Erdoğan'ın Dil Sitemi
Dilimiz, cenk meydanlarında, ilim meclislerinde,
âşıkların dillerinde, anaların ninnilerinde cilalanarak bu günlere gelmiştir. Her
kelimenin hakkı ancak kullanarak ödenir.
Muhterem
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Kültür ve
Turizm Bakanlığı “2019-2020 Özel Ödülleri” Töreni'nde dilim dilim edilmiş
dilimiz için serzenişte bulundu: “Üniversite
mezunu insanlarımız bile 70-80 sene evvel yazılanları okurken zorluk çekiyor.
Bu vahim tablo son yıllarda sosyal medya dili ve plaza diliyle daha da
kötüleşmektedir; “Forward etmek, done olmak, set etmek, aksiyon almak gibi”...
Dilde müstevlilerin adeta mahkûmu durumdayız. Elbette başka dillerden kelime
almak, bir kusur değil, aksine bir zenginliktir.” Dedi.
Bir adam lider oldu mu; her
manada lider olması gerektir.
Sadece ekonomiyi idare etmek, memlekette büyük hamleler yapmak, ya da siyaseti
iyi bilmek yetmiyor. Erdoğan, kimsesizlerin yüreğine dokunduğu gibi dilimizin
de yüreğine dokunarak, elinden tutarak her hususta büyük bir lider olduğunu
göstermiştir. Milletimiz, bu son
yüzyılda, böyle donanımlı siyaset ve devlet adamı görmemiştir, Allah razı
olsun. Elbette Erdoğan’ın çok olan özellikleri kadarda gözünü kin bürümüş
düşmanları da mevcut… Hiçbir devlet adamı bu denli sorunlar üzerine gitmemiş,
hele ki dönüp de dilimizin yüzüne hiç bakmamıştır. Evet, Erdoğan’ın dediği
gibi; mezar taşları ve edebiyatımızın gerçek kalemleri anlaşılamaz hale
gelmiştir. Zaten istenilen de buydu. Baskıcı rejimle bir gecede dilimiz
bağlandı, asil kelimelerimiz zindanlara atıldı... Sadece iman kahramanlarını
zindanlara atmak, idam etmek yetmezdi; asırlarca Allah ve Resulünü anlatan
zengin bir dil de yok edilmeliydi… Gerçek
bir dil, yeniden kısa bir zamanda o giden âlimler ve hocaların yerini
dolduracak kelam ve kalem erbabını yetiştirirdi... İşte bunu için; dil idam
edilmeli, soylu kelimelerin boynu soysuz kelimeler için vurulmalıydı.
Emperyalist
güçlerin planları doğrultusunda dilimize yapılan insafsız saldırı, çocukları ve
yeni nesilleri hakikatlerden uzak bırakmıştır. Bozkırlardan, Asya steplerinden,
çöl kumlarından süzülüp, at nallarıyla, kılıç şakırdamalarıyla coşan bir dil
sadece tarihle ve İslam kaynakları ile bağı kopsun diye kadük
hale getirilmişti… Allahtan cumhuriyet
döneminin din ve edebiyat mazlumlarının çığlıklarıyla, kalemleriyle dilimize
serum verilmiş, bütün bütün komaya girmesine engel olunmuştur.
Bazı plaza ve sosyal medyanın soysuz
dilini bu millete dayatanların derdi: Az bir dille büyük hakikatler
anlaşılmasın istedikleri gibi idare etsinler diyedir... Bir Cumhurbaşkanı dil hakkında feveran ediyor ise; o
dil çökmenin eşiğindedir. Aynen söylediği gibi; plaza dili, sosyal medya dili
ve dili özellikle Türkçesiz kullanmaya çalışanların özentisi milli kültürümüzü yerle
bir etmeye çalışmaktadır. Bu tahribata
omuz verenleri bir gün kendi torunları bile anlamayacaktır...
Bu ülkenin vatansever yazarları, şairleri ve düşünce insanları ve hatipleri dilimizin ortalıkta kalmaması için, yozlaşmaması için tek silahları olan; helal süt emmiş kelimeleri kıllanırken, herkes bu hassasiyete kendi hakiki dilimizle destek çıkmalıdır. Dilimizi muhafaza ve yaşatma adına Bediüzzaman'da Risale-i Nur Külliyatı ile harika bir destek vermiştir. Risale-i Nurlar sadece kuvvetli bir imam sahibi yapmakla kalmıyor; talebelerine zengin bir dil sağlıyor. Zengin bir dil, zengin deliller ve zengin bir iman kazandırıyor. “Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.” hakikatine baktığımızda elbette eserlerin müellifi Hz. Üstad Nurlarda ki dilin muhafazasına ehemmiyet verecek ve korunmasını isteyecektir siyaset dünyasında Erdoğan’ın sahip çıktığı gibi.
Bu memlekete dilin bozulmasına iki hareket büyük bir gayret göstermiştir. Biri tek parti rejimi, diğeri münafık FETÖ'dür. İkisiyle de dilimizin savunucuları ve Risale-i Nurlar büyük bir mücadele vermektedir. Dilimizin hakkı verilerek yazılanlar ve özellikle Risale-i Nurlar dikkatle okunduğunda, kelimeler müziğin nağmeleri gibi nasıl da kulağa hoş geldiği ve ruhu okşadığı ortaya çıkacaktır. Her kelime ne yaşanmışlıklarla ortaya çıkmıştır... Dedelerimizin has malı olan kelimelerimizde, ecdadımızın, kültürümüzün parmak izi gibi ses izleri ve duygu izleri vardır... Asırlarca tarihimizin, kültürümüzün memelerinden emdiğimiz kelimeler; at sırtlarından, cenk meydanlarından, medrese rahlelerinden, üçkâğıt yapmayan pazarcının tezgâhından, gözü yolda hasretle bekleyen anaların, eşlerin dillerinden, hasretin, gurbetin yaktığı yüreklerden, âşıkların divanlarından hayat bularak, yüz yıllar öncesinden gelmiştir... Ve bir gecede ecdadımızla, tarihimizle bağı olan dilimiz koparılmıştır, “tay”ların ayakları altına atılmıştır...
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, dilimizle alakalı kopardığı çığlığa kulak verip, markalar hariç, sokaklardan, caddelersen, plazalardan, sosyal medyadan kısaca her yerden yabancı kelimeleri ve uyduruk kelimeleri geldikleri yere göndermeliyiz! Buna en başta medya kuruluşları, okullar ve özellikle yazan ve çizenler dikkat etmelidir. Gençlerimizi birkaç yüz kelimeyle konuşmaktan kurtarmalıyız! Diziler ve sinema filmleri dilimizin yıkıma uğramasında büyük bir rol üstlenmesi yetmez gibi sosyal medya da bu tahribata omuz vermiştir. Şimdi geldiğimiz bu noktada Erdoğan haklı olarak uyarıda bulunmuştur. Önemli olanı da; bu uyarıyı dikkate alabilmek ve acilen müdahale etmektir. Cumhurbaşkanımızın bu mevzuda hassasiyet gösterenleri görevlendirdiğine inancımız tamdır. Yeter ki uyduruk dil kullanılmasından yana olanların engellemelerine fırsat verilmesin ve hiç beklemeden okul kitaplarından geçmişin izini taşımayan kelimelerin kulağından tutarak atılsın... Dilimize giren yabancı kelimeler “bilgisayar” gibi bize ait hale getirilerek güzel Türkçemiz yeniden hayat bulsun… Bizi biz edecek; bizden iz taşıyan kelimelerdir…