Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2430.59
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Şubat 2020

Erdoğan Gitsin Gezi Gelsin

Aradan geçen bunca zamandan sonra hâlâ net olarak şunu söylemekte fayda var. Gezi olaylarını savunmak, bu olayları masum bir gençlik hareketi olarak görmek, bu olayları ağaçlarla ilişkilendirmek sadece gerçeğin üstünü örtmekten ve bu ülkenin yok olup gitmesine alkış tutmaktan başka bir şey değildir.

Ağaçları bahane ederek bir şehri yakıp yıkan, ülkeyi zarara uğratan, ülke ekonomisini yerle bir etmeye çalışan, ülke güvenliğini tehdit eden bu olayları masum göstermek de bu olaylara ortak olmakla eşdeğerdir.

Mevzu ağaçsa ki elbette değildi, Cumhuriyet tarihinde bu aziz topraklara en fazla fidan diken, ülkenin dört bir yanını ormanlarla donatan bir iktidarı ağaçlar üzerinden vurmaya çalışmak vandallıktan başka bir şey değildir.

En somut örnek; Yalova Belediyesi’nin kestiği ağaçların yanından vurdumduymaz bir halde geçip giderken Taksim’de ağaçlar katlediliyor diyerek ortalığı ayağa kaldırmak da buz gibi siyasi zihniyetin beyni ele geçirip aklı selimi bozması olarak sayılabilir. Mevzu ağaç değil siyasi düşünce.

Gezi davası tekrar gündeme geldi. Abdullah Gül’ün gezi olayları ile “gurur” duyması da beni hiç şaşırtmadı. Olayların başladığı andan itibaren bir somut adım atmayıp hatta olayların büyümesine zemin hazırlayan bir yaklaşım zaten gün gibi ortada idi. Dünya basını orada idi, Fetö basını oradan hiç ayrılmadı. Terör örgütleri Gezi Parkı’nı mesken tuttu. Buradan bana da bir iş çıkar mı diyerek sarhoş gençlerin önüne geçerek onlara namaz kıldıran hoca(!)lar avuçlarını ovuşturup durdular. Camilere ayakkabılar ile girilip içkiler su gibi akıtıldı o mekânlarda.

Bütün bu olup bitenler hep masum gençlik hareketi olarak gösterilmeye çalışıldı. Çünkü mevzu ne de olsa ağaçtı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yurtdışı gezisinde olmasıyla devam eden olayları yatıştırmak için en küçük adım atılmadı. Hatta gezi ateşini fitilleyenler muhatap alınıp şımartıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “gurur” duyduğu bu hareketlerle ilgili olarak seyirci olmayı tercih etti.

Aslında bu gurur duyma açıklamasından sonra Gül’ün sadece gurur duymakla yetindiğine de pek inanası gelmiyor insanın. Hele hele de olayların bir türlü bitmeyip alttan alta körüklendiğini düşününce…

İnsanlar düşüncelerini söylemeli, savunmalı, bunu her yere duyurmalı ama bunu yaparken mağazaları yağmalamak, bankamatikleri parçalamak, parklardaki çiçekleri ezmek, insanlara zarar vermek, masum insanların canına kast etmek gibi haince tavırlarla eylemler yapılınca bu aziz vatanı sevenlerin bu olayları tasvip etmesini bekleyemeyiz.

Amaç çok net; dün de bugün de içlerindeki kinin sebebi şu: Erdoğan gitsin de memlekete ne olacaksa olsun.

Gezi olaylarının ülkemiz menfaatine tek katkısı oldu mu? Verdiği zararları düşünülünce her şeyin bir plan dahilinde yapıldığını anlamak o kadar güç değil. İmf’ye olan borcun bitişiyle başlayan bu ve benzeri olaylar şunu gösteriyor; iktidar demokratik yollarla gidemiyorsa biz de her türlü yasadışı olayla iktidarı göndermesini biliriz, diye düşünen zihniyetin bir kalkışmasından başka bir şey değil bunlar.

Gezi olaylarını hâlâ büyük bir şevkle destekleyenler acaba hangi olumlu hareketi gördüler de desteklerini sürdürüyorlar. Mevzu Erdoğan gitsin de… ise ki öyle olduğu muhakkak, kırıp dökmekle, yakıp yıkmakla olmuyor bu işler. Elbette derdi memleket olanlara sözüm. Yoksa aklının bir köşesinde sürekli darbe senaryoları gezdirenlerden bu memlekete hiçbir zaman hayır gelmedi, gelmez de.

Bu memleketi seviyoruz, sevmeye de devam edeceğiz. Hem de kalbi vatan sevgisi ile çarpan herkesle “gurur” duyarak.