Erdoğan sahaya inmese de olur
Tatili henüz bitmese de bayramı geride bıraktık. En çarpıcı bayram mesajı ise Kandil’e doğru ilerleyen askerlerimizden geldi. Karlı Hakurk zirvelerinden yapılan Ramazan Bayramı kutlaması içimizi ısıttı.
İstanbul seçimi öncesi 10 günlük bayram tatili ilaç gibi geldi. Gidenler gitti, tatile gidemeyenler bayramın hazzını, sükûnetini, huzurunu, sevincini eşi, dostu, akraba ve arkadaşları ile doyasıya yaşadı. Milletçe stresli günlerimize kısa bir dinlenme ve toparlanma molası verdik.
Önceden sağlıklı şekilde planlansa, bayram ertesi bir hafta daha okul olmasa iyiydi. Rölantide geçecek olsa da öğrencileri dört gün daha o sıralara oturtmaya gerek yoktu. Ramazan’la birlikte ders yılı da bitirilmeliydi.
Bayramın en güzel müjdesi ise ekonomi ile geldi. İhracat son 30 yılın zirvesine çıkınca dolar tepetaklak inmeye başladı. Ucuzlayan sebze meyve fiyatları ise mutfaklarda bahar havası estirdi. Tabii mevsimi ile birlikte buram buram kokmaya başlayan domates ve salatalık da cabası...
23 Haziran bir kez daha kilitledi bizi. Türkiye, sessiz sedasız ana gündem maddelerine odaklanmaya çalışırken İstanbul seçimi yine ön almaya başlayacak. Çok değil, 15 gün kaldı ama kısa süre de olsa yine seçimle yatıp, seçimle kalkacağız.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi şüphesiz Erdoğan ile CHP adayı arasında bir seçim değil. Batılıların ve özellikle de Yunan medyasının yaptığı haince benzetmeleri bir yana bırakırsak, Türkiye’de son 70 yılda yapılan diğer seçimler gibi demokratik kurallar içinde yapılan bir yarış.
Görünen o ki, AK Parti’nin Genel Başkanı olsa da Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu seçime müdahil olmasına da gerek kalmadı. CHP adayına, Binali Yıldırım tek başına yetecek gibi… Kaldı ki Erdoğan, doğrudan müdahil olmadan da seçim için çalışması gerekenleri koşturacak konumda...
Seçim stratejilerine gelince... CHP adayı hala milletin algıları ile oynarken, Yıldırım yaptıklarını teminat gösterip, “Yine biz yaparız” diyor. AK Parti, “Biz yaparız”ın ötesine geçip, şimdiye kadar yaptığı gibi toplumun temel ihtiyaçlarını belirleyip o yönde mesajlar vermeli ve umut aşılamalıdır.
Bayram öncesi açıklanan yargı reformu ile birlikte bürokraside, devlet ve toplum hayatında yapılacak yeni reformlar belirlemeli ve duyurulmalıdır. Adalet duygusunu zedeleyen uygulamalar tespit edilip onların ne zaman ve nasıl düzeltileceği topluma anlatılmalıdır.
Mesela, özel bir hastanede muayene için emekliden alınan fark ücreti masaya yatırılmalı, devletin verdiğinin 3 – 5 katı fahiş fark azaltılmalıdır.
Mesela, milletvekili emeklisine özel bir hastanede tanınan haklar, sıradan bir emekliye de tanınabilir mi, incelenmelidir.
Mesela, üniversite öğrencilerine verilen kredilerin geri ödemesi yük oluyor mu bakılmalı, gençlerin hayata borçlu olarak başlamaları önlenmelidir.
Gelir adaletsizliği konusunda toplum katmanları arasındaki uçurumların nasıl kapatılacağına kafa yorulmalı, umut doğuracak mesajlar verilmelidir.
Mesela, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile anlaşma yapılarak Türkiye’ye kalıcı üsler tahsis edilmeli. Türk askeri adaya kalıcı olarak yerleşmelidir.
Bunun gibi daha onlarca mesele var. Toplum umut ve çözüm bekliyor. Siyaset kurumuna düşen, bunları belirleyip, her gün toplum hayatını kolaylaştıracak ve ileride Türkiye’nin elini güçlendirecek mesajlar vermekten ibarettir. O durumda ortada ne CHP adayı kalır, ne ABD adayı…