Erkek evin neyidir?..
“İnşaat Mühendisliği” bölümünün mezuniyet töreninden manzara…
“Örtülülerin” ağırlıkta olduğu bir grup “bayan” pankart açmış:
“Evin direği erkek değil, kolondur…
Onu da ben çizerim!”
Nasıl?..
Ne “kariyerist” bir yaklaşım değil mi?..
“Çocuk yapma kariyer yap!” kıvamında bir pankart!..
“Evin direği erkek değildir!”
Öyle midir, değil midir?..
Ailenin babası vefat ettiğinde, o ailenin ne hale geldiğine dair nice misal vardır hepimizin etrafında.
Bizim ‘Arseven’lerin önde gelenleri, İstanbul’un en az 300 yıllık mukimleriydi…
Bir miktar “ittihatçı”ydılar, biraz “jöntürk” ve sonrasında da, “Yarattık 10 yılda 10 milyon genç her yaştan!” akımına kapılmışlardan...
Gayet “lâik” bir dünyaları vardı, dibine kadar “tatil” yapar, “sıkmabaş” dedikleri birilerini dedikodu halkalarının hedefi haline getirir, Rahmetli Erbakan Hoca’ya bol bol atıp tutarlardı ve oylarını da mutlaka CHP’ye verirlerdi… Çocukluğumdan net bir şekilde hatırladıklarım.
Böyle bir yapıları vardı yani, vardı ama “Evin reisinin yani erkeğin evin direği olduğu” konusunda en ufak bir tereddütleri yoktu.
Bunu kaybetmemişlerdi.
Ve bu onları ayakta tutmuştu, “babalara hürmet” onları korudu.
Baba evin direğidir, hem de orta direğidir!..
Rahmetli Babam, uzun bir aradan sonra Almanya’dan geldiğinde minicik yüreğimde hissettiğim “güven” duygusu bunun böyle olduğunu anlattı bana.
Babanın sesi bambaşkadır, baba “delikanlı” adamsa, onun varlığı güven verir.
Babanın sırım gibi olması gerekmez, “yüreği” kavi olsun yeter, o yürekte ne güzellikler taşır.
Bir evde “baba” gitmişse o evin tadından, tuzundan, neşesinden, huzurundan çok şey gitmiş demektir.
Birçok bebeğin ağlamayı kesmek için baba omuzunu beklediğini, oraya yüz koyup huzura erdiğini görmüşüzdür.
Babalarının güven ve sevgi pınarından beslenen çocukların, bilhassa “kız” çocuklarında “kimlik bunalımı”na bunca yıllık hayatımda şahit olmadım.
Anne-Kız, Anne-Oğul ilişkisi elbette çok önemlidir, çok çok önemlidir ama “Baba Oğul” bilhassa da “Baba-Kız” ilişkisinin neredeyse bu kadar mühim olduğunu düşünüyorum, söz konusu insan ise.
“Örtülülerin ağırlıkta olduğu” yeni mezun genç “bayan” grubuna,
“Evin direği erkek değil, kolondur…
Onu da ben çizerim!” diye yazdırtan sebeplerden birinin de “baba sevgi ve güveninden kısmen veya tamamen mahrumiyet” olduğunu tahmin ediyorum.
“Baba” bunalımı en büyük bunalımlardan biridir, o “tatlı sert” sesin şenlendirmediği yuvalardaki kuşlar ya ürkekliğe meyyaldir ya da saldırganlığa…
Anne ve babanın birbirini tamamlamayan sevgisinden, ilgisinden, güveninden mahrum kalan bireyler, “kimlik bunalımı”nın pençesinden kolay kolay kurtulamazlar.
“Küresel Zulüm Düzeni”nin devam etmesine sebep olan tezgâhın en önemli ayaklarından biri de burada gösterir kendisini:
“Köksüz, temelsiz, rüzgâr önünde sürüklenen yapraklar misali bir gençlik oluşturmak istiyorsan, işe anne ve babanın saygın konumlarını sarsarak başlayacaksın!”
“Anne” biraz babaya benzeyecek, baba da biraz anneye!..
“Üçüncü cins” propagandasının her geçen gün artmasını, ekranların “çeyrek erkek”lerle doldurulmasını, ekranlardaki yarışmaların hemen her bölümünde bir “puffy”e yer verilmesini neye bağlarsınız?..
*********************
Kendini İspat Çabası!..
Benim “örtülü feministler” olarak nitelendirdiğim kesimin gün geçtikçe saldırganlaşmasına sebep olan “psikolojik” faktörlere de dikkat etmek lâzım bu arada.
Bu “bayan”lar, “Kemalist-Sol”un küçümseyen bakışları karşısında büyük bir “eziklik” duygusuna kapılmış durumdalar.
İslam’a uzak durduğum ilk gençlik yıllarımda, “okey masaları”nda bazı “örtülüleri” görürdüm.
Onlara “Bu yaptığınız inancınıza uygun mu?” diye sorguladığımda…
“Biz sizin iddia ettiğiniz gibi gerici değiliz!” yollu karşılıklar alırdım.
Okey masasına oturmakla “eşitlenmiş” oluyorlardı akılları sıra!..
“Aranıza beni de alın!” gayreti, “meşruiyet” arayışı.
“Sosyeteye girmeye çalışan köylü kızı” ruh hali!..
Sonra sonra…
Son yirmi yılda bilhassa bunların sayısında artış oldu, “okey masası”na oturmak solda sıfır kaldı, neler gördük ve görüyoruz, neleeeer, neler!..
Bu arada, “bizim babaları” da kaybetmeye başladık, onlar da imkânını bulunca malûm işlere!.
Aaah “ılımlı İslam” modeli, ah!..
MuhafazaKÂR’lık ya da, olmaz olsun!..
************
S-400 meselesini bir şekilde çözeriz, bu memleketin evlâdı “kaba kuvvet”e hiçbir vakit boyun eğmemiştir.
Bizi “kaba kuvvet”le yıkamazlar ama böyle böyle yıkabilirler Allah korusun!..
“Baba”larımızı kaybedersek…
Af edersiniz;
Babalara geliriz!..