Erdoğan'ı bırakmayalım
VAKTİ zamanında Türkiye'ye uzaktan bağıran, her istediğini içimizdeki elemanları sayesinde alan ve tütün rekoltemizi dahi belirleyen sözde müttefik devletlerin, en zor zamanlarda bizi düşmanlarımızla baş başa bıraktıklarını kırk yaş üstü her Anadolu evlâdı bilir.
Türkiye özgür bir devlet
değildi; ülkeyi kendi eyaletlerinden biri gibi gördükleri için iktidarlarımızın
çoğunu kendileri belirliyorlardı. NATO’da müttefik olduğumuz devletlerin bizi
savunmasız bırakmalarına itiraz edemeyen bir ülke olduğumuz da bu ülkenin acı
gerçeğiydi.
Son 20 yıllık kararlı
duruşumuz sözde müttefiklerimizi rahatsız etti. Türkiye periferisinde kaldığı
devletlerin dış politikasını uygulayan bir ülke olduğu için onlara rağmen bir
dış politikaya sahip olamazdı. İstediler ki Türkiye onlara mahkûm olmaya devam
etsin, Türkiye onlarsız bir politikaya sahip olamasın.
Ancak beklemedikleri bir
durumla karşı karşıya kaldıkları için önce afalladılar, sonra kendilerine gelip
Türkiye'ye ayar vermeye, Türkiye'yi yeniden yörüngelerine almaya çalıştılar.
Yeni Türkiye'yi hazmedemediler. Son on yılda Türkiye'nin karşılaştığı iç ve dış
sorunların tamamı ülkemiz “Yeni Türkiye”
olmasın diye müttefik dediğimiz devletlerin bize yönelik saldırılarından
ibaretti.
Şöyle bir geriye yaslanın ve
elinize bir dünya haritası alın. Bu haritaya kendi akıllı telefonlarınızdan da
ulaşabilirsiniz. Haritaya iyice bakın ve kendinize şu soruları sorun:
Türkiye, bugünkü Türkiye
olmasaydı ve meselâ 1990’ların ezik, lidersiz, IMF kapılarında avuç açan bir
Türkiye olsaydı ülkede neler olurdu?
Türkiye, bu Türkiye olmasaydı
bölgesinde neler yaşanır, neler değişirdi?
Sordunuz mu?
Şimdi elinizi vicdanınıza
koyun ve şu soruma cevap verin:
Türkiye bugün sahip olduğu
konumda olmasaydı, Türkiye yine Batı’nın “etkisiz
elemanı” olsaydı Türkiye diye bir devlet kalır mıydı?
Türkiye bugün bazı
haksızlıklara direnebiliyorsa, bölgemizde aleyhimize sergilenen oyunları
bozabiliyorsa Allah-ü Teâla’nın bu millete bahşettiği feraset sayesindedir.
Türkiye güllük gülistanlıktır
demeyecek kadar insaf ve izana sahibim. Lâkin;
Türkiye bir iç savaş
yaşamıyorsa, Türkiye bütün enerjisini koalisyonlarla boğuşmaya harcamıyorsa, Türkiye
memurunun maaşını deprem yardımları için gönderilen paralarla ödemeye mecbur
kalmıyorsa bunu görmeyecek kadar insaf ve izandan yoksun da değilim. Türkiye,
paramiliter unsurların saldırılarına rağmen, darbe teşebbüslerine rağmen,
kitlesel kalkışmalara rağmen, ekonomik saldırı ve oyunlara rağmen ülkeyi bir
baştan öbür başa kadar ikili, üçlü hatta dörtlü şeritli yollarla birbirine
bağlamışsa, akademik donanım ve liyakat açısından içini dolduramasak da, 81 ile
üniversite götürmüşse, ülkede havaalanına sahip olmayan şehir kalmamışsa, milyonlarca
aileye, engelliye nakdi ve ayni yardımlarla destek sunuyorsa; bunun mimarı olan
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı takdir etmemeyi kendime yakıştır(a)mıyorum.
Bu köşemizi takip edenler
bilirler ki yıllardır iktidarın yanlış bulduğum politikalarını, uygulamalarını
eleştirmişimdir. Eleştirilerimi yapıcı, katkı sunmak maksadıyla ve edebince
yapmaya devam ederim. Ancak bu milletin liderine, benim de gönüldaşlıktan,
kardeşlikten öte duygularla sevip saydığım ve onun kardeşi olmakla gurur duyduğum
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına eleştiride bulunurken
edebimi muhafaza etmeyi aklımdan çıkarmayacağım.
Herkes bilmese de onun
kalbindeki ülke sevdasını, millet sevgisini, mazlum ve mağdura düşkünlüğünü iyi
bilirim. Bunu bildiğim için kendime şu soruyu soruyorum ve lütfen siz de
sorunuz:
Benim, Erdoğan varken ona oy
vermeyip Kılıçdaroğlu’na oy vermem için hangi haklı gerekçem olabilir?
İnanın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
karşısında Sayın Erdoğan olmasa bile yine de Kemal Kılıçdaroğlu gibi birisine
oy verme konusunda zerre-i miskal kadar haklı bir mazeret bulamıyorum.
Sayın Erdoğan'ın hangi hayırlı
hizmetler için yüreğinin tutuştuğunu bilen biri olarak, bu seçimlerde Sayın
Erdoğan’ın kazanması, Cumhur İttifakı’nın muvaffakıyeti ülkenin ve bölgemizin gelecek
100 yılı için önem arz ediyor. Varsa bir sorun onu seçimlerden sonra konuşalım,
tartışalım ama gün küsme günü değil, küsüp Kılıçdaroğlu gibi birisine oy verme
günü hiç değil.