Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.23
Gram Altın
2989.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Aralık 2022

Ergani Sempozyumu-2

Uluslararası Ergani Sempozyumu geçtiğimiz hafta Dicle üniversitesi ile Ergani kaymakamlığı işbirliğinde Diyarbakır Dicle Üniversitesi kongre merkezinde büyük bir katılımla gerçekleşti. Gerek Ergani’nin ve gerekse de Diyarbakır’ın tanınırlığı açısından bu sempozyum, önemli bir vazifeyi yerine getirmişti.

Sempozyumun bir kaç panelinde edebiyat ile ilgili kısımlar da vardı. Ergani ve edebiyat ismi yan yana gelince hiç şüphesiz üstadımız Sezai Karakoç’un ismi ön plana çıkar. Başta Şakir Diclehan hocamız olmak üzere İsmail Söylemez, Nurten Kala, Eyyüp Azlal, Mekin Göğer, Hacı Önen, Taha Yılmaz, Mehmet Emin Kalgı, İsmet Kaya, Tahsin Kula, Zakir Elçiçek, Barzan Luqman Abdulsamed, Abdulsamed Özmen hocaların da Sezai Karakoç üzerine tebliğleri vardı.

Sezai Karakoç’un tabiriyle bir kasabaolan Ergani, 2022’de neden uluslararası bir sempozyum ile anılıyor? (Kasaba tabiri edebiyat açısında kullanılsa da Ergani, İstanbul ve Ankara’ya göre kasabadır. Bölgede Siirt, Muş, Hakkari şehirlerine göre ise bir şehirdir. ) Sanırım bunun ilk nedeni; Ergani’de dünyaya gelen şair Sezai Karakoç’un edebi mirasının gerek Türkiye’de ve gerekse de İslam dünyasında tanınırlığının ortaya çıkmasıdır. Sezai Karakoç ve isminin yaşatılması aslında Ergani’nin tanınırlığı ile eş orantıdadır. İkinci nedeni de Ergani ve çevresinde çıkarılan bakır madeninin yurt dışında tâ Londra borsasına kadar uzanan satış macerası olarak yorumlanabilir..

Sempozyum dolayısıyla bir araya geldiğimiz İnönü Üniversitesinden Doç. Dr. İsmail Söylemez Hocanın Sezai Karakoç eserlerinin Farsça çevirilerine değindiği tebliğini dinleme imkânı buldum. Aslında tebliğin bir kısmını beni ilgilendirdiği için İsmail Hoca bana okumuştu. İran’da Sezai Karakoç’un Hızır’la Kırk Saat adlı kitabını Farsçaya çeviren Ata İbrahimî Erad’ın çevirisindeki hataları anlatan bölümünü dinleyince bu çevirinin muhakkak ikinci baskıda düzenlenmesi gerektiğini söylemiş ve konunun muhatabı Ata Erad’a bilgi vermiştim. İsmail Söylemez Hocaya da bazı bilgiler vermiştim.

2015-2016 tarihlerinde İran’da Yunus Emre Enstitüsünde çalışırken İran edebiyatında Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın ısmarlama çeviri furyası karşısında şaşırmıştım. Uluslararası edebiyat endüstrisinin İran’daki faaliyetleri, orada okunması gereken yazarlar ajandasından haberdardım. Fakat işin garibi İran kültür kurumlarının da bu konuda cılız davranışlar içinde olması beni şaşırtmıştı. Tahran merkezli Sales neşriyatın yayını olan

Hızırla Kırk Saat (Chel Saat Ba Hızır-Çhel Saat Ba Hızır- چهل سعات با خضر) adlı kitabın Farsça çevirisi dolayısıyla bir panel düzenlemiştik. Türkiye’den Sezai Karakoç’un yakın arkadaşı Prof. Dr. Turan Koç hocayı, İran’dan yazar Naser Feyz ve kitabın mütercimi Ata Erad’dan oluşan bir panel tertip etmiştik. O zamanlar bu edebî faaliyetimiz hem İran’da hem de Türkiye’de ses getirmişti. İranlı edebiyatseverler; İran’ı önemseyen, İran’a “Gazali, İbni Sina Hafız ve Sadi” gibi önemli şahsiyetlerin memleketi olmasından ötürü hürmet eden Sezai Karakoç’u yeni yeni tanımışlardı.

Suriye’den iç savaş dolayısıyla göç etmiş yazarlarla da sohbet ettiğimizde onların Sezai Karakoç gibi bir şahsiyeti tanımadıklarını üzüntüyle öğrendim. Türkiye’de bir tek Aziz Nesin ismini tanıdıklarını söylemişlerdi. Ben de onlara “eğer Sezai Karakoç’u tanımış olsaydınız ülkeniz işgal altında olmayacaktı. Ülkenizde iç savaş olmayacaktı, demiştim. Tabi bu sözlerimi onlara Sezai Karakoç’un Suriye hakkındaki nazariyesini anlattıktan sonra söylemiştim.

Sempozyum’da Barzan Luqman Abdulsamed’in Kuzey Irak Kürt bölgesinden gelmesi önemliydi. Barzan, Erganili Dr. Salih Uçak hocanın Erbil’de öğrencisiydi. Barzan, daha sonra İstanbul üniversitesinde master de yapıyor. Şimdi Erbil’de öğretim görevlisi ve oradaki yeni yetişen nesle Sezai Karakoç’u anlatıyor.

Ergani’nin uluslararası bir sempozyumda anlatılmasının ikinci nedeni, bakır madeni dolayısıyladır. Dicle Üniversitesi ve sempozyum düzenleme kurulu internet sayfasında yaptığı açıklamada bu hususta şu duyuruyu yapmıştı. “…. XIX. asrın başlarında Harput adı verilen maden mevkiinden çıkarılan bakırın bir kısmının Bağdat’a sevk edildiğini kaynaklardan anlaşılmaktadır. 19. yüzyılın başlarında burada bilhassa madencilikle geçinen nüfusun sayısı 3.500’e varıyordu. Maden; devlet eliyle işletiliyor, kuyulardan çıkartılan ham cevher mahallinde odun ile muamele edilerek, kara bakır haline getiriliyor, deve veya katır sırtında Tokat’a sevk edilip, orada kırmızı bakır haline konuluyor veyahut İskenderun üzerinden ihraç ediliyordu.” Sempozyumda ona yakın tebliğ de buna dairdi.

Sempozyum kapanışı da Ergani Yatılı öğretmen okulunda yapılan konuşma ve değerlendirmelerle devam etti. “Geçmişten Günümüze Uluslararası Ergani Sempozyumu” hafızalarda ve şehir tarihinde iz bırakacağı umuduyla da şehre yakın ören yerlerine gezi de düzenlendi. Ergani’yi ve çevresini bundan böyle maddi ve manevi zenginlikleriyle hatırlayacağımız kuşkusuzdur.