Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2962.91
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Temmuz 2023

Erdoğan Körfez turunda

Bu yazıyı yazarken Başkan Erdoğan Körfez turunun ilk durağı olan Suudi Arabistan’daki temaslarını sürdürüyordu. Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti sonrası ikinci durağı olan Katar’a hareket edecek.

Erdoğan’ın Körfez ziyareti ile gerçekleştirdiği temaslarla ekonomik açıdan dikkat çekici olsa da stratejik ve jeopolitik anlamlar da içermektedir. Zira Türkiye’nin güney hudutlarından Uman Denizi’ne kadar uzanan coğrafyada bulunan ülkeler, şu üç belirgin özelliğe sahiptir.

Bunlardan birincisi: İsrail hariç hepsi Müslüman halkları barındırmaktadır. İkincisi: Körfez ülkelerin zengin enerji kaynaklarına sahip olmalarıdır. Üçüncüsü, Mısır ve İran hariç İsrail’in üzerinde kurulduğu Filistin dâhil bütün bu ülkelerin 1918’e kadar Osmanlının mülkü olmasıdır.

Bugün ‘’Ortadoğu’’ dedikleri coğrafya, İtilaf Devletlerinin Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında verdiği kararlardan doğdu. Alınan bu kararların neden ve nasıl, hangi umut ve korkuların, sevgi ve nefretin sonucunda alındığı, Müslüman halkların içinde bulunduğu durum acı bir şekilde özetlemektedir. Bugün Müslüman halklar topyekûn acı çekmektedir!

Birinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye ile Müslüman Araplarla olan ilişkileri şu üç etkenin tesiri altında geliştiğinin altını özellikle çizmemiz lâzım. Birinci etken psikolojiktir: Suudi kökenli olup batı ülkelerinde yaşayan bazı yazarların şöyle yazdıklarını okumuştum: ‘’Arap halkları din, dil, edebiyat gibi güçlü kültür otaklığına rağmen bir millet olarak uluslararası topluma katılamayışlarının nedeni 16’ıncı yüzyıldan 20’ncı yüzyılın başlarına kadar Osmanlı hâkimiyet altında yaşamalarına’’ bağlamaktadırlar. Böyle bir algı maalesef var ve bu da Türkiye ile ilişkilerinde olumsuz bir etki yaratmıştı.

İkinci etken İsrail’dir: Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin manda yönetimine terk edilen Filistin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihinde aldığı bir kararla Araplarla Yahudileri bölmüştü. Türkiye bu oylamada bölünmenin aleyhinde oy kullanmış ama İngiltere 14 Mayıs 1948’de Filistin’i terk etmişti. Ne yazık ki akabinde kurulan İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke Türkiye olmuştur. Bir öz eleştiri olarak söylüyorum; 28 Mart 1949’da İsrail’in tanınması Osmanlının bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük tarihi hatasıydı. Üstelik bu tarihten sonra Türk-İsrail ilişkileri hep inişli ve çıkışlı bir seyir izlemiştir.

Türkiye, ortak bir tarihe ve kültüre sahip olduğu Müslüman Arapların hassasiyetlerini dikkate almadan İsrail’i tanıması ve ilişkilerini geliştirmesinin yıkıcı sonuçlarını tecrübe etti. Nitekim tarihe ‘’One Minute’’ olarak geçen o asil çıkışı ile Türkiye geçmişteki hatasını büyük ölçüde düzeltmiş oldu. Ancak İsrail sürekli olarak Arapları Türkiye ile korkutmaktadır ve Türk-Arap çatışmasını çıkartmak için çalıştığının altını çizmemiz gerekir.

Üçüncü etken harici güçlerdir: Körfez ülkelerinin üzerinde, emperyalist güçlerin etkisi bilinmektedir ve bunun temel nedeni de zengin enerji rezervlerinin olmasıdır. Dünya enerji ihtiyacının büyük bir kısmı petrol ve doğalgazla karşılandığı sürece bu kaynakların kontrolü üzerindeki mücadele sürecektir.

Bölgenin merkezinde bulunan Türkiye ister istemez bu mücadelenin içinde kendisini bulmaktadır. Dolayısıyla Başkan Erdoğan’ın Körfez turu, ekonomik faydanın ötesinde stratejik ve jeopolitik açılardan da büyük bir önem arz ettiğini düşünüyorum.