen gün daralması ve makineleşmenin artması ve bugün yapay zekanın temellerinin atılması vb sebeplerle geleneksel yapıdan da geleneksel iş bölümünden de oldukça uzağa düştük. Haftaya bu erkeklik krizinin mahiyeti, etki ve sonuçlarına göz atalım.