Erdemli Toplum ve Erdemli Meslekler
Erdemli şehirde her insan hangi sosyal statüde olursa olsun, tek bir sanat ve işle uğraşmalıdır. Zira her insan, her zaman her iş ve sanat için uygun değildir. Bundan dolayı bir insan, belirli işi yapmaya, diğer insanlardan daha yatkın olur. Fârâbî’nin dediği gibi, yine bir insan çocukluğundan itibaren yaptığı ve kendisini vakfettiği işi daha mükemmel ve yetkin bir şekilde yapar ve daha becerikli hale gelir. Bununla birlikte birçok işin belirli zamanları vardır. Aynı zamanda iki işin bulduğu durumlarda bir insan onlardan sadece birisiyle uğraşırsa, diğeri için vakit ve fırsat kalmaz.
Filozofumuz Fârâbî’ye göre, erdemli şehir beş bölümden oluşur: En erdemli olanlar, mütercimler, ölçüm işleriyle uğraşanlar, mücahitler ve zenginler.
En erdemli olanlar; hakîmler (hukemâ/filozoflar), amelî hikmet erbabı ve büyük meseleler hakkında fikir sahipleridir. Daha sonra gelen din temsilcileri ve mütercimler; hatipler, edipler, şairler, müzisyenler ve kâtiplerden meydana gelir. Ölçüm işleriyle uğraşanlar; muhasebeciler, mühendisler, doktorlar ve müneccimlerdir. Mücahitler; ordu, bekçiler ve bunların sınıfından sayılan diğer kişilerdir. Zenginler; çiftçiler, çobanlar, tüccarlar ve şehirde servet kazanan diğer kişilerdir.
Şehirdeki derecelenen bu görev ve meslekler birbirlerine sevgi bağı ile birleştirilir ve bağlanır. Sistemi kontrol ve muhafaza eden ise adalettir. Dolayısıyla adalet, erdemli şehrin temeli ve esasıdır.
İlk yönetici, erdemlerden nasiplenmeyen cahil insanları mükemmelleştirmekle görevli değildir. Onun amacı; nefisleri, şehir halkının faydasıyla uyumlu olacak bir erdem seviyesine yükseltmektedir.
Mükemmel toplumları/halkı oluşturmak için iyi ahlâklı bir cemiyet oluşturulmalıdır. Ahlâk ise, alışkanlık sonucunda elde edilir. Bunun da şehirlerde meydana geldiği görülmektedir. Nitekim siyaset önderleri, şehirlerin halkına iyi davranışları kazandırmak için, erdemli fiilleri alışkanlık haline getirmenin yollarını bulmakta ve onların iyi insan olmaları için gerekli olan ortamı sağlamaktadırlar.
Erdemli yönetimin iki türü vardır. Bu türlerden birincisi olan ilk yönetim; şehirde ve ümmette, daha önce bulunmayan erdemli fiilleri ve melekeleri topluma kazandırır. Bu yönetimin başında ilk reis bulunmaktadır.
İlk yönetime bağlı yönetime gelince; bu da ilk yönetimin uygulamalarını takip eden bir yönetimdir. Bu yönetimin başkanına, yasaya bağlı başkan, yasaya bağlı yönetim (er-ri’âsetü’s-sünne) denir. Dolayısıyla erdemli yönetim, şehirde daha önce bulunmayan erdemli davranışları topluma yerleştiren; câhilî âdet ve geleneklerden faziletli davranışlara yönelten bir yönetimdir. Aksi takdirde şehir, câhilî hastalıklarla karşı karşıya kalır. Bunun sonucunda erdemli şehir, câhil şehre dönüşür.
Aynı yöneticinin, her şehir ve ümmette bütün iradî iyiliklerin yayılması için, benzeri sanatları ve iradî melekeleri gerçekleştirmesi gerekir ki, mevcut yerlerde yaşayan topluluklar iki cihanda mutluluğu elde edebilsinler. Bundan dolayı şehrin ilk başkanının, teorik felsefeyi hakkıyla bilmesi gerekir. Çünkü Allah’ın âlemdeki yönetiminin/hâkimiyetinin kavranabilmesi, ancak nazarî hikmeti bilmekle mümkün olur.
İlk başkan, âlemdeki düzenden, kendi yönettiği şehir için hikmetler çıkarmalıdır. Böylece şehir halkının fikir, inanç ve fiillerini birleştiren; şehrin bölümlerini uyumlu hale getiren, nizam ve düzeni sağlayarak yardımlaşmayı gerçekleştiren bir sistem oluşur. Bir anlamda kâinattaki düzeni çağrıştıran bu sistemi, ancak ortak bir din gerçekleştirir.
Fârâbî’ye göre yönetim ve hizmet alanında şehir halkının makam ve mertebeleri, yaratılıştan getirdikleri özellikler ve aldıkları eğitim sebebiyle farklılaşır. Birinci başkan, toplulukları ve her topluluğa mensup fertleri, hak ettikleri dereceye göre sınıflandırır. Yani onları hizmet veya yöneticilik sektörlerinde istihdam eder. Bunun sonucunda şehir halkı, yöneticilikten en alt mertebeye, yani hizmet mertebesine kadar düzenlenir. Nihayetinde şehrin bölümleri birbirine bağlanır ve uyum içerisinde çalışır. Böylece şehirde/devlette en yüksek mutluluk gerçekleşir.