Büyük provokasyon
Yunan Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde bize çok yakın olan Meis adasına gitmiş ve adadaki askerleri ziyaret etmişti. Oysa Yunanistan’ın adalara asker çıkarmaması ve adaları silahlandırmaması gerekiyordu. Yunanistan, uluslararası hukuku ve anlaşmaları hiçe sayıyor. Türkiye’yi tahrik ettikçe ediyor. Yunanistan, en baştan beri uluslararası hukuku ihlal ediyor. Gerek Lozan gerek Atina gerekse de 1947 Paris anlaşmasıyla birlikte, Yunanlıların Doğu Ege adalarında silahsızlandırma statüsünü ihlal ettiğini, buna karşın defaatle gerek savunma bakanımız gerek dışişleri bakanımız sert uyarı ve tavır koydular. Bu konuda tabi ki yapılacak en önemli hamleler, uluslararası hukuk nezdinde karşılık vermek olacaktır. Çünkü yapılan ihlallerin uluslararası alanda kamuoyunun gündemine getirilmesi her şeyden evvel konunun farkındalığının sağlanması üzerine çok önemlidir.
Tabi ki bu konunun daha da ilerlemesi halinde Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bu konuda bir başvuruda bulunarak Yunanistan’ın ihalelerini gündeme getirmek ve artık silahlandırmanın gerek kendi ulusal güvenlik statüsünü gerekse de uluslararası barış ve güvenliği tehdit edici noktaya taşıdığını duyuran girişimi söz konusu olabilir. Bunu zaman gösterecektir. Çünkü, Yunanistan zaten Türkiye’nin son dönemde özellikle NATO’nun da arabuluculuğa giriştiği bu süreçte tamamen bir provokasyon ve tahrik edici tavrını sürdürmekte ısrar edici bir tutum göstermektedir. Türkiye asla ne sahada ne de masada bir oldubittiye müsaade edecek pozisyonda yer almaz. Ve bunun gereğini yine uluslararası hukuk temelinde gerçekleştirecektir. Zira, uluslararası uyuşmazlıklar ve ihtilaflar her ne olursa olsun veya komşularla var olan sorunlarda Birleşmiş Milletler anayasasının 33. maddesi gereği devletlere yapılan çağrıda veya 2. maddesi gereği yapması gereken tavrı her şeyden önce “barışçıl niyetlerle komşuluk ilişkilerini sürdürmeleri, herkesin kendi egemenliğine ve egemenlik alanlarına saygı duyulması gerektiği” çok açık ve nettir.
Meis adasının statüsüne baktığımızda Türkiye’nin bizzat karasuları alanının içersinde bulunuyor olması ve bu alanlar içerisinde silahlanma faaliyetlerini yürütmesi, tamamıyla Türkiye açısından ulusal güvenlik meselesi haline gelmiş bir meseledir. Yapılan bu eylemler, tabi ki anlaşmaların ihlali, tahrik edici, provokasyon niteliğindeki eylemlerdir. Dolayısıyla bu eylemler uluslararası hukuktaki mevcut hakların, mevcut anlaşmaların da ihlalidir. Tabi ki Yunanistan’ın sadece adaları silahlandırma ihlali girişimleri tek başına yok, malum hava sahalarını genişletme çalışmaları da yine uluslararası hukuk ihlalidir. Bu anlamda mültecilere karşı yapmış oldukları acımasız ve insanlık dışı eylemler de uluslararası hukuk ihlalidir. Bir kez daha aynı şekilde askeri gemilerle tahrik edici şekilde faaliyetler yürütmeye çalışmalarını da esasen bu kapsamda değerlendirmemiz mümkündür. Tabi, Türkiye’nin burada bizzat ortaya koyduğu ve ilkten beri söylediği bir temel unsur var “herhangi bir oldubittiye müsaade edilmeyeceğini” çok net bir şekilde ifade etmektedir.
Yunanistan’ın 6 mil olan kara sularının sınırını 12 mile çıkarma girişimi ve bunda ısrarı kesinlikle istenmese de bir savaş sebebidir. 1995 yılında TBMM nezdinde bu konuda alınan bir karar var. Bu kararla Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi ulusal güvenliğini tehdit edici bir girişim olarak kabul edildiği için bir savaş sebebi olarak değerlendirilmiştir bu girişim. Ve Türkiye halen de aynı kararlıkta ve daha caydırıcı güçtedir. Geçtiğimiz yıllarda yine Yunanistan’ın özellikle Akdeniz’de buna benzer kimi girişimleri söz konusu olmuştu eski yönetim döneminde. Ve anında Yunan büyükelçisi, Türk dış ilerine çağrılmış ve bu konuda nota verilmişti. Türkiye, kesinlikle hiçbir konuda geri adım atmış değil. Türkiye kesinlikle, Yunanistan’ın 12. Mil eşkıyalığına izin vermez. Şunu kısaca hatırlamak gerekiyor; “Yunanistan, karasularını Ege Denizi’nde 12 mile çıkarmakla yüzde 40’lardan yüzde 70’lere çıkacak bir oranda Ege Denizi’ne ve denizin üzerine sahip olurken, Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki hakkı yüzde 17-18 sevilerine düşüyor.” Şimdi bunun Türkiye için anlamı şu; “Boğazlardan açılan bir Türk ticari veya askeri gemisi Yunan karasularına direk girmek zorunda kalacaktır. Bu mantık çerçevesinde Türkiye, Anadolu karasında sıkıştırılıp, boğulmuş olacak.” Yani Türkiye’nin açık denizlere kapatılması niyeti çok net bir şekilde görülmektedir.