Erkek Partisi!
“Kadın Partisi” diye bir parti var biliyorsunuz.
Ben de, şöyle dedim sosyal medyada:
“Kadın Partisi
varmış!..
Erkek Partisi var mı?
Yoksa kuralım da…
Beyanımız esas değil!”
*
Erkek Partisi’ni kuracak olsak, sıkıntı çıkar mı acaba?
Bir takipçimiz,
“Kapatırlar partiyi”
diye espri yapmış…
Niçin kapatsınlar?
“Ayrımcılıktan”!
*
Varsın kapatsınlar,
çok sayıda müracaat geldi.
Açılmasına müsaade etmesinler hatta…
Ben de ciddi ciddi düşünmeye mi başladım ne?
Erkek Partisi!
*
Birçok Erkek mağdur…
Erkek “mağdur”sa,
Kadın “mağdure” olur,
Kadın “mağdure”
ise, Erkek “mağdur.”
*
İstismara çok açık kanunlarımız var, batıdan ithal.
“Yerlilik ve
millilik” dedik…
“Yerli ve Milli” mevzuat oluşturamadık.
Süresiz Nafaka uygulaması mesela;
Ne yerli, ne de milli.
İnancımıza tamamen aykırı.
İstismara çok müsait.
Geçenlerde, “parfüm”
satan mağazanın sahibi, “Serdar Abi” diye seslendi.
Okuyucumuzmuş…
Ramazan olmasaydı, bir çayını içerdik.
“Kısmetse bir sonraki
ziyarete”.
Hoş beş derken, temiz yüzlü bir genç girdi içeriye.
Onunla da tanıştık.
Genç, “Evlenmeyi
düşünüyorum abi” dedi, bu meselelerden bahis açılınca…
“Merak ettiğim şu;
Hani evlilikte mallar
yarı yarıya oluyormuş ya… Benim bir dairem var, evlendiğimde yarısı eşimin mi
olacak?”
“Öyle değil de”
dedim;
“Bunu niye merak
ediyorsun ki?
Evleneceğin kişiye
karşı şimdiden güvensizlik beslersen Allah muhafaza bu işin sonunu
getiremezsin.
O kurt, beynini,
kalbini kemirir durur!”
Çocuk itiraz etti:
“Ama abi, evleneyim
de köşeyi döneyim, evleneyim de erkenden emekli olayım diye bakanlar var…”
*
Genç…
“Şimdi ben evlensem…
Bir ay sonra da, oldu ya geçimsizlik olsa, boşansak, o bir ay için ölene kadar
nafaka ödemeyecek miyim?”
“Evet süresiz!”
Ödeyemediğinde, başına gelmeyen kalmıyor.
*
“Peki genç kardeşim,
bu böyle diye evlenmeyecek misin?”
“Evleneceğim de,
evleneceğim kişiyi seçerken kılı kırk değil, kırk milyon yaracağım!”
*
Çok kötü bir durum bu…
Maddi sıkıntılardan dolayı evlenemeyenler, evlenmeyi çok
geciktirenler var…
Bir de böyle “endişelerden”
dolayı..
Aile Bakanı Derya Yanık, “Kıta Avrupası’ndan bile dört- beş kat hızlı yaşlanıyoruz.” diyor.
“Avrupa’nın 100, 120
yılda yaşadığı yaşlanma hızını, Türkiye 20-25 yılda tamamlayacak.” diye de
ekliyor. (Kaynak: Anadolu Ajansı)
Bu çok kötü…
Nüfusumuz “feci” yaşlanıyor demek ki…
Yaşlanması en hızlı olan Kıta Avrupası’ndan bile, 4-5 kat
daha hızlı.
Bunu söyleyen Sayın Aile Bakanı…
Elbette, “Bakan Beyanı” esas…
Üstelik söyleyen Erkek bakan değil de Kadın Bakan
olduğundan, büsbütün esas!
Sayın Bakan çok doğru söylüyor.
Peki, ne yapmak lâzım bu durumda?
Sayın Bakanımız, aklımızdaki soruya karşılık olarak, bakınız
ne diyor:
“Huzurevlerine, yaşlı
bakım ve rehabilitasyon merkezlerine daha çok ihtiyacımız olacak.”!
*
Milyonlarca “çocuk
yuvası annesi” bir araya gelse, bir annenin şefkatini verebilir mi?
Eşini kaybetmiş bir yaşlıya, “hayırlı evlât” şefkatini, bir başkası verebilir mi?
Çok zor…
Yok, imkânsız.
*
Biz ne zaman bu hale geldik; yani Kıta Avrupası’ndan bile
4-5 kat hızlı yaşlanır ve yaşlılar için “huzurevi”
sayısını hızla arttırmak mecburiyetinde kalır hale?
Ve niçin geldik?
Birçok sebebi var…
O sebepler arasında, “parfümcü”de tanıştığım genç kardeşim
gibi nicelerini, evlenmekten alıkoyan ya da evlenmelerini geciktiren mevzuat
yok mu?
