Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ocak 2019

‘Erk-ekçiler’

KADIN MESELESİ V

Bu stereotipin erk-eksilerden en önemli iki farkı, genellikle ikincil iktidarlarını inşa etmede kadınlıklarını kullanmaları, toplumsal kadınlık rol ve davranış biçimlerini bir kenara bırakmak şöyle dursun, çoğu zaman abartarak öne çıkarmalarıdır. İkinci fark ise, bu işi yaparken insanüstü ‘aşkın’ kabul edilen bir fikri veya bu fikir ile doldurulmuş bir niteliği, rolü yardıma çağırıp onu kendileri için araçsallaştırmalarıdır. Bu bir din, milliyet, bir ideoloji, bir inanış biçimi veya annelik gibi tabii bir rol olabilir.

Erk-eksiler genellikle kendilerini yalnız bir biçimde gerçekleştirirler. Bu anlamda yürüdükleri yolda yalnızdırlar. Dirsek çabasıyla açtıkları boş alanda kendilerine göre bir iktidar alanı inşa etmek ve bunu korumak zorundadırlar. Kendileri ve mücadeleleri daha doğrudan olduğu için statüleri, konumları, güçleri de daha doğrudan saldırılara açıktır, bu anlamda göğüs göğüse bir mücadelenin parçasıdırlar.

Erk-ekçiler, yollarında genelde yalnız değildir, yollarında çoğunlukla, kendilerinden bir adım önde yürüyen bir erkek vardır. Bir adım arkada yürümeye mahkumiyetleri ile erkeğin arkasından ‘iş çevirerek’ ikincil bir iktidar kurmaya mahkumiyetleri de el ele yürür. Asla cepheden mücadele etmezler, hatta mücadele ediyor görünmek en son istedikleri şeydir. Kadına dair bir başlık açılınca kadın düşmanlığının dışını kapladıkları bir ideolojiyi, inanış biçimini, bir fikri ve bazen de bilim ve tabiatı yardıma çağırarak kraldan çok kralcı, bir erkekten çok misojenist konuşabilirler.

Erk-(ek)si, ne kadar iş yerinde yakınılan patron, okulda şikayet edilen yönetici ise erk(ek)çiler o kadar çok evdeki şikayet edilen 'dır dırcı' kadındır. Teoride, toplumsal erkeklik rollerini pohpohlarlar, onlar adına muazzam mazeret ve sebepler bulurlar. Bu zamanlar yanlarındaki erkeğin kendisini en 'erkek' hissettiği zamandır. Topluma karşı bu maskeyi takan bu grubun kalesi olan evinde çevirdiği işleri, yaptığı manipülasyonu anlayana kadar bazen bir ömür tükenir. İkincil iktidarının bayrağını dalgalandırdığı yer olan mutfağına girebilmek ise imkansızdır. Ev hapsinin intikamını eve dair her şeyde kendine bağımlılık yaratarak alır. Kadınlık rollerinin bir kısmını almış kabul etmiş görünürken, bazılarını üstüne almanın ötesinde tahkim etmiş ve bir güç aracına dönüştürmüştür. Kaderin garip cilvesidir ki, genellikle bu türden bunalanlar, bütün intikamlarını erk-eksilere saldırarak almaya, duygusal olarak rahatlamaya çalışmaktadırlar.

Bir tehdit ile karşı karşıya kaldıklarında manipülasyon uzmanıdırlar ve genellikle sağlıklı bir mantık dizgesi içinde konuşmayı redderler. Bireysel hiçbir manipülasyonun işe yaramadığı noktada, toplumsal cinsiyet rollerini, onlar işe yaramazsa değer sistemlerini yardımlarına çağırırlar. Onlar da kendilerinden kaynak alan bir değere sahip olmayıp, başka değerlerler aracılığıyla değer bulup, kendilerine yer açabildiklerinden yardıma çağırdıkları ilk değerler de aynı değerlerdir. Sahip oldukları şeyi kaybetmemek için zalim bir erkekten daha fazla zalimleşebilirler ama diğerlerinden farkları bunu asla 'kendi adlarına', 'kendileri için' yapmıyor görünmeleridir. Bu stereotip de bazı alt türlere ayrılmakla beraber en önemli örneklerini Türk Sineması'nda Aliye Rona'nın canlandırdığı karakterlerde bulabiliriz. Toplumca ilk sınıf gibi zararlı görülmezler ama pek çok toplumsal yaranın açılmasında yapının en önemli sac ayaklarıdırlar.