Var…
Bizler, “kadının,
erkeğin, çocuğun, hayvanın, ağacın, toprağın, bitkinin, suyun” hakkını
gözeten…
Ayrımcılık içermeyen, kesimleri birbirlerine “düşürmeyen”, bir tarafı sözde korumak için, diğer tarafı
ezmeyen…
İstismara giden yolları büyük ölçüde tıkayan…
İnancımıza aykırı olmayan…
“Yerli ve Milli” düzenlemeler yapabilir miyiz?
Yoksa yapamaz mıyız?
Beceremez miyiz?
Batı’ya muhtaç mıyız?
*
Sadece mevzuat değil…
Bunca yıl okul okudunuz, size “Aile içi iletişim” konusunda kaç “ders” verildi?
Karı, koca ve çocukların, “huzurlu aile”de yaşayabilmeleri
için üzerlerine düşen sorumluluklar nelerdir, “aile” üyeleri birbirlerine nasıl
davranmalıdır, nasıl hitap etmelidir?
Edep, usul, erkan…
Kıymetli Mustafa Şen’in bir paylaşımını gördüm…
Diyor ki,
“Edep, erkan, usul,
ahlâk, insaf vicdan… Bunlar en çok riayet etmemiz gereken değerler. Yarın
yüzyüze bakacağız hanımlar beyler!”
*
Güzel.
Peki bu değerleri nerelerden edineceğiz?
Aileden, sokaktan, mahalleden, köyden, mektepten…
Aile malûm; boşanmalar hızla artıyor, evlenmeler hızla
azalıyor…
Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi nüfuzumuz, Kıta
Avrupası’ndan bile 4-5 hızlı yaşlanıyor!
Sokak, mahalle…
Onlar da çok katlı binaların, AVM’lerin altlarında eziliyor…
Köyler?
Otuz küsur yıl evvel evlendik şükür, o vakitler
Hanımefendi’nin köyünde, yaz-kış en az 250 kişi yaşardı.
Şimdi, 3 hanede 16 kişi!
Mektep derseniz…
Orası da malûm.
*
Geçmiş zaman olur ki…
Ah, Osmanlı’dan kalan aileler…
Rahmetli Dedem, Rahmetli Babaannem’e “sadece” ismiyle hitap
etmezdi toplum içerisinde.
İsminin sonuna mutlaka “Hanım”ı
eklerdi.
Ayşe Hanım, Fatma Hanım diye de seslenmek var…
“Ayşe, Fatma”
diye de…
Hangisi daha güzel?
*
“Kadri Bey” Dedem.
Evlâtları “Beybaba”
derlerdi.
Aile mensupların çoğu CHP’ye oy verirdi.
Osmanlı’dan kalma CHP’liler de bir başkaydı o vakitler
demek…
Bana, küçücük çocuğa,
“Serdar Bey,
nasılsınız bakalım?” diye hitap ederlerdi.
Söylediklerimi can kulağı ile dinlerlerdi.
Derslerime ne kadar çalıştığımı, hangi konuda ne kadar
bilgili olduğumu da sorularıyla ölçerlerdi.
Rahmetli Dedem’in bana, Merhum Padişahımız “Murad-ı Hüdavendigâr” hakkında sorular
yönelttiğini hatırlarım…
Hiç unutmam;
Dedem’in kütüphanesinde epeyce yıpranmış bir kitap
görmüştüm.
Müsaadesin isteyerek aldığım kitabın yırtık sayfalarını
itinayla bantladığımı fark edince, öyle mutlu olmuştu ki Merhum Dedem Hacı
Kadri Beyefendi…
Bana bir ay yetecek kadar harçlık vermişti.
*
Merhume Halam'ı ve Merhum Beyi’ni hatırlarım.
Hanımefendi Halam ve Beyefendi Rasim Eniştem…
Halam Evin Sultanı’ydı.
Eniştem ise, ağır başlı Beyefendisi.
Üç evlâtları vardı…
Akşam sohbetlerini hatırlarım ve o sohbetlerde bir tek argo
kelime kullanılmadığını…
Merhum Eniştem’in “bulmaca” merakı vardı, o vakitler meşhur
olan büyük bulmaca yarışmalarına katılırdı.
Bir keresinde, binlerce kişi arasından 17’nci olmuştu.
Merhume Halam, “E,
Rasim Beyefendi, şimdi size ne desem, niçin tembellik ettiniz böyle?” diye
takılıp, şaka yollu kulağını
çekince, ne güzel hava oluşmuştu.
*
Neleri kaybettik biz…
Neleri…
Memlekette “Kadın
Partisi” var.
Biz kurarsak, bir de “Erkek
Partisi” olacak…
Sonra…
Parti parti birbirimizi mi yiyeceğiz?
Bebeklerimizi yuvalara, yaşlılarımızı da huzurevlerine…
Hatta, evlenme bile, dert çekmeye ne gerek var!..
*
“Beka” meselemiz efendim, “Beka” meselemiz!